3 Haziran 2014 Salı

Fotografçılık tarihi

Fotografçılık tarihi

İLK FOTOĞRFAF:

            Dünya’nın bilinen ilk fotoğrafı, Fransız Ordusu’ndan emekli eski bir subay olan Joseph Nicephore Niepce tarafından 1827 yılının bir yaz günü çekildi. Fotoğrafına haliograph yani güneş çizimi adını veren Niepce’nin fotoğrafında bir kulübenin çatısı üzerindeki güvercin yuvasının bulanık görüntüsü yer alıyordu.
                                 

                                       
                                  
                          İLK FOTOGRAF: Joseph Nicepore Niepce

1813’te ışığa duyarlı bir levha üzerinde, kalıcı görüntüler elde etmeyi başaran Joseph Nicepore Niepce’nin 1827’de çektiği dünyanın bilinen ilk fotoğrafında bir kulübenin çatısı üzerindeki güvercin yuvası görülüyor


                  KARANLIK KUTU:
   
Rönesans devrinde sanatçılar resimde perspektife başvurmaya başlayınca karanlık kutuyu (camera obscura-stenope) buldular. Böylece, ışığın girdiği ufak bir delik aracılığıyla karanlık kutunun öbür ucunda konunun ters çevrilmiş bir görüntüsü görülebiliyordu.




 Camera Obscura

1533 yılında Giovanni Battista Della Porta, önceleri Leonarda da Vinci tarafından ana hatları bildirilen, karanlık kutu genel ilkesinin tanımını yaptı. On beş sene sonra Danielo Barbaro adlı bir Venedikli, karanlık kutunun deliğine bir mercek yerleştirmek suretiyle daha net bir görüntü elde edilebileceğini kanıtladı.    

                                    
                                          Mercek takılı bir karanlık kutu

  FOTOGRAF KİMYASININ KEŞFİ:

18. yüzyılda karanlık kutu, bir ucuna mercek ve diğer ucuna da buzlu cam konularak görüntüyü kutunun dışından görülebilir bir şekilde geliştirildi. Işığın kimyevi maddeler üzerindeki etkisi ve gümüş tuzlarının görüntü saptama duyarlılığı 200 yıl önceden biliniyor ve birçok konularda bundan faydalanılıyordu. 1725 de Johann HeinrichSchulze (1687-1744)

                                          
                                              
                                          

                                            Johann Heinrich Schulze

             Kireç ve gümüş nitrat sürülmüş bir kağıt üzerine bir şekil konulup güneşe tutulduğunda kağıt üzerinde bu şeklin bir görüntüsünün meydana geldiğini göstermiştir. Bu arada 19. yüzyılın başında Thomas Wedgwood, kağıdı gümüş nitrat eriyiğine batırarak negatifler elde etmeyi başardı ise de bundan ileri geçemedi. Reed adındaki bir İngiliz de fotoğraf alanındaki bazı çalışmalarından sonra görüntüyü kağıda geçirebildi.


 Thomas Wedgwood

İLK FOTOGRAF:

Işığın etkisiyle, duyarlı maddeler üzerinde görüntüleri saptamak konusunda birçok denemeler yapıldı. Fakat sonuç her seferinde tatmin edici olmaktan uzaktı. Nihayet 1813 yıllarında fotoğrafçılığın ilk ve esaslı gelişmesi Joseph Nicephore Niepce (1765-1833) ile başlar ve modern anlamda ilk doğa fotoğrafı çeken insan olarak bilinir. Görüntüleri saptama yolunda önemli başarılar kazanan Niepce 1816 da vernikle saydam hale getirilmiş olan kağıt üzerindeki bir görüntüyü kalay levha üzerine geçirmeyi başarmıştır. Dokuz yıl sonra da Yuda Bitümü ile kaplanmış kalay levha üzerine düşürülen bir görüntüde güneş ışını düşen yerlerin beyazlaştığını görmüştür.


 İlk Fotoğraf

                  1829 yılında Louis Jacques Manda Daguerre ile birleşti. Daguerre, Niepce öldükten sonra Niepce'nin Heliografi'sini geliştirdi ve 1837 de Reedin kullanmış olduğu saptama çalışmalarından faydalanarak ilk Daguerrotype'i meydana getirdi. Bu işlemde gümüşle karıştırılmış bakır bir levha, sünger tozu ve zeytinyağı ile silindikten sonra 1/16 oranında su ve nitrik asit eriyiğinde yıkanıp ve hafif ateşte ısıtıldıktan sonra ikinci kere sulandırılmış nitrik asitle yıkanıyordu. Nihayet levha iyot buharın tutulup makine içine yerleştiriliyordu. Poz verme ışığın durumuna göre 5 ila 40 dakika idi. Makineden çıkartılan levha 47,5°C ısıdaki civa bulunan bir tepsinin içine koyulana kadar herhangi bir görüntü görülmüyordu.
Daguerreenin işlemi kamu oyunda geniş yankılar yaptı ve Daguerre büyük ün kazandı. 1842 yılına kadar büyük ilerlemeler kaydedildi. 1840 yılında Prof. Joseph Petzval ışığı 16 kere daha kuvvetli geçiren bir çift mercek buldu ve bu sayede pozlama süresi kısaltıldı. Gerçi Daguerrotype'ler konuyu en ince ayrıntısına kadar gösteriyordu, ancak çok pahalı olmaları, kolayca kırılabilmeleri bu yöntemi çabuk öldürdü.
Bu arada bir İngiliz bilgini William Henry Fox Talbot bu konuda uzun süredir çalışmalar yapıyordu. Talbot, muhtelif kimyevi maddelere batırarak ışığa karşı duyarlı bir kağıt yapmayı başardıysa da bu kağıtlardan elde edilen negatifler yetersizdi ve kısa zamanda yavaş yavaş kararıyordu. 1839 da Sir John Herschel, Tablot'un buluşu için ilk defa fotograf kelimesini kullandı. Bir süre sonra negatifleri pozitife çevirmeyi başardı. Böylece modern fotografçılığın temeli atılmış oldu. Ancak önceleri Daguerre'nin yöntemi çok daha ileri olmasına rağmen, zamanla
Tablot yöntemini geliştirerek, kağıdını gümüş nitrat yanında potasyum bromüre batırarak ışığa karşı duyarlığını fazlalaştırdı. Tablot'un yöntemi, diğerinden ayrı olarak gizli (bekleyen) görüntüyü kapsıyordu.
Kalotip veya Talbotip Amerika'dan çok Fransa'da tutundu. Louis Blanquart-Eurard büyük gelişmeler kazandırdı. Kağıdını yumurta akı ile kaplayarak pürüzsüz bir yüzey elde etti. Kağıda önce negatif kağıdı sonra da Albumen kağıdı adı verildi.
Ancak Kalotipler ayrıntıları ortaya çıkarmakta başarısız kalıyor ve deneyleri negatifler için cam kullanılıyordu. 1847 de Niepce de Saint-Victor, albümin levhasını buldu. Yumurtanın akını iyotluyordu. Bu başarılı sonuçlar verdi Ancak ışığa karşı o kadar az duyarlıydı ki; ancak uzun süre poz verilerek manzara fotoğraflarının çekilmesi mümkündü. 1847 de Frederick Scott Archer isimli bir İngiliz mimarı Kolodyuüm yöntemi veya ıslak levha yöntemini buldu. Bu yöntemde cam levha selüloz nitrat ve alkol ile kaplanıyordu ki, bu kuruyunca cam levhanın üstünde katı bir deri oluşturuyordu. Bu yöntemde hem negatiften pozitife aktarma yolu muhafaza ediliyor hem de Daguerretip'in berraklığı sağlanıyordu. Fakat bu yöntemin kullanışlı olmaması yüzünden bu aşamadan sonraki en büyük gelişme ıslak levha yerine kuru levha kullanmak oldu. Desire Charles Monckoven kuru levha yapımında amonyaklı bir eriyik kullandı. Banyo konusunda Until gümüş nitratı buldu (1861). Hemen aynı yıllarda G. Wardley de banyoda pirogallik asidi kullandı. 1871 yılında R L. Maddox adındaki bir İngiliz Kolodyum yerine Jelatin, iyot yerine de gümüş bromür kullanarak bugünkü kuru fotograf camlarını elde etti. Böylece hem saniyenin 1/25 ile enstantaneler çekilebiliyor hem de bu levhalar makineye kuru olarak yerleştirilebiliyordu. Islak levhanın güçlükleri şunlardı: Her poz hünerli bir hazırlama devresini gerektiriyor, fotoğrafçı daima yanından çok büyük bir makine ve levhalar taşımak zorunda kalıyordu. Oysa kuru levha yöntemiyle büyük çapta bir imalat başladı. Bu firmaların en önemlisi Kodak makinelerini piyasaya çıkartan George Eastman'dı. Kodak makinesi 100 poz çekebilen bromür ile kaplı bir jelatin film rulosunu taşıyordu. Fotoğraf çekildikten sonra makine fabrikaya gönderiliyor ve jelatin film kağıttan ayrıldıktan sonra bir cam üzerine yerleştiriliyor ve sonra yeniden makineye film doldurularak sahibine iade ediliyordu. Kuru jelatin filmin yayılması ile fotoğrafçılıkta önemli gelişmeler kaydedildi. Işığın film üzerindeki etkilerini tam olarak ölçmek olanak dahiline girdi. Hurter ve Driffield bunun öncülüğünü yaptılar. Getirdikleri diğer bir yenilikte hesapları sayesinde film banyosunda (developmanında) zaman ve ısı yöntemini uygulamak oldu. Bu yenilik 1873 de Hermann Vogel tarafından başka bir buluşa yol açtı. Duyarkart (duyarkat) bazı boyalarla boyanırsa, diğer renklere karşı daha duyarlı oluyordu. 1880'e kadar kırmızıdan başka renklere karşı duyarlı olan filmlere ve levhalara ortokromatik deniliyordu. 1880'de kırmızıya karşı duyarlı yeni bir duyarkat (duyarkat) yapıldı ki, buna da pankromatik denildi. 1830'de Abney Hidrokinon'u banyoda kullandı. 1888'de Momme Anderson, Berlin'de monometilparaminofenol sülfatı Mentol adıyla tescil ettirdi.
Yüzyılın sonlarına doğru fotoğraf makineleri ile beraber merceklerde de büyük ilerlemeler kaydedildi. Yeni anastiğmat mercekler eskilerinin yerine geçti. 19. yüzyılın sonunda modern fotoğrafçılık iyice yerleşmişti.
Yüzyılda en büyük gelişme renkler ve merceklerde oldu. Mercekler öylesine gelişti ki, her görülebilen şeyin fotoğrafını çekmek mümkün oldu. Bu merceklerle orta boy ve minyatür fotoğraf makineleri piyasaya çıktı.
Bu gelişmeler sonucu ışığın etkisinden kurtularak, elverişli bütün ışıklarda fotoğraf çekmeyi tercih eden bir okul ortaya çıktı. Bu arada orta boy negatifleri 75 x 100 cm. büyütecek olanaklar elde edildi..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder