3 Haziran 2014 Salı

Büyük Kürt Bilgini El Cezeri El Kurdi

Büyük Kürt Bilgini El Cezeri El Kurdi

SİBERNETİĞİN ÖNCÜSÜ:



Tıb denince akla nasıl İbn-i Sina geliyorsa, matematik denince Harizmi, felsefe denince Farabi akla geliyorsa Sibernetik denince de akla ilk gelen kişi Bediuzzaman Ebul İz İsmail er-Rezzaz el-Cezeri el-Kurdî’dir.

Sibernetik ilmi çağımıza adını veren bir ilimdir. Kökenini eski yunanca "Kübernetes" veya Latince "Gobernare" sözcüğünden alan ilme, ismini 1948 yılında Norbert Wiener vermiştir. Wiener sibernetiğin; "Tüm organize sistemlerin (canlı veya cansız) makine ve hayvanların haberleşme ve kontrol sistemlerini" incelediğini belirtmektedir… Yani Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bugün hayatımızın vazgeçilmezleri arasına giren bilgisayarların ortaya çıkmasına imkân tanımıştır. Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar, Descartes ve Pascal'ı; Almanlar, Leibniz'i, İngilizler, Bacon'ı ileri sürerler. Oysa Bediuzzaman Ebul İz İsmail el-Cezeri el-Kurdî, rakiplerinden tam '600 yıl önce' sibernetiğin ilkelerini bilim dünyasına sunan ilk kişiydi.

Bediuzzaman Ebu`l İz el-Cezeri el-Kurdî, sadece otomatik sistem kurmakla yetinmeyip, otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştır. Aradan 800 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra sibernetiğin babalarından kabul edilen İngiliz Nöroloji Profesörü Dr. Ross Ashby, ancak 1951'de "Üstün Denge Durumu"nu ortaya atabilmiştir. Ve ancak ilk defa o zaman otomatik olarak işleyen sistemlerin üstünde bunları kontrol eden sistemlerden söz edebilmiştir.

Ayrıca günümüz fizik ve mekanikçileri, "Isı Etkisiyle Haberleşerek Denge Kurma" sisteminin, ilk olarak J. Watt'ın 1780'de regülâtörü keşfiyle başladığını söylerler. Fakat bunun da yine Cezerî'ye dayandığını; 1780 senesinde James Watt'ın geliştirdiği watt guvernörüne çok benzer bir ayarlama sistemini, Watt'tan 500 sene evvel bir robot kuşun hareketiyle ayarlanan bir düzende kullandığını kitabının 171. sayfasında görmekteyiz. Bu sayfada regülâtörün şekli, bir kuşun hareketiyle karşılıklı haberleşerek ayarlanmaktadır.

Gene Bediuzzaman El-Cezeri, Leonardo da Vinci'den 300 sene evvel dişli çarklar ve esaslarına dair, Da Vinci'nin bilip bilmediği temel kaideleri kitabında neşretmiştir.

Tüm bunlar günümüzün bazı bilim adamlarının hayalini dahi kuramadığı hayretler uyandırıcı vakıalardır.

ROBOTİK BİLİMİNİN BABASI:

Bediuzzaman Ebul İz İsmail el-Rezzaz el-Cezeri el-Kurdî'nin robot teknolojisi konusunda çok sayıda ve zamanına göre çok ileri düzeyde öneri ve uygulamaları bulunmaktadır.

Ortaçağ’da henüz Amerika keşfedilmemişken ve Avrupa karanlık çağını yaşarken; Kürdistan, bilimin zirvesine ulaşmıştı. O dönemde akla hayale dahi gelemeyecek bir teknoloji Kürdistan'da kullanılıyordu. Tarihin ilk üniversitesi olan Harran Üniversitesi buna öncülük ederken Kürdistan'ın birçok kenti de bilimin ışığıyla aydınlanmış durumdaydı.

Özellikle dönemin başkenti olan Amid'de İçkale Saray’da bugün bile tahayyül edemeyeceğimiz bir teknoloji kullanılıyordu. Sarayda birçok iş El-Cezeri El-Kurdî'nin yapmış olduğu robotlar aracılığıyla yapılıyordu. Hatta hükümdara abdest alması için su döken bir otomat bile mevcuttu.

Şunu rahatlıkla diyebiliriz ki; robotikle ilgili bilinen en eski kayıt Kürdistan'a aittir. Ve dünyanın ilk robotunun Amed'de yapılmış ve kullanılmış olması gurur duyabileceğimiz, oldukça önemli bir olaydır.

Hükümdara ve konuklara içecek sunan kadın robotlar, hükümdarı ve konukları eğlendirmek için saz, zil ve tef çalan robotlar, sarayın salonlarında gezen tavus kuşu makineleri, değişik 24 şifre ile açılabilen kilitler, su saatleri, sarayın bahçesindeki havuzda gezinen kayık ve içine su dolan kayığı, bir yandan boşaltırken bir yandan da borusunu öttürerek yardım isteyen kayıkçı robot, otomatik abdest alma makinesi ve buna benzer birçok otomatik aygıt, Amed'in ünlü surlarının içinde kullanılıyordu.

Bu üstün buluşlarıyla sadece dönemindeki insanları değil, bugün yaşayan bilim adamlarını dahi hayrete düşüren El-Cezeri El-Kurdî, bilişim tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. Eseri ve kendisi hala büyük bir ilgi konusudur. Birçok bilişim dergisinde "ROBOTLARIN VE OTOMASYONUN ATASI EBUL-İZ EL CEZERİ" başlığı altında anlatılan Bediuzzaman El-Cezeri El-Kurdî, sadece Amedlilerin değil özelde tüm Kürt halkının genelde tüm İslam dünyasının gurur kaynağıdır.

İLK MEKANİKÇİ:

Aynı zamanda Ebul-İz El-Cezeri El-Kurdî, tarihte otomatik makinelerin yapımıyla uğraşan ilk mekanikçilerden biri olarak da kabul edilir.

Teorik çalışmalardan çok, pratik ve el yordamıyla ampirik çalışmalar yapan Cezeri'nin kullandığı oldukça önemli bir yöntem; yapacağı cihazların önceden kağıttan maketlerini inşa edip geometri kurallarından yararlanmaktı. İlk hesap makinesinden asırlar önce aynı sistemle çalışan benzer bir mekanizmayı, geliştirdiği saatte kullanan Cezeri, sadece otomatik sistemler kurmakla kalmamış; otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştı. Cezeri, Jacquard'ın otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan otomatik dokuma tezgâhından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidro mekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezeri, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri'nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.

Otomatik Kontrol Bilimi’nin en zirvesine ulaşan, tüm dünyanın kabul ettiği alim, deha ve erişilmez bir Kürt mucit olan El-Cezeri'nin, suyun kinetik ve potansiyel enerjisi ile ağırlıkların etkileşiminden faydalanarak yaptığı çok çeşitli makineleri de vardır.

Kitabında: "Yapmak istediğim makineleri evvela "Arşimet" kanunlarına göre tasarladım, lakin bu prensiplerle o makineleri çalıştırmak mümkün olmadığı için; kendi geliştirdiğim prensiplerle bu makineleri yaptım." diyor.

Cezeri'nin yaşadığı çağda elektrik gücü, magnetik güç, foton etkisi veya elektromagnetik güçler bulunmadığı için, o, elindeki imkânları değerlendirmesini bilmiş; su gücü ve basınç tesirinden faydalanma yoluna gitmiştir. Başka imkânlar bulunmadığı, su da kıt olduğu halde, bu derece muhteşem hidro mekanik sistemle çalışan makineler yapabilmiş olması, onun sibernetik ilmi alanındaki yerini ve değerini göstermeye yetmektedir.

Cezeri'nin tarif ettiği bazı makinelerin pratik faydaları oldukça büyüktür. Bunlardan bir kısmı, bir mil (eksen) boyunca yer alan dişlilerle çalışan bir nevi tulumbadır. Tulumba, bir sürü kepçeyi sırayla hareket ettirerek suyu çıkarmaktadır.

Bazı makinelerinin ise yalnızca eğlendirici tarafı vardır. Mesela, içinde su varmış gibi görünmesine rağmen suyu boşaltılamayan su kapları ve içi boş gibi görünüp, su akıtan kaplar gibi. Günümüzde bu kaplarda kullanılan prensiplerden faydalanılarak bir kısım oyuncaklar yapılmaktadır. Hem eğlendirici, hem de faydalı olan bu cihazlara, çeşme ve su saati örnek gösterilebilir.

Yaşadığı devri düşünürsek; buhar makinesi, elektrik, içten patlamalı motorlar vs.. gibi güç kaynaklarının elinin altında olmadığını kestirebiliriz… Lakin Cezeri, kuvvetli bir imanın sonucu olsa gerek bu makineler olmadan da tarihe adını yazdırmayı, kendi devrinden 800 sene sonra kitabını okutmayı bilmiştir.

BÜYÜK MÜHENDİS:

Nature Dergisi, Donald Hill'in yazmış olduğu esere dayanarak Ebul-İz için şöyle söylemektedir: "12. YÜZYIL MÜSLÜMAN MÜHENDİSLİĞİNİN DORUĞUNA ERİŞMİŞ BİR KİŞİ."

Gerçekten de El-Cezeri El-Kurdî, insanlık tarihi açısından öylesine önemli bir insandır ki bugün günlük yaşamımızda hayatımızı kolaylaştıran ve artık hayatımızın bir parçası haline gelen bir çok teknik aletin ilk temellerini atmıştır:

Otomatik kapılar; kuyulardan suyu çeken aygıtlar; demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunluklarını ölçen pnomatik aletler, otomatik kontrol sistemleri...
Tüm bunlar, 800 yüzyıl önce "Cezeri" tarafından bulunmuştu!

Özellikle metal döküm tekniğine ait bilgiler, ileri bir mühendislik seviyesini ifade etmektedir. Cezeri'nin birçok aleti yer çekimi kuvvetiyle çalışır ve bu kuvvet; düşürülen bir ağırlık, boşalan bir kaptaki şamandıra veya batan bir cisimle elde edilir. Cezeri, kullandığı makine parçalarını ve imal usullerini de en ince ayrıntılarına kadar tanımlamıştır. Büyük bir kısmı bugünkü Avrupa mühendislik terminolojisine giren makine parçaları üzerine yaptığı çalışmaların en önemlileri; konik vanalar, kapalı kum kutularında pirinç ve bakır döküm, tekerleklerin balansıdır.

Ayrıca günümüzde tüm motorlu taşıtlarda kullanılan "krank mili"nin mucidi de gene El-Cezeri El-Kurdî’dir.

Cezeri'nin mühendislik harikaları olan kâğıttan maketlerinin yapılması, su akıtan savakların ayar edilmesi, çarpılmayı en aza indirmek için ahşabın tabakalar halinde kullanılması, gerçek anlamda emme borusunun kullanılması, suyunu belli bir zaman aralığı ile boşaltan kaplar ve daire sektörü dişliler… Bunların büyük bir kısmının yüzyıllar sonra Avrupa'da adeta yeniden keşfedildiği, bilinen tarihi bir gerçektir. Mesela, kapalı kum kutuları ile döküm, Avrupa'da 1500 yıllarında başlamıştır. Konik vanalardan ilk söz eden Leonardo da Vinci'dir. Su saatinde seviye kontrol cihazına benzer ve buhar kazanlarında kullanılacak bir aletin patenti, İngiltere'de 1784 yılında alınmıştır. Cezeri'nin makinelerinden sadece biri bile, su çarkı ile işleyen tulumba, modern mühendisliğin gelişmesine doğrudan doğruya katkıda bulunmuştur. Bu makine; a) Çift etki ilkesinin uygulanması, b) Dönme hareketinin ileri-geri hareketle çevrilmesi, c) Emme borusunun bilinen ilk kullanılışı olmasından dolayı çok önemlidir. Dolayısıyla, buhar makinesinin ve emme- basma tulumbanın ilk örneği sayılabilir. Söz konusu makinede, akan suyun çevirdiği çark, düşey düzlemde bir dişliyi, bu dişli de yatay düzlemdeki diğer bir dişliyi döndürmektedir. Yatay dişlinin çevresine yakın bir yerde düşey bir pim bulunmaktadır. Bu pime ortası yarık ve diğer ucu yine bir pimle sabitleştirilmiş bir çubuk geçirilmiş ve bu çubuğa da tulumbaların piston kolları bağlanmıştır. Yatay diş dönünce yarık çubuk açısal bir hareket yapmakta, piston kolları da ileri-geri gidip gelerek tulumbaları çalıştırmaktadır.

Bununla beraber sadece suyun kaldırma ve basınç gücünü kullanarak, tamamen yeni bir teknik ve sistem kurmuş, çok yönlü otomatik hareketler elde edebilmiştir. Kurmuş olduğu otomatik sistemlerde ses (kuş, davul, zurna, ıslık vs) ya da çığlık çıkması gerektiği anda bu sesleri de sağlayabilmiştir.

El-Cezeri El-Kurdî'nin imzasını attığı diğer bir alan ise yatay eksenli yel değirmenleridir… Yatay eksenli yel değirmenlerinin ilk olarak Hollanda, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde ortaya çıktığı sanılır. Hatta Hollanda`nın adı, yel değirmenleriyle özdeşleşmiştir. Gerçekten de rüzgâr gücü, Ortaçağ`da Endüstri Devrimi’ne kadar Avrupa`daki temel enerji kaynaklarının başında gelmekteydi. Ve bu tip yatay eksenli rüzgâr değirmenleri, Avrupa ve Amerika'da ancak 19. yüzyılın sonundan itibaren su pompalanması ve depolanmasında kullanılmaya başlanmıştır. Oysa Kürdistan'da bunlar o tarihten 700 yıl önce kullanılmaktaydı. Şüphesiz ki bu tip rüzgâr değirmenlerinin mucidi, Kürdistan'ın gururu ‘Bediuzzaman Ebu`l İz İsmail el-Rezzaz el-Cezeri el-Kurdî'dir. Kitabının beşinci bölümünde, derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında beş şekil vardır. Bu aletlerde, kaldırma gücü olarak yatay eksenli rüzgâr türbinlerinden yararlanılmaktadır.

Büyük su mühendisi Bediuzzaman Ebu`l İz İsmail el-Rezzaz el-Cezeri el-Kurdî'nin yaptıkları bunlarla da sınırlı değil.

O, Kürdistan'ın farklı şehirlerinde de izini bırakmıştır. Mesela Onun Hasankeyf'te öğretim görevliliği ile mühendislik yaptığı ve Hasankeyf'teki muazzam su sisteminin onun tarafından yapıldığı kaynaklarda belirtilir. Hasankeyf'te öylesine çok iz bırakmıştır ki Hasankeyfliler onun Hasankeyfli olduğunu dahi ileri sürerler. Zaten Hasankeyf'teki su sisteminin muhteşemliği bile onun ne kadar büyük bir Su Mühendisi olduğunun bir kanıtıdır.

Diğer yandan "Cizre Ejderleri" de onun başka bir eseridir. Meşhur Cizre Ejderleri, El-Cezeri El-Kurdî tarafından XII. yüzyılda kazıma tekniği ile tunçtan Cizre Ulu Camii iç kapısının tokmakları olarak yapılmıştır. Sfenks ejderler; badem gözlü, sivri kulaklı, kanatlı yaratıklara benzetilmiş ve birbirlerinin kanatlarını ısırır şekilde yapılmışlardır. Gövdeleri yılan derisine benzetilmiştir. Ejderlerden biri Dicle, diğeri Fırat Nehri’ni, ortadaki aslan başı Cizre insanını, alt bölümdeki kartallar ise savaş gücünü simgeler. Cizre Ejderleri Ulu Camii kapısında kapı tokmağı şeklinde sağlı ve sollu olmak üzere iki adet iken, Ejderlerden bir tanesi 1969 yılında Danimarka'ya kaçırılmış olup diğeri ise "İstanbul Türk İslam Eserleri" Müzesi’nde sergilenmektedir.

Fizikçi ve Mekanikçi Bediuzzaman El-Cezeri El-Kurdî'nin diğer bir eseri de Amed Ulu Camii’nin ünlü Güneş Saati’dir. Evet, Amed'in ünlü Ulu Camii’nin bahçesindeki meşhur taş saat, onun bize bıraktığı manidar bir hatıradır.

El-Cezeri el-Kurdî'nin TÜRBESİ:

Cizre'ye gidenler bilirler... Hz. Nuh Camii’nde Hz. Nuh'un türbesinin tam karşısında, oldukça mütevazi bir türbe vardır. Üzerinde "İsmail Ebul-İz El-Cezeri (1153-1232)" başlığı altında kısa bir açıklama bulunur. Hemen ilerisinde Hz. Nuh'un türbesi, caminin ilerisinde ise büyük bir medrese olan ve çağlar boyunca bünyesinden Melayê Cizirî, Ehmedê Xanî, Feqiyê Teyran gibi büyük âlimleri çıkaran Medresa Sor bulunmaktadır. Zaten büyük âlim Melayê Cizirî'nin türbesi de Medresa Sor'un içindedir.

Çoğu insan, Hz. Nuh'un türbesini ziyarete geldiğinde El-Cezeri'nin de türbesinin önünden geçerken bir Fatiha okurlar. Fakat ne acıdır ki birçok insan bir Fatiha okuyup geçtikleri bu insanın, bu kadar önemli bir insan olabileceğini tahmin bile edemezler.

Esasında halk olarak aramızdan çıkan ve birçok toplumun gıptayla baktığı bu insanlara karşı oldukça büyük bir duyarsızlığımız var. Aramızda yüzyıllar boyunca etkisini hissettirmiş ve yaptıkları kendi alanlarında bir devrim olarak nitelendirilebilecek birçok insan var. Bizler ise bırakın bunlara sahip çıkmayı, onları tanımıyoruz bile. Eğer biz sahip çıkmazsak ve biz gereken değeri vermezsek nasıl olur da başkasından -özellikle de sömürge güçlerden- bunu bekleriz. Bu durum, kökeninde ne olursa olsun, toplum olarak ciddi bir eksikliğimizdir. Buna en iyi örnek El-Cezeri El-Kurdî değil midir?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder