Konu başlıkları
Tarihe bakış açısı- Yeni tarih tezi
Yaradılış efsaneleri-Evrim teorisi(Big-Bang, Evrenin
oluşumu, İlk canlılığın oluşumu, İnsanın evrimleşmesi, İnsan biyolojisi)
Tarihi- Kültürel çağlar
*Paleolitik çağ(Klan formu, düşünce yapısı,
İdeolojik kimliği, Totem ve Ana kadın olgusu)
*Mezolitik çağ
*Neolitik çağ (Yerleşik hayata geçiş, yukarı
mezopotamyada kültürleşme, Tel Xalaf kültürü)
_Şamanlık
Kurumu – Ana tanrıça kadın çekişmesi
4.
Mitoloji ve Din olgusu
5. İlk zor
ve iktidar aygıtlarının ortaya çıkışı
6. Sümer
Rahip devletleri (Zigguratlar, Musakkadimler, Rahip-kral, Kölelik olgusunun
ortaya çıkışı, Bilimsel buluşların kurumlaşması(astronomi, geometri v.b.)
Bilginin tahakkümü
-Akad-Asur-Babil
7.
Devletin ortaya çıkışı ve Devlet biçimleri
8. Üç
büyük din gerçeği: İslamiyet, Yahudilik Ve Hıristiyanlık
9.Avrupa’
da ilk Devlet olgusu
10.
Helenler, Roma imparatorluğu
1. Yeni Tarih Tezi
Tarihsellik
anlamında tarih şimdidir ve şimdide tarihtir tezi ve tarih günümüzde biz
tarihin başlangıcında gizliyiz tezlerinden yola çıkarsak tüm tarih
çözümlemelerimizin içinde yaşadığımız an gerçekliğinden ve bir bütün evrenin
ilk başlangıcından günümüze kadarki öyküden kopuk gelişemeyeceği açıktır. Tarih
geçmiş, şimdi ve gelecek döngüsünde sürekli etkileşimlerle ve döngüsel
simbiotik ilişki tarzıyla kendini devam ettiren canlı bir oluşumdur. Bir nehir
misali yaşanan her anı bünyesinde barındıran bir akıştır. Tarih bir yaşamın
bilincidir, şuurudur. İnsan gerçeğinin
çözümlenmesinde özellikle resmi uygarlığın tarihsel çarpıtmalarından ziyade
esas aldığımız bakış açısı tarihi bir bütün olarak ele almaktır. Evrenin ve
İnsanın yaşam öyküsünde hiçbir ayrıntı ve kurum diğerinden önemli değildir. Beş
bin yılı aşkın bir zamandır devletçi uygarlık sistemlerinin çokça yaptığı
kendini ebedi ve ezel gösterme anlayışı bir yanılgıdır. Toplumları kendine
muhtaç etme ve insanı hakikatin kıyısında bırakmanın diğer bir adıdır. İnsanı
ve toplumsallığı yaşam içerisinde özellikle toplumsal hafıza içerisinde bir
nesne olarak göstermenin en kolay yoludur.
Resmi
uygarlığın çokça yaptığı ve devamında Marx ve devamı sosyalistlerinin çokça
içine düştüğü hata tarihi dümdüz ilerleyen bir çizgi gibi ele almaları ve
insanlık öyküsünün % 98’
ini barındıran uygarlık öncesi çağları bir fazlalık bir an önce kurtulunması
gereken bir yük gibi ele almalarıdır. Devletçi sistemlerin bunu yapmaları
anlaşılırdır. Çünkü insanlığı ilk oluşum aşamalarıyla tanıştırmak ve oradaki
özü hatırlatmak iktidarın kendini süreklileştirmesi ve egemen kılması önünde en
büyük engeldir. İnsanlığın kendi yaşam öyküsünü bulması demek iktidar ve
devletlerin bir kader olmadığını algılamaları anlamına gelecekti ki bu boyun
eğen toplum gerçekliğini her an yerle bir edebilirdi. Tarihin her zaman
egemenlerle yürümediğini ve devletin bir tanrı buyruğu değilde inşa edilmiş bir
gerçeklik olduğunun keşfi devamında başkaldırıyı ve itaatsizliği getirecektir.
Oysaki yeni sistemler her zaman ideolojik zeminlerini hazırlamak zorundadırlar.
Resmi uygarlıkda böyle yaptı. Önce toplumların zihniyetlerinde iktidara itaat
ve tanrı buyruklarını, dogmatizmi ve biat etmeyi şart kıldı. Egemenliğini bunun
üzerinden var etti. Bu bakımdan devletçi- iktidarcı sistemlerin bunu yapmaları
anlaşılırdır. Ancak sosyalistlerin ve Marksistlerin içine düştüğü hata
affedilebilir değildir. Tarihte katı determinizm, kaba olguculuk ve kaderciliğe
yer yoktur. Tarih pek çok olgudan pek çok sonuçlara ulaşabilen bir akıştır.
Zannedildiği gibi insanın toplumsallaşmasından sonra Paleolitik Mezolitik ve
neolitiğin yaşanması sonrası iktidarcı devlet sistemlerinin ortaya çıkması ve en
nihayetinde kapitalizmin doğması bir zorunluluk değildi. Tarihin öznesini devletler nesnesini toplumlar
olarak gören oldukça sakıncalı bir yaklaşımdır bu. Evrensel tarih bir bütündür.
Tarihi anlatım içerisinde çokça parçalı ve kopuk anlatımlar anlam bütünlüğünü
parçalar. Son çözümlemelerde ortaya çıkan makro ve mikro tarih kandırmacısı
kapitalist sistem ve onun baş yardakçısı pozitivizmin ürünüdür. Evrendeki her olguyu
düalistlik bir bakış açısıyla yorumlamak durumunda olduğumuz gibi tarihide
böyle yorumlamalıyız. An’da ve orta sürede yaşananlar en uzun süreli yaşam
biçimi olarak tanımladığımız doğal toplumdan kopuk değildir. Ve toplumlar bu noktada etkileyen ve etkilenen
konumunda baş aktörlerdir. O zaman tarih bakış açımız mutlak bir biçimde
dogmatizmden uzak, kesin yargılardan kaçınılarak oturtulmak zorundadır.
Sosyolojik, felsefi ve beşeri olmak zorundadır. Bakış açılarımızı ak ya da kara
mantığından kurtarıp geniş bir yelpazeye yaymak durumundayız. Pozitif Bilimsel
verilere itibar etmekle beraber onun kendisiyle getirdiği aşırı böl parçala
mantığından uzak kalmalıyız. Tarihsel süreçler kanıtlamıştır ki her gelişim ve
değişim birbirinden fazlasıyla etkilenerek ve bir önceki dönemleri içerisinde
barındırarak ilerleyebilmiştir. Bu noktada ‘ Tarihi ve gelenek neyse günümüz ve
gelecekte odur’ tezi baş dayanağımız olmak durumundadır.
DOĞAL TOPLUM İNSAN VARLIĞININ BAŞLANGIÇ
TEZİDİR…
Bir toplumsal varlık olarak insan varlığının %
98’ini doğal toplumda geçirdiği hususu doğal toplum üzerinde neden bu kadar çok
yoğunlaşılması gerektiğini açıklar. Kökenimiz, Varlığımızın gizemi burada
gizlidir. Bir nevi yaşamsallığın KÖK HÜCRESİDİR. İnsanlığın başlangıcındaki bu
var olma tarzı kadın eksenli, doğayla uyumlu, sömürüsüz, tahakkümsüz, güçlü bir
dayanışma ve tamamlayıcılık ekseninde komünal bir yaşam tarzıdır. Paradigmayla
birebir eşgüdümlüdür. Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma
birebir bu temelden beslenmektedir. Doğal toplumun temel değerleri esas
aldığımız nokta olmak durumundadır. Fiziki bir esas almadan ziyade zihni
benimsemeden bahsediyoruz.
Hiyerarşik ve devletçi sistemlerin bu doğal yaşamı neden inkâr ettiğini
çok rahat algılayabiliriz. İnsanın öz bilincini kazanması onun devamlılığı
önündeki en büyük engeldir de ondan…
Devlet- Birey= İktidar – Köle çelişkisi
Buna karşılık;
Doğal Toplumda
İnsan-
İnsan= Demokratik
İnsan- Doğa=
Ekolojik
Kadın-
Erkek= Cinsiyet Özgürlükçü
Tarihi
yazılı tarihle ele almak ve ötesine itibar etmemek yapabileceğimiz en büyük
toplum katliamıdır. Ki günümüzde halkların sistem karşısında bu kadar güçsüz
düşürülmesi bu yaşamın yok sayılmasıyla yakinen bağlantılıdır. Doğal toplum
iktidar klikleri ve devletçi sistemler eliyle bastırılmışda olsa asla bitmez.
Tüm birikimleriyle hala tüm gözeneklerimizde çok güçlü bir şekilde devam
etmektedir. Kuantum fiziğinde Doğada hiçbir şey yok olmaz ancak geriletilebilir
veya bastırılabilir teorisi kanıtlanmıştır. Bizim bugün doğal toplum
algılarımızda bu temelli yürümelidir. Doğal Toplumdan günümüze miras; özgürlük,
eşitlik, ana kadın, kardeşlik, dayanışma, hoşgörü, bilgelik, cömertlik ve
binlerce kavram bizim toplumsal barış ve özgürlük iddiamızın ön ayakları olacaktır.
İnsan
tüm evrenin özetidir tezinin daha iyi anlaşılması için evrenin ve ilk
canlılığın oluşum öyküsüne bakmak gerekiyor.
Yaradılış
Efsaneleri ve Evrim Teorisi
İnsanın
yaradılışına ilişkin ilk somut teoriler 19. yy. la rastlar. Ondan öncesinde
kimi çelişkiler mevcut olsa da genellikle insanın ve evrenin varoluş
dinamikleri ‘ yaratılış’ efsaneleriyle açıklanırdı. Özellikle 3 büyük dinin
etkileri ve 15. yy. kilise dogmatizminin etkisiyle şekillenen bu görüş evrenin
bugünkü haliyle yaratıldığı, her canlının zaten ilk baştan beri evrende
varolduğu ve tüm doğanın aslında üst canlı olan insanın hizmetinde olduğu
görüşüyle şekillenmişti. Bunu sorgulamanın veya çürütmenin adımını atmak dahi
günahtı. Cehennemde yanmak anlamına gelirdi. Bilinçli veya bilinçsiz dönem
filozofları özellikle Aristo bu görüşün temel yayıcısı konumundadır.
Newton
fiziğindeki mutlak yasalar kuantum fiziğiyle çürütülmeye başlayınca ve
mutlaklık dogmatizm düşüncesi geriletilmeye başlayınca insanın varoluşu ile
ilgili araştırmalar ve düşüncelerde hız kazandı. Özellikle arkeoloji ve jeoloji
bilimlerinin gelişiminin bu sürecin hızlanmasıyla yakinen bağlantısı vardır.
İlk kez Lamark 18. yy. sonlarında canlı varlıklarının dönüşüm geçirerek
birbirinden türediği görüşünü ortaya atar. Ancak Lamark dönemin kilise
koşulları ve kısıtlı araştırma imkanları sebebiyle teorisini ilerletemez.. Esas
evrimin babası olarak bilinen Charles Darwin gözlemlerini uzun süren deneylerle
tamamlar ve günümüzde en fazla kabul gören evrim yasaları olan Doğal Seleksiyon
ve Kalıtım teorilerini hazırlar.. Bugün Darwin’in bir ksım görüşlerini kabul
etmememize rağmen açtığı kapının önemi inkar edilemez.
Evrenin
oluşumuna dair bir kaç söz: Bilim insanları, evrenin oluşumunu 14–20 milyar yıl
önce gerçekleştiği düşünülen Big Bang kuramı( Büyük Patlama) ile açıklar. İğne
ucu kadar küçük bir noktada toplanan evrenin tüm maddesinin, belli bir aşamadan
sonra patlaması sonucu yoğun bir enerji açığa çıkar. Giderek bu enerji dolu,
bulutsu parçacıkların kendi etrafında enerji kazanarak topaklaşması sonucu ilk
madde olan hidrojen oluşur. Hidrojenin türevlerinden diğer maddeler oluşmaya
başlar. Uzun bir zaman süreci içerisinde adım adım yıldızlar, gezegenler,
taşlar, toprak, su, bitkiler, hayvan ve en nihayetinde de insana kadar gelen
bir doğal evrim süreci yaşanmıştır.
Evrendeki her
şeyin aynı kökene sahip olduğu giderek anlaşılıyor.
Yani varlığın
malzemesi ya da hamuru aynıdır. Her birimiz evrenin aynı malzemelerinin
ürünüyüz. Ve tüm zamanların ruhunu taşıyoruz. Evreni oluşturan ilk parçacıklar
sürekli bir hareket halinde olmasaydı bugün bu kadar varlık oluşamazdı.
Nasıl ki
evren anlaşıldıkça insan anlaşılıyorsa, aynı zamanda bir atomun anlaşılması
evrenin ya da insanın anlaşılması demektir.
İnsan, doğal evrim akışının sonucunda gelişmiştir.
İnsanda maddenin ve biyolojik evrimin tarihini görmek bunun ispatı olsa gerek.
İnsan için, “evrenin toplamı” denilmesi belki de bu yüzdendir.
İnsan
“kendini bilmeye” çalışırken ya da gerçekliğe ulaşmaya çabalarken acaba özünde
evrenin gizleri mi çözülüyor?
-Canlı Evren Anlayışı--- Sürekli devinim halinde
olan canlılık bu denli çeşitliliğin ve sürekliliğin ipucudur…
NEOLİTİK ÖNCESİ SÜREÇ
1.)Paleolitik Çağ= ( m.ö. 500bin- 20bin)
2.)Mezolitik
Çağ=( m.ö. 20bin–12.bin)
3.)Neolitik Çağ
(m.ö. 12bin- m.ö. 3bin)
İnsanın
diğer canlı türlerinden farklılığının farkındalığıyla başlayan süreç olarak
tanımlayabiliriz.
İlk
toplumsal örgütlenme biçimi klandır. Toplumsallık= Klan; toplumun ilk doğuşu,
ilk bir arada yaşama sistemi bir bakıma ilk hafızasıdır. Klan bir kütle bir
şahsiyettir. Her şey klan içindir. Ya hep ya Hiç mantığı hâkimdir. Zaten dönem
koşulları düşünüldüğünde klan dışı bir yaşam ölüm anlamına gelir. Doğal bir
düzen Ana- Kadın eksenli totemik inanç kültüne sahiptirler. (Anaerkil kavramını
reddediyoruz. )
Doğal toplumun eşitlikçiliği özel
mülkiyet ve sınıfların olmamasından, özgürlükçülüğü baskının ve köleliğin
olmamasından gelir.
Hesaplanmış
belirlenmiş bir rol dağılımı değil doğallığında işleyen bir süreçtir.
Bu dönem insanları ağırlıklı
toplayıcılık ve avcılıkla yaşamlarını idame ettirirler. Erkekler çoğunlukla
klan dışında avda oldukları için Kadın klanda birincil önemde düzeni
sağlayandır. Klan düzeni kadın etrafında gelişir. Erkeğin avcılığı alet
yapımını doğallığında etraf kabilelerle tanışmayı savaşmayı plan yapma durumunu
getirir. Bu soyutlama yetisini ve analitik zeka ayrımına götüren süreçtir. O
dönem insanı zor doğa koşullarıyla başa çıkma, yaşam koşullarını oluşturmak
zorundadır. Kadının rolü klanda Doğal Liderliktir.
Bunun
yanında Kadının;
1.)doğurganlığı
2.)sezgisel ve duygusal gücü
3.)gözlemciliği
4.)dayanışma gücü
5.)
büyücülük
Klanın
düşünce yapısı çocukların düşünce yapısına benzer olarak ele alabiliriz.
Animist ve totemik düşünüş en belirgin düşünüş şeklidir. Animizm( ruhçuluk-
canlıcılık) etrafında gördüğü her doğa
olgusunu kendisi gibi canlı görmedir. İlk insan, henüz nesneleri birbirinden
çok ayıracak gelişkinlikte değildir. Bu, aynı zamanda onun doğadan kopuk
olmadığı anlamına gelir. Doğanın güçleriyle ya da ruhlarıyla anlaşma önemlidir.
Bu animist düşünceye bağlı olarak sonradan büyücülük gelişecektir. İnsan
kendisini doğadan ayrı görmez. Kendisini doğal döngüsel yaşamın bir parçası
olarak görür. Büyücülük, olguların
kontrol edilebileceği inancından gelmektedir. Ve pratik uygulama gücünün
geliştiği anlamına gelir. O dönemin bilimi ya da tekniğe denilebilir.
Büyücüler, genelde toplumda en fazla
gözlem, yaşam tecrübesine sahip olan kadınlardan oluşmaktadır.
Klan sisteminden _ Kabileye
Kabileler
dönem ihtiyaçları ve nüfus artışına göre klanın bir üst formudur. Animist
düşüncenin sistemleşmesiyle beraber inanç totemde sembolize olmuştur.
Totem;
Ritüeller totemlerle birlikte devreye girer. Ortak hafızanın eylemidir. Toplumu tanımlayan bir kimliktir. Dönem insanları totemin ruhunu yaşattığına inanır. Bir hayvan bitki ya da nesneden seçilebilir. O klan için kutsaldır, tabulaştırılmıştır. Bir av hayvanıda olabilir. Bu kutsallık kaba doğma inanç sistemi anlamına gelmiyor. Bir bakıma klanın bilincidir onu geçmişten geleceğe sembolize edecek değerdir
Klanda Artık ürün yoktur biriktirme ayıptır. Bir
bakıma doğal toplumda toplumu ayakta tutan değer ahlakıdır. Doğadan ihtiyacı
kadar faydalanır. Kar sermaye gibi bir mantık kesinlikle yoktur. Doğaya bağlılığı, paylaşımcılığı, animist
düşünce tarzı, özgürlükçülüğü. Sınıf-sömürü- imtiyaz kavramlarının çok uzakta
olması, gelişkin toplumsallık yönü ve kadın olgusu bizim esas alacağımız değerlerdir.
Yerleşik
yaşama henüz geçilmemiştir. Ama nüfusun artışı güvenlik ve av gibi sıkıntıları
asgariye indirmiştir. Artık mağaralarda barınaklarda yaşam başlamıştır.
Kabilelerin avantajlı yönleri klanları kabile formuna yöneltir. Bu hızlı
yükseliş yeni bir düzene ihtiyaç duyar.
Şaman;
İlk otoriteleşmiş yararlı hiyerarşi olarak
tanımlayabiliriz. İlk şamanlar hem kadın hemde erkek olabiliyordu. Bunlar bir
nevi Büyücülerin devamcıları niteliğindedirler ilk süreçlerde. Şamanlar klanı
motive eden tecrübe ve deneyimlerini klanla paylaşan tecrübeli erkek ve
kadınlardan oluşuyordu. Ritüelleri üreten, şenlikleri düzenleyen, bir bakıma
doğal liderlik konumudur. İkna gücüdür. Tecrübe ve sezgisellik önemlidir.
Toplumun bilgesi, tamamlayanı, şifacısı, şefi, bölüştüreni konumundadır. Şamanların kurumlaşması ve rahipliğe evrilmesi
Gerontokrasi düşüncesinin yerleşmesiyle oluşur. Kadının rolü silikleştirilir.
Neolitiğin başlamasına yakın dönemlerde ‘Şef’ olgusu
ortaya çıkar. Şeflerde şamanlar gibi Avları organize eden Doğal Liderlerkonumundadırlar.
Taktik önderlik konumundadırlar. Henüz
biriktirme düşüncesi ve baskı ve sömürü olgusu yoktur. Bu dönem içerisinde
kendini doğal değerler üzerine vareden bir olgudur. Güç hala topluluktadır.
Erkeğin güç kazanmaya başlaması şaman kurumunu tekeline almasıyla gelişir.
Şamanlar rahiplerin prototipidir. Yanıltma ve güç gösterisi haline gelmeye
başladıkça kadının rolü elinden alınır. İlk süreçte fikrinde zor ve itaat
olmayan insanların bunu benimsemesi zordur. Bu sebeple ilk başta bilginin
tekelleşmesine ve iktidarına dayanır. Şamanlar özellikle gençleri neolitiğin
ortalarına doğru yalan ve mitolojilerle kontrolü altına alır. Kadın hala başat
güçtür ancak ciddi anlamda sekteye uğramıştır.
NEOLİTİK ÇAĞ=
Tahminen MÖ
12 bin yıllarında toros-zağros dağ silsilesi (altın hilal, verimli hilal) diye
tanımladığımız bölgede gerçekleşmiştir. Neolitik Köy Tarım Devrimi diyede
tanımlanır. Yerleşik yaşama ilk geçiş, ekim- biçimin ilk başladığı süreçtir. Bu
deneyimlerin ve gözlemlerin arttığı tarih hesaplamasının yapıldığı güneş- ay-
yağmur yani gökyüzü hareketliliğinin daha güçlü çözümlenebildiği anlamına
gelir. Kadın hala toplumda başat güçtür. Neolitik çağla kadının yasaları
toplumun yasaları haline gelir.
—coğrafi etkenler
—kültürel birikim
—zihniyet devrimi
Neolitik Devrim her yerde aynı zamanda
yaşanmamıştır. Tarihte zamanın tekdüzeliği ve çizgiselliği yoktur. Tıpkı
evrimin ve önceki çağların her yerde aynı dönemde yaşanmadığı gibi.
Nevala Çole(Urfa) Göbekli tepe, Kota ber, Çayönü,
Çeme Xalan (batman) ilk yerleşim yerleridir.
Tamda bu dönemde toplumda yerleşikleşme ve önceki
birikimler- artık ürünün fazlalaşması, insanlığın gittikçe daha geniş bir alana
yayılım göstermesi beraberinde totemik inanış tarzının artık toplumun
ihtiyaçlarına cevap olamadığı gerçeğini getirir. Daha bütünleyici ve
düzenleyici güçlere ihtiyaç vardır. Bu süreçte Şaman egemen organizasyonun ilk
sivrilişidir.
—tanrı ve tanrıçalar…
Soyutlama yetisi, metafizik
Şamanların rol değişimi ( kurnazlık)
Ana kadın düzenin uzağında kalan erkek doğallığında
kimi çelişkileriyle Şaman düzeni üzerinde yoğunlaşır. (Gerontokrasi) Avcılığın
etkisi, bilgi birikiminin düzeyi bir karşı örgütlenme düzenin ilk sinyallerini
verir. Çoğalan insan toplulukları tarımsal düzenden kaynaklı kimi toprak
istilaları savaş kültürünün ilk sinyalleridir. Bu doğallığında ana eksenli
barışçıl düzene karşı otorite ve iktidarı çağrıştıran erkek egemenli sistemin
doğuşudur. Dikkat edersek hiçbir olgu ve sistem ideolojik ve coğrafik temelleri
hazır olmadan varlığını sürdüremez.
TEL HALAF ( MÖ
6000- MÖ 4000)
Bir
bakıma neolitik sürecin altın çağıdır. Üretime elverişli yerlerin tespiti,
buralarda yaşam ve refah düzeyinin sıçrama yapması pek çok ilkel bilim dalının
ortaya çıkması alet yapımında zirveleşmenin çağıdır. İlk kullanılan maden
bakırla bağlantılı yapılan aletler ihtiyaçları daha iyi karşılar. İlk üretim
fazlası ortaya çıkar. Bu kültür yerleşik yaşama elverişli, sulak alanlarda
Yukarı Mezopotamya’da gelişmiştir.
Yerleşik
yaşam daha organizeli daha disiplinli bir yaşam tarzını getirirken kabile formu
artık bu ihtiyaçları karşılamıyor. ‘Aşiret’ olgusu bu süreçte ortaya çıkar. İlk
etnisite kavramıda aşiretleşme ile gelişir.
Peki bu yeni form ve artık ürün devletin
tek çıkış sebebi olabilir mi? Devlet olmadan toplumun ahlaki ve politik
yasaları güvenlik ve üretim fazlasını organize edemezmiydi. DEVLET bir
zorunluluk değil tarihsel süreç içerisinde bir sapmadır. Devlet önce ideolojide
kurulmak ve kazanılmak durumundaydı. İdeolojik etkenler ( Şamandan Rahibe giden
süreç- Mitolojiler vb) neolitik toplumun teknolojisi artı ürün sınırında
birleştiğinde DEVLET doğuyor.
Dilin gelişimi: aşiret formlarının
ortaya çıkışı etnisite kavramını geliştirdi. Dillerin kollara ayrılması bununla
yakından bağlantılıdır. Yerleşik yaşam her bölgenin coğrafi koşulları bir
aradalığın sürekliliğiyle birleşince diller ayrışmaya başlar.
—Yararlı
hiyerarşiden katı otoriter hiyerarşiye geçiş
İLK DEVLETLEŞME neden tüm koşulları hazırken Yukarı
Mezopotamya’da değil de kültür sirkülâsyonunun yoğun olduğu Orta Mezopotamya’da
gelişti.
1.)Yeni sistemler bakir topraklarda gelişir.
2.)Orta Mezopotamya’da neolitik kültürün sağlamlığı
ve direngenliği
3.)Coğrafi koşulların daha uygun olması
4.)Ana- kadının rolü
SÜMERLER (M.Ö. 3000–2350)
Doğal toplumdan hiyerarşik devletçi sisteme geçiş
bir zorunluluk değildi. Bu düzen ancak tüm koşulları hazır olduğu anda büyük
zorbalık ve aldatmalarla dolu güçlerle iktidarını sağlamıştır.
Ana- kadın düzenine vurulan darbe, doğal toplum
değerlerinin baskılanması ilk site devleti olarak yorumladığımız Sümerlerin
zeminidir.
Bu devletin düzenini en iyi açıklayan mitolojik
anlatım Uruk tanrıçası İnanna destanıdır. Kadın kültü ile erkek egemenliği
arasındaki yaman çelişki çarpıcıdır. Uruk tanrıçası İnanna’ nın Eridu tanrısı
Enki’ nin sarayına gidip 104 me’ sini çeşitli yöntemlerle ele geçirmesi kadın-
erkek çatışmasının en çarpıcı örneğidir.
Dönemin bilgi iktidarı zigguratlarda rahip’lerdir.
Rahipler Şamanların otoriteleşmiş kurumlaşmış halidir. Rahipler ince zor
aygıtını kullanırlar. Bilginin tahakkümüyle halkı kontrol altında tutarlar.
Bunlar aynı zamanda ilk gökbilimciler, ilk geometri bilimini geliştirenler ve ilk
filozoflardır. Demagog‘turlar. Tanrı Ve tanrıçalar göklerde yaşayan görünmez
baskılama araçlarıdır. Artı ürüne toplumun emeğine ilk saldırı böyle
gerçekleşir. Önceleri biriktirmek ayıp ve yasakken cömertlik başatken ve
doğadan ihtiyaç duyulduğu oranda bir faydalanma varken artık zigguratların en
alt katlarında ürün depoları vardır. Bu birikimler ticaretinde ilk adımıdır.
Çevre aşiret ve kabilelerle ürün değişimi( takas) daha fazla üretim daha fazla
kazanç arzusunu beraberinde getirir. Bu da daha fazla toprak daha fazla
çalışacak insan anlamına geliyor. Köleliğin ilk örneği bu dönemde görülür. Bu
kölelik öyle baskıyla zorla gerçekleşen bir olay değildir.
—Gönüllü Kölelik
Yayılma ve ürün arayışı beraberinde farklı yerlerde
karşılaşılacak kabilelerle savaş anlamına gelir. Kolonileşmenin ilk nüveleri…
Çıplak zor bu kolonyal hareketlilikle kendini gösterir. Tanrı ve tanrıçalarla
meşruiyetini kazanmış kölelik zihinlerde doğal toplumun eşitlikçi özgürlükçü
yapısının aksine tahakkümcü aleni zor kavramı yerleşmiştir. Bunun yürütücüleri rahiplerdir.
Dönemde kadının rolü tam anlamıyla baskılanmasa da
silikleşmeye başlamıştır. Musakkadim adı verilen genelevlerle kadının
aşağılanması düşürülmesi dönemin zihniyetini açıklar niteliktedir.
Zigguratların
3 işlevi
1.)
En
alt katta zigguratların mülkiyetinde olan toprak çalışanları vardır. Araç gereç
yapımcıları buradadır.
2.)
İkinci
katta Rahiplere ayrılmış yönetim görevi
3.)
Üçüncü
katta tanrı ve tanrıçalarla kurulmuş din kurumu ( baskılamanın esas yolu)
Tüm şehir koordinasyonu zigurat
merkezinde şekillenir. Toplum zigurrat yasalarına göre şekillenir. Bu zemin
daha sonraki tüm uygarlıkların modeli olmuştur.
Rahipler topluma hakim olabilmek için
toplumu iyi tanımalıydılar. İlk sosyologlar bunlardır. Aynı zamanda ilk kapitalist
ve patrondur. Rahibin tüm bunları yaptırabilmek için tek avantajı tanrı
silahıdır. Tanrı inşa etme görevi tarihine göre büyük önemdedir. Tüm tek
tanrılı ve çok tanrılı dinlerin temeli burada atılmıştır. Sümerler aryen ve el
obeyd kültürünün harmanıdır.
_ilk toplum mühendisleri
Sümerler
artık son dönemlerine doğru hammadde arayışı içerisinde özgür kabilelere doğru
yayılmaya başladı. Başlıca ihtiyaç insan gücü, taş, maden ve kerestedir. Yine
merkezde biriken zenginlik yukarda özgür yaşayan aşiretlerin ilgisini çeker.
Etnik direnişler devletleşme önündeki en büyük engeldir. Sümer saldırıları sonucu özgür aşiretlerde
etnik direniş yaşanmış devamında karşı saldırılar gelişmiştir. Sümerleri yıkan
karşı saldırı gücünün ön ayağı bugün Kürtlerin atalarından olarak bildiğimiz
Guttilerdir.
AKADLAR (M.Ö. 2350- M.Ö.
2150)
Sümerler
sonrası aynı coğrafyada pek çok irili ufaklı devlet denemeleri görülüyor.
Bunlar içerisinde kendini en fazla kurumlaştırmış güçlü kılmış devlet
AKAD’lardır. Akadlar Semitik kökenlidirler.
İmparatoru Akadlı Sargon’dur. Sümerlere oranla zoru ve tahakkümü oldukça güçlü yaşatan
acımasız bir devlettir. Tarihin bilinen ilk emperyal devletidir. Çevre sitelere
ve aşiretlere doğru kolonyal hareket zirve yapmıştır. Dönem itibariyle dini
olgu katılaşmıştır ancak tek tanrılı dinler süreci henüz gelişmemiştir. Bu
devletler daha çok tüm kolonileştirdikleri aşiretlerin tanrı ve tanrıçalarını
da kapsayan bir tanrılar panteonu şeklinde örgütlenir. Artık zihniyetler yeni
ideolojik arka plana göre şekillenmiş bu ideolojik arka plan yeni bir toplum
yaratmıştır. Akad’lar Agade isminde kutsal bir mekân kurmuşlar. Ancak salgın
bir hastalık kenti yerle bir edince bu durum tanrılar tarafından cezalandırılma
‘ Agadenin Laneti ‘ olarak anılmaya başlar.
_ Dönem içerisinde bugün atalarımız diye andığımız
Guttilerinde bir aşiret konfederasyonu şeklinde örgütlendiğini görüyoruz. Akad’ları
Asurlular yıkar. Aynı dönemlerde coğrafyanın iki tarafında asur ve babillerin
beraber hüküm sürdüğünü görüyoruz. Zihniyet gittikçe kökleşmekte devlet
iktidarını sağlamlaştırmaktadır. Baskı ve tahakküm zirve yapmış köleliğin iyice
derinleştiğini görüyoruz. Aynı coğrafyada Hitit, Urartu, Mısır medeniyetler
ininde devlet sistemlerini oturttuğunu bu sistemler
arası sürekli derin çelişki ve savaşların yaşandığını görüyoruz. Artık toplum
bir bütün baskı altına alınmış tanrı düşüncesiyle zihinler kontrol altına
alınmış insanlara ebedi kölelik ve itaatten başka yol bırakılmamıştır. Asurlular
için kellelerden kaleler yapan imparatorluk deyimi kullanılır. Ticaret
kolonileri tarihin bilinen en sağlam emperyal yayılmalarının sonucudur. Bu
köklü devlet yapılanmalarına rağmen özellikle aryen ırkının çeşitli kolları
sürekli aşiretler halinde özgür alanlarda yaşamış pek çok devletin sonunuda bu
güçler getirmiştir.
BABİLLER (M.Ö. 1830–1530)
Babiller iktidarın zirve yaptığı tüm kazanımların
yok sayıldığı kendini ezel ve ebed sayan ilk devlettir. Bu devlet döneminde
artık kadın rolü iyice silikleşmiş Tiamat- Marduk çatışmasında kadın tamamen yok
edilmiştir.
Babiller döneminde ilk defa yazılı kanunlar
Hammurabi yasları çıkarılmıştır. ( kısasa kısas ) Hukuk kurallarının ortaya
çıkış bize başka bir şey açıklıyor
Ahlaki ve politik toplum yerine
Hukuk ve idaresiyle kurumsallaşmış devlet
Âdem-i Merkeziyetçiliği ilk uygulayanlar
Babillerdir. Semitik kültürün kurumsallaşmasıdır.
Babiller her bakımdan toplumsallığa, kadın kültüne,
özgürlükçü din anlayışına en büyük darbeyi vurmuşlardır. Artık tanrıçalar
yoktur. Ki ilk tek–el tanrı inancı Babiller döneminde İbrahim’ in çıkışıyla
gerçekleşir. Tam anlamıyla kurumsal devlet modelidir.
_ İbrahim’ in
çıkışı
İbrahim Nemrut döneminde yaşar. (unvan) Rivayetlere
göre Nemrut rüyasında o gün doğacak bir erkek çocuğu tarafından öldürülecektir.
Nemrud’ un emriyle o gün doğan tüm erkek çocukları öldürülür. İbrahim’ in bir
mağarada doğduğu ve uzunca süre annesi tarafından gizlendiği söylenir. O dönem
putlara ibadet edenlere karşı sürekli uhrevi bir tanrı inancıyla beslenir.
(Azer tapınağındaki put hikâyesi) Daha sonra Nemrud un İbrahim’ i yakmak
istediği fakat ateşin suya odunlarında balıklara dönüştüğü rivayet edilir.
(Urfa – Balıklı Göl) (1600)
İbrahim ilk defa tevhit tek tanrı inancını savunan
peygamberdir. Dönemine göre dogmatikleşmiş devlet yapısı hesaba katılırsa devrimsel
bir çıkıştır. Peygambersel direnişlerde etnik direnişlerde tarih boyunca
kesintisiz devam etmiştir. Kimi zaman devletlerle ittifak yapmış kimi zamansa
devletlere zıt düşmüşlerdir. Ama hepsinin hem toplumsal hafızayı taze tutma hem
de tarih çerisinde sistemlere başkaldırı anlamında büyük etkileri vardır.
Dönem Avrupa’sı henüz devletleşmenin tam
yerleşmediği aşiretler halinde yaşanan bir süreçtedir. Slavların , ostrogotlar,
anglo saksonlar vb…
_İbrahim’in
Suriye üzerinden Mısır’a gidişi ardından Mısır’da Musa’ nın çıkışı
Musa’nın
Medya üzerine keşfe çıkışı: Burada çöl bilgini Yetro ile tanışır ve onun
yanında eğitim görür. Onun kızı ile evlenir. Buradan geri mısır’a döndükten
sonra İbrahim’in kavmi ile beraber vaad edilmiş topraklar dediği Kudüs’e doğru
yola çıkar. Musa’nın Firavuna direnişi… Filistin’e doğru kırk yıllık bir
yolculuk yaptıkları söylenir.
Musa’nın
Sina dağında inzivaya çekilmesinin ardından 10 Emirle geri dönüşü. 10 Emir
günün koşullarına ve amansız baskıya karşı verilmiş bir cevaptır. Özde tüm
peygamberliksel çıkışların özü buraya dayanır. İlk yazılı kitabı olan kutsal
din Yahudilik ilk kutsal kitap Tevrat. 40 yıllık zorlu yolculuk İsraillere
birlik olmayı dışarıya karşı savunmayı getirir. Kendilerini seçilmiş kavim
olarak görürler. Filistin’e yerleşmeleri gruplar halinde sızmayla olur.
10
EMİR: put yapmayacaksın puta tapmayacaksın, tanrı’nın adını boş yere ağzına
almayacaksın, 6 gün çalışacaksın 7. gün dinleneceksin, annene babana saygı
göstereceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, komşunun kölesine hayvanına
malına kadınına göz dikmeyeceksin, zina yapmayacaksın.
_
Musa’dan sonraki en büyük devrimsel çıkış Zerdüşti çıkıştır. Zerdüşti akım
yunanistan’da felsefeyi, Hindistanda Budha’yı çin’de Konfüçyüs’ü etkileyecektir.
Zerdüşt
(MÖ 6.yy) tarım topluluklarının peygamberi olarak anılır. Diyalektiğin temelini
atar. İyilik- Kötülük, Aydınlık- Karanlık Ahura Mazda ( iyilik tanrısı) Ehriman
( kötülük tanrısı) Zerdüşt üretimi kutsar. İktidarı dıştalar. Kadın erkek onun
için eşittir. Ateş onun için kutsaldır. Ateşi birleyici, bütünleyici olarak
görür. Zerdüştün 3 Ahlaki Vazifesi Hamata, Hakhata, Huarsta ( iyi düşün, iyi
söyle, iyi yap)
Budha’da
tanrı inancı yoktur. İnsanın kendini gerçekleştirmesi gerektiği düşüncesidir.
(Nirvana)
Çin’de
konfüçyüs’ün öğretileri çalışmayı mütevaziliği kutsamıştır.
Yunanistan’da
Thales Zerdüşti öğretiyle Antik yunan felsefesini oluşturur.
Bu akımların gelişmesinde en büyük etki MÖ 1200’ de Troyanın düşüşü ile
birlikte Ortadoğu Avrupa ticaret hattının gelişmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder