Kadın'ın Dirilişi ve Tarihi
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün
tarihçesi çok hazindir. 18. yüzyılda doğan, bir yüzyıl içinde dünyanın tüm
köşelerine yayılan ve pervasızca daha fazla sömüren vahşi kapitalizmin insanlık
dışı bir uygulamasına tepkidir Emekçi Kadınlar Günü. 8 Mart 1857'de ABD’de
Cotton tekstil fabrikasında çalışan kadın dokuma işçileri ağır çalışma
koşullarını protesto etmek için greve başlarlar.Grevi kırmak ve başka alanlara
da yayılmasını engellemek için acımasızca müdahale edilir ve dokuma işçileri
Fabrikaya kilitlenir. Bu sırada gözü para kazanma hırsından başka bir şey
görmeyen kapitalistlerin neler yapabileceğini gösteren bir olay yaşanır:
Fabrika yanmaya başlar. Fabrikada bulunan
kadın işçilerden çok azı yangından kurtulmayı başarır. Yanan fabrikadan
çıkamayan veya fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşamayan 129
kadın işçi yanarak can verir.
Bu olay Avrupa’da ve Amerika’da daha
önceki yüzyıllarda yaşanan “Cadı Avcılığı”nın modern bir tekrarıdır; dahası Batı’nın
(ve kapitalizminin) kendini tehlikede hissettiğinde neler yapabileceğini
gösterir.
Takip eden yıllarda kadınlar sömürüye
karşı örgütlenmeye başlar. 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen
Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Kadınlar Günü gündeme alınır ve
kabul edilir. Emekçi Kadınlar Günü bir çok ülkede her yıl kutlanmaya başlar.
İlk yıllarda belirli bir tarih saptanmamış olmasına karşın, her yıl ilkbaharda
kutlanır. Emekçi Kadınlar Gününün 8 Mart olarak saptanması 1921’de Moskova’da
gerçekleştirilen 3. Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansında kararlaştırılır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü
olarak kutlanmasını kabul eder.
Kadınlar dün olduğu gibi bugün de ikinci
sınıf insanlar olarak görülmekte, dövülmekte, işkenceye tabi tutulmakta,
tecavüze uğramakta, sömürülmekte, cinsel birer obje olarak kullanılmakta ve
metalaştırılmaktadırlar. Bu insanlık dışı durumun baş sorumlusu tüm varlığı
metalaştıran, insanlar arasındaki her türlü ahlaksal, toplumsal, insancıl
ilişkiyi yok eden ve ekonomik ilişkiye dönüştürerek değersizleştiren mevcut
ekonomik sistemdir.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, hakim
anlayış tüm dünyada kadınlarla ilgili gündemi çarpıtıyor, 8 Mart’ın içini
boşaltıyor ve hatta bugün de bile kadınlığı kullanarak sömürüsünü sürdürüyor.
Bugün yani 8 Mart gününde, Cotton tekstil
fabrikasında canlarına kıyılan kadınlar hatırlanmıyor, anılmıyor ve kasıtlı
olarak gözlerden uzak tutuluyor; savaşlar, işkenceler ve sömürüler
konuşulmuyor; emperyalizmin yüzyıllar boyunca süren ve günümüzde şiddetlen
saldırıları kınanmıyor; kadınları aşağılayan ve sömüren hakim yapıların üstü
örtülüyor ve korunuyor. Tüm bunları yapanlar ne yazık ki, dil ucuyla 8 Mart’ta
kadın haklarından söz ediyor. Kimi çevreler de, kadın sorunu ya da kadın
hakları denince hemen konuyu genel insan haklarına ve insanlık sorununa çekmeye
çalışıyor. Bu tür bir çaba ve telaş, söz konusu kişilerin kadınların karşı
karşıya bulundukları sorunların üstünü örtmek ve geçiştirmek amacını güttüklerini
gösteriyor. Kısacası ikiyüzlülük hakimiyetini sürdürüyor.
Savaşların, sömürü mekanizmalarının,
emperyalizmin, hiyerarşik yapıların, her türlü antidemokratik tutum ve yapının,
ayrımcılığın, ırkçılığın, yabancılaşmanın, eşitsizliğin gündeme alınmadığı bir
ortamda kadın hakları da, kadınlar günü de, sömürüsüz bir dünya da ancak söylem
düzeyinde kalacaktır.
Gerçeklerin tüm yalınlığıyla
konuşulabildiği, insanların maskelerin arkasına saklanmadığı, tüm insanlığın
sömürüye, tahakküme, emperyalizme, savaşa direndiği bir dünya özlemiyle,
sömürünün yanında yer almayan tüm kadınların dünya kadınlar gününü kutluyoruz.
8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak
kutlanır. Bu gün kadınlar tarafından ve / ya da kadınlar için konferans,
gösteri ve eğlence gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kadınlar arası
dayanışma ve kadınların toplumdan beklentileri vurgulanır.
Kadınlar Günü`nün anası Clara Zetkin
Tarihte belgelenen ilk kadın hareketi
1909`da New York`ta gerçekleşti. Bu günü dünyaya kabul ettiren kişi ise Clara
Zetkin`di. 98 yıl önce 20 bin kadın işçi, çalışma koşullarını ve adaletsiz
ücretleri kınamak için grev yaptılar. Şubat 1910`a kadar süren grev sırasında
polis 700 kadar kadını tutukladı.Dünya Kadınlar Günü`nün asıl mimarı kuşkusuz
1907`de Uluslararası Sosyalist Kadınlar gününü organize eden Clara
Zetkin.Zetkin tüm sosyalist partileri kadınların oy hakkı için mücadele etmeye
çağırmış, kadın haklarının korunması için mücadele vermişti. 1908 yılında New
York Sosyal Demokrat Kadınlar Birliği bu çağrıya uyarak büyük bir gösteri
gerçekleştirdi. 1910 yılında Kopenhag`daki Sosyalist Kadınlar 2.Enternasyonal
Konferansı`nda Zetkin, uluslararası bir kadınlar günü olmasının gereğini
savundu ve katılımcıları ikna etti.19 Mart 1911`de de Avrupalı sosyalistler ilk
kez bir uluslararası kadınlar gününü kutlayarak, İsviçre, Avusturya, Danimarka
ve Almanya `da yaşayan bir milyondan fazla kadına eşit haklar sağlanması için
seslerini yükseltti.
İlk Dünya Emekçi Kadınlar Günü
protestolarından... Kadınlar ve hatta erkekler bu günü `Kadınlar gökyüzünün
yarısını elinde tutuyor` pankartlarıyla kutlamıştı. Rus sosyalist kadınlar 23
Şubat 1917`de Petrograd`da yapılan bir kadın hakları protestosunda `ekmek ve
barış” sloganlarıyla polisle çatıştı. Eski Rus takviminin 23 Şubat günü, Sovyet
Devrimi`nden sonra kabul edilen Bati takvimindeki 8 Mart`a rastladığından,
1918`den itibaren Kadınlar Günü8 Mart`ta kutlanmaya başlandı. Vladimir Lenin
1922`de Uluslararası Kadınlar Günü`nü bir komünist bayramı olarak ilan etti.
2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş yıllarında
adeta yok olmaya yüz tutan kadın hareketi, 1960`ların sonunda tekrar canlandı.
BM`nin 1975 yılını kadın yılı olarak ilan etmesi ve bunu takiben 1975-1985
arasının kadınların on yılı olarak açıklanması harekete gönül verenleri yüreklendirdi.
1977`de UNESCO`nun 8 Mart`ı Dünya Kadınlar Günü olarak açıklamasından bu yana
bu gün dünyanın her yerinde Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. 8 Mart sadece
kadınları hatırlamaya değil, kadın hakları, kadın-erkek eşitsizliği, ve kadına
karşı şiddet gibi sorunlarında tartışılmasına vesile oluyor.
Kürd Kadini'nin Uyanışı
Kürd ulusal kurtuluş savaşı yıllarında
ulusal uyanış, devrim ilerledikçe kadın kitleleri arasında da kök saldı.
Başlangıçta kadın, savaşın kıyısında ana, eş ya da başka bir yakın olarak yer
alıyordu. Çok geçmeden bu durum değişti, genç kuşaklar başta olmak üzere Kürt
kadınlar savaşın bütün cephelerinde yer almaya başladılar. Kuşkusuz bu öyle
kolay olmadı. Hatta savaşın silahlı alanı, gerilla safları, kadınların
katılımına uzunca süre direndi bile. Ama sömürge ulusun nüfusunun yarısı olan
kadınlar yaşamın ortaya çıkardığı gereksinime uygun olarak ve bileklerinin
hakkıyla savaşın bütün cephelerinde olmayı başardılar. Kadınların savaşın her
cephesine girişi, başkaldırının toplumsal karakterini belirginleştirdi ve
toplumsal tabanının olağanüstü boyutlarda genişlemesini getirdi.Yanı sıra başka
önemli sonuçlara da yol açtı: Kürdistan toprağındaki kadın sorunu, özel bir
biçimde de olsa ulusal savaş güçleri arasına taşındı. Ulusal savaşa katılmak
kadınlar için özgürlük arayışında birinci adım oldu.
İkincisi; hangi nedenle ve hangi düzeyde
olursa olsun kadın cinsin ulusal mücadelede etkinliği arttıkça, ulusal
hareketin toplumsal temeli kadın kitlelerce genişletildikçe
kadınların cins olarak uyanışının
gelişmesine, kadın cinsinin ikincil konumunun sorgulanmasına ve konumunun
değişmesine giden yolu açtı. Kürt kadınlarının cins olarak uyanışının üçüncü
koşulunu devletin sömürgeci vahşeti sağladı. Sömürge rejimi, ulusal savaşa
karşı mücadele taktiklerinden biri olarak kadına karşı cinsel şiddeti, taciz ve
tecavüzü devreye koydu. Kürt kadınlarının hem politik ve hem de cins olarak
uyanışı ve mücadelesinin gelişmesi böyle de tetiklenmiş oldu. Böylece Kürt
kadının Batıdaki gibi iki değil üçlü baskı altında olduğu görülmeye, bu duruma
karşı özel bir mücadele gelişmeye başladı. Sonuç olarak, nereden ve hangi
nedenle başlamış olursa olsun, Kürt ulusal savaşı, Kürt kadınlarının cins
olarak uyanışını ve demokratik kadın mücadelesinin gelişmesi için elverişli
koşulları yaratmış oldu. Tarihsel benzerleri gibi Kürt ulusal mücadelesi yanı
başında Kürt kadın kurtuluş mücadelesinin, demokratik kadın hareketinin ve özel
bir kadın örgütlenmesinin gelişmesine yol açtı. İçeriği itibariyle esasen
ulusal niteliğin damgasını bastığı Kürt kadın mücadelesi ve örgütlenmeleri
oldukça özgün biçimler ve farklı eğilimler yaratarak gelişti.
Ulusal savaşın henüz başlangıcında ortaya
çıkan değişik eğilimdeki örgütlenmelerin her birine paralel feminist eğilim ve
örgütlenmeler ortaya çıktı. Bunların ortaya çıkışını öncelikle Batı’daki
feminist akım etkiledi. 80’li yıllar içinde Batı metropollerinde yükselen
demokratik kadın hareketinin ve feminist dalganın içinde yer alan Kürt
kadınlar, ulusal mücadelenin etkisiyle ayrıştılar. Ulusal mücadele onlara,
ulusal ezilmişliği ve köken farkını ifade cesareti verdi. Başlıca olarak Roza,
Jujin gibi dergi çevrelerinde toplanan Kürt feminist kadınlar, ulusal hareketin
daha çok şiddete dayanan mücadele çizgisinin dışında kaldılar. Mücadeleye bu yaklaşımları,
onların aynı zamanda ulusal savaşın sorunlarının dışına düşmelerini beraberinde
getirdi. Özellikle bu tür irili ufaklı kadın çevreleri ulusal uyanış süreciyle
bir şekilde ilişkilenseler de, Kürt kadının somut sorunları temelinde bir
birliktelik ve doğal olarak kitlesellik yakalayamadılar.‘97’den itibaren
Batı’da başlayan devrimci düşüş,Batı’da boy veren ve esasen orada yaşayan Kürt
feminist hareketinde irtifa kaybını getirdi. Hemen akabinde gelen ulusal
devrimci düşüşle birlikte etkinlikleri daha da azaldı, içerik ve yön
değişikliğine uğradı. Dergiler kapandı, daha çok sosyal ve kültürel etkinlik
yapanlar yola devam etti ve bu amaçla kurumsallaşmalar yarattılar. Ama onlar
Batı’daki demokratik kadın hareketinin içinde, etkinlikler ve kampanya örgütlülüklerinde
yer almayı sürdürdüler. Özellikle Kürdistan’da tecavüz olaylarına karşı önemli
bir duyarlılık yaratmada, gözaltında tecavüz işkencesine karşı Emekçi Kadınlar
Birliği’nin öncülük ettiği uzun soluklu mücadelede yer aldılar. Cezaevi
direnişlerinin, bütün hak ihlallerini protesto eylemlerinde; toplumsal
hareketin birçok alanına örgütlü/örgütsüz katılım sürdürdüler.
8 Mart etkinliklerinde yer almaya devam
eden radikal feminist Kürt gruplar, Irak’ta savaş karşıtı mücadelede de yer
aldılar. Kültürel faaliyete eğilim gösteren hareketin Kürt bölümü de halen bu
kulvarda, genelde demokratik muhtevalı hareketin içinde yer alıyor. Fakat
yukarda dedigimiz gibi kürd kadinin uyanisi ile birlikte kadinin gücünü gerilla
saflarina katilip eline silah alip savasmasi ile ispat edildi.
Feminizim
Feminizm sozcugu ‘femina’ Latince kadin
anlamina gelen sozcukten turemistir. 19.yy'da baslayip içinde yasadıgımız
yuzyılda kadının toplumsal konumunun inanilmayacak kadar hizla degismesi ile
ilgilidir. İlk örgütlü kadın hareketi feminizm adıyla tanınmıştır. Venus
planeti sembolu ayni zamanda Feminizm hareketinin sembolu dur.
Feminism anlayisi bir çok kisi ve çevre
tarafindan yanlis yorumlanip farkli bir prspectiv açisi verilmek istensede
(ornegin erkek dusmanligi) feminizm etkinligi sadece beli bir kesim kadinin
sistemin olusturdugu esitsizliklere bas kaldiri ve erkek egemenligini kirma,
kadin ve erkek esitligini saglamayi amaçlar. Feminizm dusuncesi politik,
filozofik ve sosyal yolardan kadin hakrainin, sosyete içinde aranmasidir.
Feminizm dusuncesi kadin statusunun toplumda ve geleneklerden dolayi olusan
cins esitsizligini ortadan yok etmeyi hedefler. Feminizm yeni sosyal iliskiler
gelistirme ve kadin haklarini gelistirmkte yeni aletler olusturur. Feminizm
gunluk hayatta kadinin karsilastigi haksizliklari ortadan kaldirmayi amaçliyan
bir savas olarakta tabir edilebilir. Feminizm daha çok kadinlar tarafindan
savunulan bir etkinlik olsada, bir çok erkeginde destegini almaktadir. Feminizm
sadece kadinin sosyal, ekonomik, politik haklarini degil ayni zamanda kadin
kisiliginide kadinin kendine bakis açisinida gelistirmeyi hedefler. Feminizm «
insanlar politik olmalidir » fikrini savunur ve bu temelde kadini
yapilastirmayi, kadin (birey) kendi bedeni ve ruhu uzerinde, tek hak sahibidir
ve kendi ayaklari uzerinde durmali, vebunun için gerekli egitimi, alt yapiyi
sunar.
Feminizm kadinlara toplum içinde yeni bir
konum tanimlamis, kadina ev disinda da yeni çalisma alanlari yarattigi için
sosyal bir akim haline glmesine neden olmustur. Unutulmamalidir ki bundan çok
kisa bir sure once kadinlara hiç bir hak taninmamaktaydi, kadinin oy kulanma,
okuma, esinden bosanma, çalisma vs gibi bir çok hakki yoktu, butun bu hizli
degisiklikler, olup bitteni anlama ve daha once kimsenin aklina gelmiyen
alanlarda kadinin kendine yer açma amaciyla hem akedemik hem politik bir
içerigi olan feminizmin sayesindedir.
Feministlerin tek amaci kadinlarin sosyal
hayatta erkeklerle esit haklara sahip olmasini saglamaktir. Esitlik kavramida
bir çok kisi ve çevre tarafindan yanlis anlasilmakta, yanlis yorumlanmaktadir.
Feminizm de istenen esitlik fiziksel veya biyolojik bir esitlik degildir,
toplum içinde erkekler için uygulanan erkeklere verilip kadinlara verilmiyen
haklari talep etmektedirler, ornegin ayni isi yapan bir kadinnin ayni isi yapan
bir erkekle ayni parayi almasi, tek basina taciz edilmeden ozgurce dolasma haki
gibi taleplerdir istedikleri anlasilmasi zor ‘esitlik’ istekleri degildir, bu
esitlik kavrami çarpitilmalidir. Feminizm akimi insanligin yani kadin ve
erkegin esir yaratilmasindan sonra kadinin elinden alinan tum haklari yeniden
taleb eden, asil amaci insanlikta esitligi saglamak olan ve herkes tarafindan
desteklenmesi gereken bir akimdir.Kadinin hala bazi haklara sahip olmadigini
asagida yapilan bir arastirmanin sonuclarindan anliyabiliriz.
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan
bir araştırmaya göre;
1- Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar
tarafından görülüyor.
2- Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam
gelirin ancak %10’una sahipler.
3- Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine
sahipler.
4- Başka bir değişle dünyadaki işlerin %
34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin %
90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder