25 Nisan 2014 Cuma

Toplumlar Tarihi

Konu başlıkları

Tarihe bakış açısı- Yeni tarih tezi

Yaradılış efsaneleri-Evrim teorisi(Big-Bang, Evrenin oluşumu, İlk canlılığın oluşumu, İnsanın evrimleşmesi, İnsan biyolojisi)

Tarihi- Kültürel çağlar

*Paleolitik çağ(Klan formu, düşünce yapısı, İdeolojik kimliği, Totem ve Ana kadın olgusu)

*Mezolitik çağ

*Neolitik çağ (Yerleşik hayata geçiş, yukarı mezopotamyada kültürleşme, Tel Xalaf kültürü)

     _Şamanlık Kurumu – Ana tanrıça kadın çekişmesi

    4. Mitoloji ve Din olgusu

    5. İlk zor ve iktidar aygıtlarının ortaya çıkışı

    6. Sümer Rahip devletleri (Zigguratlar, Musakkadimler, Rahip-kral, Kölelik olgusunun ortaya çıkışı, Bilimsel buluşların kurumlaşması(astronomi, geometri v.b.) Bilginin tahakkümü

     -Akad-Asur-Babil

    7. Devletin ortaya çıkışı ve Devlet biçimleri

    8. Üç büyük din gerçeği: İslamiyet, Yahudilik Ve Hıristiyanlık

    9.Avrupa’ da ilk Devlet olgusu

    10. Helenler, Roma imparatorluğu

 

 

1. Yeni Tarih Tezi

 Tarihsellik anlamında tarih şimdidir ve şimdide tarihtir tezi ve tarih günümüzde biz tarihin başlangıcında gizliyiz tezlerinden yola çıkarsak tüm tarih çözümlemelerimizin içinde yaşadığımız an gerçekliğinden ve bir bütün evrenin ilk başlangıcından günümüze kadarki öyküden kopuk gelişemeyeceği açıktır. Tarih geçmiş, şimdi ve gelecek döngüsünde sürekli etkileşimlerle ve döngüsel simbiotik ilişki tarzıyla kendini devam ettiren canlı bir oluşumdur. Bir nehir misali yaşanan her anı bünyesinde barındıran bir akıştır. Tarih bir yaşamın bilincidir, şuurudur.  İnsan gerçeğinin çözümlenmesinde özellikle resmi uygarlığın tarihsel çarpıtmalarından ziyade esas aldığımız bakış açısı tarihi bir bütün olarak ele almaktır. Evrenin ve İnsanın yaşam öyküsünde hiçbir ayrıntı ve kurum diğerinden önemli değildir. Beş bin yılı aşkın bir zamandır devletçi uygarlık sistemlerinin çokça yaptığı kendini ebedi ve ezel gösterme anlayışı bir yanılgıdır. Toplumları kendine muhtaç etme ve insanı hakikatin kıyısında bırakmanın diğer bir adıdır. İnsanı ve toplumsallığı yaşam içerisinde özellikle toplumsal hafıza içerisinde bir nesne olarak göstermenin en kolay yoludur.

  Resmi uygarlığın çokça yaptığı ve devamında Marx ve devamı sosyalistlerinin çokça içine düştüğü hata tarihi dümdüz ilerleyen bir çizgi gibi ele almaları ve insanlık öyküsünün % 98’ ini barındıran uygarlık öncesi çağları bir fazlalık bir an önce kurtulunması gereken bir yük gibi ele almalarıdır. Devletçi sistemlerin bunu yapmaları anlaşılırdır. Çünkü insanlığı ilk oluşum aşamalarıyla tanıştırmak ve oradaki özü hatırlatmak iktidarın kendini süreklileştirmesi ve egemen kılması önünde en büyük engeldir. İnsanlığın kendi yaşam öyküsünü bulması demek iktidar ve devletlerin bir kader olmadığını algılamaları anlamına gelecekti ki bu boyun eğen toplum gerçekliğini her an yerle bir edebilirdi. Tarihin her zaman egemenlerle yürümediğini ve devletin bir tanrı buyruğu değilde inşa edilmiş bir gerçeklik olduğunun keşfi devamında başkaldırıyı ve itaatsizliği getirecektir. Oysaki yeni sistemler her zaman ideolojik zeminlerini hazırlamak zorundadırlar. Resmi uygarlıkda böyle yaptı. Önce toplumların zihniyetlerinde iktidara itaat ve tanrı buyruklarını, dogmatizmi ve biat etmeyi şart kıldı. Egemenliğini bunun üzerinden var etti. Bu bakımdan devletçi- iktidarcı sistemlerin bunu yapmaları anlaşılırdır. Ancak sosyalistlerin ve Marksistlerin içine düştüğü hata affedilebilir değildir. Tarihte katı determinizm, kaba olguculuk ve kaderciliğe yer yoktur. Tarih pek çok olgudan pek çok sonuçlara ulaşabilen bir akıştır. Zannedildiği gibi insanın toplumsallaşmasından sonra Paleolitik Mezolitik ve neolitiğin yaşanması sonrası iktidarcı devlet sistemlerinin ortaya çıkması ve en nihayetinde kapitalizmin doğması bir zorunluluk değildi.  Tarihin öznesini devletler nesnesini toplumlar olarak gören oldukça sakıncalı bir yaklaşımdır bu. Evrensel tarih bir bütündür. Tarihi anlatım içerisinde çokça parçalı ve kopuk anlatımlar anlam bütünlüğünü parçalar. Son çözümlemelerde ortaya çıkan makro ve mikro tarih kandırmacısı kapitalist sistem ve onun baş yardakçısı pozitivizmin ürünüdür. Evrendeki her olguyu düalistlik bir bakış açısıyla yorumlamak durumunda olduğumuz gibi tarihide böyle yorumlamalıyız. An’da ve orta sürede yaşananlar en uzun süreli yaşam biçimi olarak tanımladığımız doğal toplumdan kopuk değildir.  Ve toplumlar bu noktada etkileyen ve etkilenen konumunda baş aktörlerdir. O zaman tarih bakış açımız mutlak bir biçimde dogmatizmden uzak, kesin yargılardan kaçınılarak oturtulmak zorundadır. Sosyolojik, felsefi ve beşeri olmak zorundadır. Bakış açılarımızı ak ya da kara mantığından kurtarıp geniş bir yelpazeye yaymak durumundayız. Pozitif Bilimsel verilere itibar etmekle beraber onun kendisiyle getirdiği aşırı böl parçala mantığından uzak kalmalıyız. Tarihsel süreçler kanıtlamıştır ki her gelişim ve değişim birbirinden fazlasıyla etkilenerek ve bir önceki dönemleri içerisinde barındırarak ilerleyebilmiştir. Bu noktada ‘ Tarihi ve gelenek neyse günümüz ve gelecekte odur’ tezi baş dayanağımız olmak durumundadır.

 

       DOĞAL TOPLUM İNSAN VARLIĞININ BAŞLANGIÇ TEZİDİR

Bir toplumsal varlık olarak insan varlığının % 98’ini doğal toplumda geçirdiği hususu doğal toplum üzerinde neden bu kadar çok yoğunlaşılması gerektiğini açıklar. Kökenimiz, Varlığımızın gizemi burada gizlidir. Bir nevi yaşamsallığın KÖK HÜCRESİDİR. İnsanlığın başlangıcındaki bu var olma tarzı kadın eksenli, doğayla uyumlu, sömürüsüz, tahakkümsüz, güçlü bir dayanışma ve tamamlayıcılık ekseninde komünal bir yaşam tarzıdır. Paradigmayla birebir eşgüdümlüdür. Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma birebir bu temelden beslenmektedir. Doğal toplumun temel değerleri esas aldığımız nokta olmak durumundadır. Fiziki bir esas almadan ziyade zihni benimsemeden bahsediyoruz.

      Hiyerarşik ve devletçi sistemlerin bu doğal yaşamı neden inkâr ettiğini çok rahat algılayabiliriz. İnsanın öz bilincini kazanması onun devamlılığı önündeki en büyük engeldir de ondan…

 

Devlet- Birey= İktidar – Köle çelişkisi

 

       Buna karşılık; Doğal Toplumda

  İnsan- İnsan= Demokratik

  İnsan- Doğa= Ekolojik

  Kadın- Erkek= Cinsiyet Özgürlükçü

 

      Tarihi yazılı tarihle ele almak ve ötesine itibar etmemek yapabileceğimiz en büyük toplum katliamıdır. Ki günümüzde halkların sistem karşısında bu kadar güçsüz düşürülmesi bu yaşamın yok sayılmasıyla yakinen bağlantılıdır. Doğal toplum iktidar klikleri ve devletçi sistemler eliyle bastırılmışda olsa asla bitmez. Tüm birikimleriyle hala tüm gözeneklerimizde çok güçlü bir şekilde devam etmektedir. Kuantum fiziğinde Doğada hiçbir şey yok olmaz ancak geriletilebilir veya bastırılabilir teorisi kanıtlanmıştır. Bizim bugün doğal toplum algılarımızda bu temelli yürümelidir. Doğal Toplumdan günümüze miras; özgürlük, eşitlik, ana kadın, kardeşlik, dayanışma, hoşgörü, bilgelik, cömertlik ve binlerce kavram bizim toplumsal barış ve özgürlük iddiamızın ön ayakları olacaktır.

      İnsan tüm evrenin özetidir tezinin daha iyi anlaşılması için evrenin ve ilk canlılığın oluşum öyküsüne bakmak gerekiyor.

 

Yaradılış Efsaneleri ve Evrim Teorisi

    İnsanın yaradılışına ilişkin ilk somut teoriler 19. yy. la rastlar. Ondan öncesinde kimi çelişkiler mevcut olsa da genellikle insanın ve evrenin varoluş dinamikleri ‘ yaratılış’ efsaneleriyle açıklanırdı. Özellikle 3 büyük dinin etkileri ve 15. yy. kilise dogmatizminin etkisiyle şekillenen bu görüş evrenin bugünkü haliyle yaratıldığı, her canlının zaten ilk baştan beri evrende varolduğu ve tüm doğanın aslında üst canlı olan insanın hizmetinde olduğu görüşüyle şekillenmişti. Bunu sorgulamanın veya çürütmenin adımını atmak dahi günahtı. Cehennemde yanmak anlamına gelirdi. Bilinçli veya bilinçsiz dönem filozofları özellikle Aristo bu görüşün temel yayıcısı konumundadır.

        Newton fiziğindeki mutlak yasalar kuantum fiziğiyle çürütülmeye başlayınca ve mutlaklık dogmatizm düşüncesi geriletilmeye başlayınca insanın varoluşu ile ilgili araştırmalar ve düşüncelerde hız kazandı. Özellikle arkeoloji ve jeoloji bilimlerinin gelişiminin bu sürecin hızlanmasıyla yakinen bağlantısı vardır. İlk kez Lamark 18. yy. sonlarında canlı varlıklarının dönüşüm geçirerek birbirinden türediği görüşünü ortaya atar. Ancak Lamark dönemin kilise koşulları ve kısıtlı araştırma imkanları sebebiyle teorisini ilerletemez.. Esas evrimin babası olarak bilinen Charles Darwin gözlemlerini uzun süren deneylerle tamamlar ve günümüzde en fazla kabul gören evrim yasaları olan Doğal Seleksiyon ve Kalıtım teorilerini hazırlar.. Bugün Darwin’in bir ksım görüşlerini kabul etmememize rağmen açtığı kapının önemi inkar edilemez.

 Evrenin oluşumuna dair bir kaç söz: Bilim insanları, evrenin oluşumunu 14–20 milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülen Big Bang kuramı( Büyük Patlama) ile açıklar. İğne ucu kadar küçük bir noktada toplanan evrenin tüm maddesinin, belli bir aşamadan sonra patlaması sonucu yoğun bir enerji açığa çıkar. Giderek bu enerji dolu, bulutsu parçacıkların kendi etrafında enerji kazanarak topaklaşması sonucu ilk madde olan hidrojen oluşur. Hidrojenin türevlerinden diğer maddeler oluşmaya başlar. Uzun bir zaman süreci içerisinde adım adım yıldızlar, gezegenler, taşlar, toprak, su, bitkiler, hayvan ve en nihayetinde de insana kadar gelen bir doğal evrim süreci yaşanmıştır.

 Evrendeki her şeyin aynı kökene sahip olduğu giderek anlaşılıyor.

 Yani varlığın malzemesi ya da hamuru aynıdır. Her birimiz evrenin aynı malzemelerinin ürünüyüz. Ve tüm zamanların ruhunu taşıyoruz. Evreni oluşturan ilk parçacıklar sürekli bir hareket halinde olmasaydı bugün bu kadar varlık oluşamazdı.

 Nasıl ki evren anlaşıldıkça insan anlaşılıyorsa, aynı zamanda bir atomun anlaşılması evrenin ya da insanın anlaşılması demektir.

İnsan, doğal evrim akışının sonucunda gelişmiştir. İnsanda maddenin ve biyolojik evrimin tarihini görmek bunun ispatı olsa gerek. İnsan için, “evrenin toplamı” denilmesi belki de bu yüzdendir.

 İnsan “kendini bilmeye” çalışırken ya da gerçekliğe ulaşmaya çabalarken acaba özünde evrenin gizleri mi çözülüyor?

-Canlı Evren Anlayışı--- Sürekli devinim halinde olan canlılık bu denli çeşitliliğin ve sürekliliğin ipucudur…

                    NEOLİTİK ÖNCESİ SÜREÇ

1.)Paleolitik Çağ= ( m.ö. 500bin- 20bin)

2.)Mezolitik Çağ=( m.ö. 20bin–12.bin)

3.)Neolitik Çağ (m.ö. 12bin- m.ö. 3bin)

       İnsanın diğer canlı türlerinden farklılığının farkındalığıyla başlayan süreç olarak tanımlayabiliriz.

     İlk toplumsal örgütlenme biçimi klandır. Toplumsallık= Klan; toplumun ilk doğuşu, ilk bir arada yaşama sistemi bir bakıma ilk hafızasıdır. Klan bir kütle bir şahsiyettir. Her şey klan içindir. Ya hep ya Hiç mantığı hâkimdir. Zaten dönem koşulları düşünüldüğünde klan dışı bir yaşam ölüm anlamına gelir. Doğal bir düzen Ana- Kadın eksenli totemik inanç kültüne sahiptirler. (Anaerkil kavramını reddediyoruz. )

           Doğal toplumun eşitlikçiliği özel mülkiyet ve sınıfların olmamasından, özgürlükçülüğü baskının ve köleliğin olmamasından gelir.

Hesaplanmış belirlenmiş bir rol dağılımı değil doğallığında işleyen bir süreçtir.




          Bu dönem insanları ağırlıklı toplayıcılık ve avcılıkla yaşamlarını idame ettirirler. Erkekler çoğunlukla klan dışında avda oldukları için Kadın klanda birincil önemde düzeni sağlayandır. Klan düzeni kadın etrafında gelişir. Erkeğin avcılığı alet yapımını doğallığında etraf kabilelerle tanışmayı savaşmayı plan yapma durumunu getirir. Bu soyutlama yetisini ve analitik zeka ayrımına götüren süreçtir. O dönem insanı zor doğa koşullarıyla başa çıkma, yaşam koşullarını oluşturmak zorundadır. Kadının rolü klanda Doğal Liderliktir.
Bunun yanında Kadının;

     1.)doğurganlığı

    2.)sezgisel ve duygusal gücü

    3.)gözlemciliği

    4.)dayanışma gücü

    5.) büyücülük

  Klanın düşünce yapısı çocukların düşünce yapısına benzer olarak ele alabiliriz. Animist ve totemik düşünüş en belirgin düşünüş şeklidir. Animizm( ruhçuluk- canlıcılık)  etrafında gördüğü her doğa olgusunu kendisi gibi canlı görmedir. İlk insan, henüz nesneleri birbirinden çok ayıracak gelişkinlikte değildir. Bu, aynı zamanda onun doğadan kopuk olmadığı anlamına gelir. Doğanın güçleriyle ya da ruhlarıyla anlaşma önemlidir. Bu animist düşünceye bağlı olarak sonradan büyücülük gelişecektir. İnsan kendisini doğadan ayrı görmez. Kendisini doğal döngüsel yaşamın bir parçası olarak görür.  Büyücülük, olguların kontrol edilebileceği inancından gelmektedir. Ve pratik uygulama gücünün geliştiği anlamına gelir. O dönemin bilimi ya da tekniğe denilebilir. Büyücüler,  genelde toplumda en fazla gözlem, yaşam tecrübesine sahip olan kadınlardan oluşmaktadır.

     Klan sisteminden _ Kabileye
Kabileler dönem ihtiyaçları ve nüfus artışına göre klanın bir üst formudur. Animist düşüncenin sistemleşmesiyle beraber inanç totemde sembolize olmuştur.

Totem;

Ritüeller totemlerle birlikte devreye girer. Ortak hafızanın eylemidir. Toplumu tanımlayan bir kimliktir. Dönem insanları totemin ruhunu yaşattığına inanır. Bir hayvan bitki ya da nesneden seçilebilir. O klan için kutsaldır, tabulaştırılmıştır. Bir av hayvanıda olabilir. Bu kutsallık kaba doğma inanç sistemi anlamına gelmiyor. Bir bakıma klanın bilincidir onu geçmişten geleceğe sembolize edecek değerdir

Klanda Artık ürün yoktur biriktirme ayıptır. Bir bakıma doğal toplumda toplumu ayakta tutan değer ahlakıdır. Doğadan ihtiyacı kadar faydalanır. Kar sermaye gibi bir mantık kesinlikle yoktur.  Doğaya bağlılığı, paylaşımcılığı, animist düşünce tarzı, özgürlükçülüğü. Sınıf-sömürü- imtiyaz kavramlarının çok uzakta olması, gelişkin toplumsallık yönü ve kadın olgusu bizim esas alacağımız değerlerdir.

Yerleşik yaşama henüz geçilmemiştir. Ama nüfusun artışı güvenlik ve av gibi sıkıntıları asgariye indirmiştir. Artık mağaralarda barınaklarda yaşam başlamıştır. Kabilelerin avantajlı yönleri klanları kabile formuna yöneltir. Bu hızlı yükseliş yeni bir düzene ihtiyaç duyar.

Şaman;

İlk otoriteleşmiş yararlı hiyerarşi olarak tanımlayabiliriz. İlk şamanlar hem kadın hemde erkek olabiliyordu. Bunlar bir nevi Büyücülerin devamcıları niteliğindedirler ilk süreçlerde. Şamanlar klanı motive eden tecrübe ve deneyimlerini klanla paylaşan tecrübeli erkek ve kadınlardan oluşuyordu. Ritüelleri üreten, şenlikleri düzenleyen, bir bakıma doğal liderlik konumudur. İkna gücüdür. Tecrübe ve sezgisellik önemlidir. Toplumun bilgesi, tamamlayanı, şifacısı, şefi, bölüştüreni konumundadır.  Şamanların kurumlaşması ve rahipliğe evrilmesi Gerontokrasi düşüncesinin yerleşmesiyle oluşur. Kadının rolü silikleştirilir.

Neolitiğin başlamasına yakın dönemlerde ‘Şef’ olgusu ortaya çıkar. Şeflerde şamanlar gibi Avları organize eden Doğal Liderlerkonumundadırlar. Taktik önderlik konumundadırlar.  Henüz biriktirme düşüncesi ve baskı ve sömürü olgusu yoktur. Bu dönem içerisinde kendini doğal değerler üzerine vareden bir olgudur. Güç hala topluluktadır. Erkeğin güç kazanmaya başlaması şaman kurumunu tekeline almasıyla gelişir. Şamanlar rahiplerin prototipidir. Yanıltma ve güç gösterisi haline gelmeye başladıkça kadının rolü elinden alınır. İlk süreçte fikrinde zor ve itaat olmayan insanların bunu benimsemesi zordur. Bu sebeple ilk başta bilginin tekelleşmesine ve iktidarına dayanır. Şamanlar özellikle gençleri neolitiğin ortalarına doğru yalan ve mitolojilerle kontrolü altına alır. Kadın hala başat güçtür ancak ciddi anlamda sekteye uğramıştır.

NEOLİTİK ÇAĞ=

 Tahminen MÖ 12 bin yıllarında toros-zağros dağ silsilesi (altın hilal, verimli hilal) diye tanımladığımız bölgede gerçekleşmiştir. Neolitik Köy Tarım Devrimi diyede tanımlanır. Yerleşik yaşama ilk geçiş, ekim- biçimin ilk başladığı süreçtir. Bu deneyimlerin ve gözlemlerin arttığı tarih hesaplamasının yapıldığı güneş- ay- yağmur yani gökyüzü hareketliliğinin daha güçlü çözümlenebildiği anlamına gelir. Kadın hala toplumda başat güçtür. Neolitik çağla kadının yasaları toplumun yasaları haline gelir.

—coğrafi etkenler

—kültürel birikim

—zihniyet devrimi

Neolitik Devrim her yerde aynı zamanda yaşanmamıştır. Tarihte zamanın tekdüzeliği ve çizgiselliği yoktur. Tıpkı evrimin ve önceki çağların her yerde aynı dönemde yaşanmadığı gibi.

Nevala Çole(Urfa) Göbekli tepe, Kota ber, Çayönü, Çeme Xalan (batman) ilk yerleşim yerleridir.

Tamda bu dönemde toplumda yerleşikleşme ve önceki birikimler- artık ürünün fazlalaşması, insanlığın gittikçe daha geniş bir alana yayılım göstermesi beraberinde totemik inanış tarzının artık toplumun ihtiyaçlarına cevap olamadığı gerçeğini getirir. Daha bütünleyici ve düzenleyici güçlere ihtiyaç vardır. Bu süreçte Şaman egemen organizasyonun ilk sivrilişidir.

—tanrı ve tanrıçalar…

Soyutlama yetisi, metafizik

Şamanların rol değişimi ( kurnazlık)

Ana kadın düzenin uzağında kalan erkek doğallığında kimi çelişkileriyle Şaman düzeni üzerinde yoğunlaşır. (Gerontokrasi) Avcılığın etkisi, bilgi birikiminin düzeyi bir karşı örgütlenme düzenin ilk sinyallerini verir. Çoğalan insan toplulukları tarımsal düzenden kaynaklı kimi toprak istilaları savaş kültürünün ilk sinyalleridir. Bu doğallığında ana eksenli barışçıl düzene karşı otorite ve iktidarı çağrıştıran erkek egemenli sistemin doğuşudur. Dikkat edersek hiçbir olgu ve sistem ideolojik ve coğrafik temelleri hazır olmadan varlığını sürdüremez.

TEL HALAF ( MÖ 6000- MÖ 4000)

Bir bakıma neolitik sürecin altın çağıdır. Üretime elverişli yerlerin tespiti, buralarda yaşam ve refah düzeyinin sıçrama yapması pek çok ilkel bilim dalının ortaya çıkması alet yapımında zirveleşmenin çağıdır. İlk kullanılan maden bakırla bağlantılı yapılan aletler ihtiyaçları daha iyi karşılar. İlk üretim fazlası ortaya çıkar. Bu kültür yerleşik yaşama elverişli, sulak alanlarda Yukarı Mezopotamya’da gelişmiştir.
Yerleşik yaşam daha organizeli daha disiplinli bir yaşam tarzını getirirken kabile formu artık bu ihtiyaçları karşılamıyor. ‘Aşiret’ olgusu bu süreçte ortaya çıkar. İlk etnisite kavramıda aşiretleşme ile gelişir.
     Peki bu yeni form ve artık ürün devletin tek çıkış sebebi olabilir mi? Devlet olmadan toplumun ahlaki ve politik yasaları güvenlik ve üretim fazlasını organize edemezmiydi. DEVLET bir zorunluluk değil tarihsel süreç içerisinde bir sapmadır. Devlet önce ideolojide kurulmak ve kazanılmak durumundaydı. İdeolojik etkenler ( Şamandan Rahibe giden süreç- Mitolojiler vb) neolitik toplumun teknolojisi artı ürün sınırında birleştiğinde DEVLET doğuyor.
Dilin gelişimi: aşiret formlarının ortaya çıkışı etnisite kavramını geliştirdi. Dillerin kollara ayrılması bununla yakından bağlantılıdır. Yerleşik yaşam her bölgenin coğrafi koşulları bir aradalığın sürekliliğiyle birleşince diller ayrışmaya başlar.

           —Yararlı hiyerarşiden katı otoriter hiyerarşiye geçiş

İLK DEVLETLEŞME neden tüm koşulları hazırken Yukarı Mezopotamya’da değil de kültür sirkülâsyonunun yoğun olduğu Orta Mezopotamya’da gelişti.

1.)Yeni sistemler bakir topraklarda gelişir.

2.)Orta Mezopotamya’da neolitik kültürün sağlamlığı ve direngenliği

3.)Coğrafi koşulların daha uygun olması

4.)Ana- kadının rolü

SÜMERLER (M.Ö. 3000–2350)

Doğal toplumdan hiyerarşik devletçi sisteme geçiş bir zorunluluk değildi. Bu düzen ancak tüm koşulları hazır olduğu anda büyük zorbalık ve aldatmalarla dolu güçlerle iktidarını sağlamıştır.

Ana- kadın düzenine vurulan darbe, doğal toplum değerlerinin baskılanması ilk site devleti olarak yorumladığımız Sümerlerin zeminidir.

Bu devletin düzenini en iyi açıklayan mitolojik anlatım Uruk tanrıçası İnanna destanıdır. Kadın kültü ile erkek egemenliği arasındaki yaman çelişki çarpıcıdır. Uruk tanrıçası İnanna’ nın Eridu tanrısı Enki’ nin sarayına gidip 104 me’ sini çeşitli yöntemlerle ele geçirmesi kadın- erkek çatışmasının en çarpıcı örneğidir.

Dönemin bilgi iktidarı zigguratlarda rahip’lerdir. Rahipler Şamanların otoriteleşmiş kurumlaşmış halidir. Rahipler ince zor aygıtını kullanırlar. Bilginin tahakkümüyle halkı kontrol altında tutarlar. Bunlar aynı zamanda ilk gökbilimciler, ilk geometri bilimini geliştirenler ve ilk filozoflardır. Demagog‘turlar. Tanrı Ve tanrıçalar göklerde yaşayan görünmez baskılama araçlarıdır. Artı ürüne toplumun emeğine ilk saldırı böyle gerçekleşir. Önceleri biriktirmek ayıp ve yasakken cömertlik başatken ve doğadan ihtiyaç duyulduğu oranda bir faydalanma varken artık zigguratların en alt katlarında ürün depoları vardır. Bu birikimler ticaretinde ilk adımıdır. Çevre aşiret ve kabilelerle ürün değişimi( takas) daha fazla üretim daha fazla kazanç arzusunu beraberinde getirir. Bu da daha fazla toprak daha fazla çalışacak insan anlamına geliyor. Köleliğin ilk örneği bu dönemde görülür. Bu kölelik öyle baskıyla zorla gerçekleşen bir olay değildir.

Gönüllü Kölelik

Yayılma ve ürün arayışı beraberinde farklı yerlerde karşılaşılacak kabilelerle savaş anlamına gelir. Kolonileşmenin ilk nüveleri… Çıplak zor bu kolonyal hareketlilikle kendini gösterir. Tanrı ve tanrıçalarla meşruiyetini kazanmış kölelik zihinlerde doğal toplumun eşitlikçi özgürlükçü yapısının aksine tahakkümcü aleni zor kavramı yerleşmiştir. Bunun yürütücüleri rahiplerdir.

Dönemde kadının rolü tam anlamıyla baskılanmasa da silikleşmeye başlamıştır. Musakkadim adı verilen genelevlerle kadının aşağılanması düşürülmesi dönemin zihniyetini açıklar niteliktedir.


Zigguratların 3 işlevi
1.)         En alt katta zigguratların mülkiyetinde olan toprak çalışanları vardır. Araç gereç yapımcıları buradadır.
2.)        İkinci katta Rahiplere ayrılmış yönetim görevi
3.)        Üçüncü katta tanrı ve tanrıçalarla kurulmuş din kurumu ( baskılamanın esas yolu)
       Tüm şehir koordinasyonu zigurat merkezinde şekillenir. Toplum zigurrat yasalarına göre şekillenir. Bu zemin daha sonraki tüm uygarlıkların modeli olmuştur.
       Rahipler topluma hakim olabilmek için toplumu iyi tanımalıydılar. İlk sosyologlar bunlardır. Aynı zamanda ilk kapitalist ve patrondur. Rahibin tüm bunları yaptırabilmek için tek avantajı tanrı silahıdır. Tanrı inşa etme görevi tarihine göre büyük önemdedir. Tüm tek tanrılı ve çok tanrılı dinlerin temeli burada atılmıştır. Sümerler aryen ve el obeyd kültürünün harmanıdır.
   _ilk toplum mühendisleri
Sümerler artık son dönemlerine doğru hammadde arayışı içerisinde özgür kabilelere doğru yayılmaya başladı. Başlıca ihtiyaç insan gücü, taş, maden ve kerestedir. Yine merkezde biriken zenginlik yukarda özgür yaşayan aşiretlerin ilgisini çeker. Etnik direnişler devletleşme önündeki en büyük engeldir.  Sümer saldırıları sonucu özgür aşiretlerde etnik direniş yaşanmış devamında karşı saldırılar gelişmiştir. Sümerleri yıkan karşı saldırı gücünün ön ayağı bugün Kürtlerin atalarından olarak bildiğimiz Guttilerdir.


AKADLAR (M.Ö. 2350- M.Ö. 2150)
Sümerler sonrası aynı coğrafyada pek çok irili ufaklı devlet denemeleri görülüyor. Bunlar içerisinde kendini en fazla kurumlaştırmış güçlü kılmış devlet AKAD’lardır.  Akadlar Semitik kökenlidirler. İmparatoru Akadlı Sargon’dur. Sümerlere oranla zoru ve tahakkümü oldukça güçlü yaşatan acımasız bir devlettir. Tarihin bilinen ilk emperyal devletidir. Çevre sitelere ve aşiretlere doğru kolonyal hareket zirve yapmıştır. Dönem itibariyle dini olgu katılaşmıştır ancak tek tanrılı dinler süreci henüz gelişmemiştir. Bu devletler daha çok tüm kolonileştirdikleri aşiretlerin tanrı ve tanrıçalarını da kapsayan bir tanrılar panteonu şeklinde örgütlenir. Artık zihniyetler yeni ideolojik arka plana göre şekillenmiş bu ideolojik arka plan yeni bir toplum yaratmıştır. Akad’lar Agade isminde kutsal bir mekân kurmuşlar. Ancak salgın bir hastalık kenti yerle bir edince bu durum tanrılar tarafından cezalandırılma ‘ Agadenin Laneti ‘ olarak anılmaya başlar.

_ Dönem içerisinde bugün atalarımız diye andığımız Guttilerinde bir aşiret konfederasyonu şeklinde örgütlendiğini görüyoruz. Akad’ları Asurlular yıkar. Aynı dönemlerde coğrafyanın iki tarafında asur ve babillerin beraber hüküm sürdüğünü görüyoruz. Zihniyet gittikçe kökleşmekte devlet iktidarını sağlamlaştırmaktadır. Baskı ve tahakküm zirve yapmış köleliğin iyice derinleştiğini görüyoruz. Aynı coğrafyada Hitit, Urartu, Mısır medeniyetler ininde devlet sistemlerini oturttuğunu bu sistemler arası sürekli derin çelişki ve savaşların yaşandığını görüyoruz. Artık toplum bir bütün baskı altına alınmış tanrı düşüncesiyle zihinler kontrol altına alınmış insanlara ebedi kölelik ve itaatten başka yol bırakılmamıştır. Asurlular için kellelerden kaleler yapan imparatorluk deyimi kullanılır. Ticaret kolonileri tarihin bilinen en sağlam emperyal yayılmalarının sonucudur. Bu köklü devlet yapılanmalarına rağmen özellikle aryen ırkının çeşitli kolları sürekli aşiretler halinde özgür alanlarda yaşamış pek çok devletin sonunuda bu güçler getirmiştir.


BABİLLER (M.Ö. 1830–1530)

Babiller iktidarın zirve yaptığı tüm kazanımların yok sayıldığı kendini ezel ve ebed sayan ilk devlettir. Bu devlet döneminde artık kadın rolü iyice silikleşmiş Tiamat- Marduk çatışmasında kadın tamamen yok edilmiştir.

Babiller döneminde ilk defa yazılı kanunlar Hammurabi yasları çıkarılmıştır. ( kısasa kısas ) Hukuk kurallarının ortaya çıkış bize başka bir şey açıklıyor

Ahlaki ve politik toplum yerine

Hukuk ve idaresiyle kurumsallaşmış devlet

Âdem-i Merkeziyetçiliği ilk uygulayanlar Babillerdir. Semitik kültürün kurumsallaşmasıdır.

Babiller her bakımdan toplumsallığa, kadın kültüne, özgürlükçü din anlayışına en büyük darbeyi vurmuşlardır. Artık tanrıçalar yoktur. Ki ilk tek–el tanrı inancı Babiller döneminde İbrahim’ in çıkışıyla gerçekleşir. Tam anlamıyla kurumsal devlet modelidir.

_ İbrahim’ in çıkışı

İbrahim Nemrut döneminde yaşar. (unvan) Rivayetlere göre Nemrut rüyasında o gün doğacak bir erkek çocuğu tarafından öldürülecektir. Nemrud’ un emriyle o gün doğan tüm erkek çocukları öldürülür. İbrahim’ in bir mağarada doğduğu ve uzunca süre annesi tarafından gizlendiği söylenir. O dönem putlara ibadet edenlere karşı sürekli uhrevi bir tanrı inancıyla beslenir. (Azer tapınağındaki put hikâyesi) Daha sonra Nemrud un İbrahim’ i yakmak istediği fakat ateşin suya odunlarında balıklara dönüştüğü rivayet edilir. (Urfa – Balıklı Göl) (1600)

İbrahim ilk defa tevhit tek tanrı inancını savunan peygamberdir. Dönemine göre dogmatikleşmiş devlet yapısı hesaba katılırsa devrimsel bir çıkıştır. Peygambersel direnişlerde etnik direnişlerde tarih boyunca kesintisiz devam etmiştir. Kimi zaman devletlerle ittifak yapmış kimi zamansa devletlere zıt düşmüşlerdir. Ama hepsinin hem toplumsal hafızayı taze tutma hem de tarih çerisinde sistemlere başkaldırı anlamında büyük etkileri vardır.

Dönem Avrupa’sı henüz devletleşmenin tam yerleşmediği aşiretler halinde yaşanan bir süreçtedir. Slavların , ostrogotlar, anglo saksonlar vb…



_İbrahim’in Suriye üzerinden Mısır’a gidişi ardından Mısır’da Musa’ nın çıkışı
Musa’nın Medya üzerine keşfe çıkışı: Burada çöl bilgini Yetro ile tanışır ve onun yanında eğitim görür. Onun kızı ile evlenir. Buradan geri mısır’a döndükten sonra İbrahim’in kavmi ile beraber vaad edilmiş topraklar dediği Kudüs’e doğru yola çıkar. Musa’nın Firavuna direnişi… Filistin’e doğru kırk yıllık bir yolculuk yaptıkları söylenir.
Musa’nın Sina dağında inzivaya çekilmesinin ardından 10 Emirle geri dönüşü. 10 Emir günün koşullarına ve amansız baskıya karşı verilmiş bir cevaptır. Özde tüm peygamberliksel çıkışların özü buraya dayanır. İlk yazılı kitabı olan kutsal din Yahudilik ilk kutsal kitap Tevrat. 40 yıllık zorlu yolculuk İsraillere birlik olmayı dışarıya karşı savunmayı getirir. Kendilerini seçilmiş kavim olarak görürler. Filistin’e yerleşmeleri gruplar halinde sızmayla olur.
10 EMİR: put yapmayacaksın puta tapmayacaksın, tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın, 6 gün çalışacaksın 7. gün dinleneceksin, annene babana saygı göstereceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, komşunun kölesine hayvanına malına kadınına göz dikmeyeceksin, zina yapmayacaksın.
_ Musa’dan sonraki en büyük devrimsel çıkış Zerdüşti çıkıştır. Zerdüşti akım yunanistan’da felsefeyi, Hindistanda Budha’yı çin’de Konfüçyüs’ü etkileyecektir.
Zerdüşt (MÖ 6.yy) tarım topluluklarının peygamberi olarak anılır. Diyalektiğin temelini atar. İyilik- Kötülük, Aydınlık- Karanlık Ahura Mazda ( iyilik tanrısı) Ehriman ( kötülük tanrısı) Zerdüşt üretimi kutsar. İktidarı dıştalar. Kadın erkek onun için eşittir. Ateş onun için kutsaldır. Ateşi birleyici, bütünleyici olarak görür. Zerdüştün 3 Ahlaki Vazifesi Hamata, Hakhata, Huarsta ( iyi düşün, iyi söyle, iyi yap)
Budha’da tanrı inancı yoktur. İnsanın kendini gerçekleştirmesi gerektiği düşüncesidir. (Nirvana)
Çin’de konfüçyüs’ün öğretileri çalışmayı mütevaziliği kutsamıştır.
Yunanistan’da Thales Zerdüşti öğretiyle Antik yunan felsefesini oluşturur.
    Bu akımların gelişmesinde en büyük etki MÖ 1200’ de Troyanın düşüşü ile birlikte Ortadoğu Avrupa ticaret hattının gelişmesidir.  

 

 

 

 

 

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder