"Konfederalizm"
ya da Kürt çözümü (1)
11/04/05
Öcalan,
"Konfederalizm" ve "ekolojik toplum" kavramlarını Murray
Bookchin adlı bir liberter sosyalistten aldığını kabul ediyor. Kürt siyasi
hareketinin yeni projesini anlamak için bu fikirlerin orjinal çıkış noktalarına
bakmak gerek Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede "ekolojik
toplum" modeli üzerinde oluşacak "konfederal" bir sistem olarak
tanımladığı projesinin ana hatlarını 7 madde halinde aktardı. Kürt siyasi
hareketi ise bu projeyi 21 Mart'tan itibaren yürürlüğe koyduğunu ilan etti.
Ardından da "PKK" isminin yeniden kullanılmasına karar verildi. Bütün
bunlar elbette Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı seçilmesiyle önemi katlanan
gelişmeler.
Konfederalizm
kavramına bakıp bir devlet projesinden söz edildiğini sanmayın. Öcalan
"Konfederalizm" ve "ekolojik toplum" kavramlarını Murray
Bookchin adında bir liberter sosyalistten aldığını kabul ediyor. Söyledikleri
birebir örtüşmese de, bu kavramları farklı soyutlama düzleminde kullansa da
Bookchin'in Öcalan'ın fikir babası olduğu ileri sürülebilir. Öcalan 30 Ekim
2004 tarihli avukat görüşmesinde "belediyeler için Bookchin'i mutlaka
okuyun, pratikleştirin. Bugün Kürt sorunu yerel yönetim düzeyinde çözüm
aşamasına gelmiştir," demişti. Fikirlerini önemsediği Negri, Hardt,
Wallerstein, Braudel gibi yazarların başında da Bookchin gelmekteydi.
BOOKCHİN'İN
FİKİRLERİ
Öyleyse Kürt
konfederalizmini anlayabilmek için, bir gazete köşe yazısının elverdiği
kadarıyla önce bunun orijinine inmek lazımdır. Kimdir Bookchin ve bu kavramlar
ile neyi kast etmektedir? Murray Bookchin 84 yaşında; başta Marksizm ve
Anarşizm olmak üzere, ekoloji [çevrebilim], doğa felsefesi, tarih, kent
çalışmaları ve sol harekete dair konularda yirmiden fazla kitabı bulunan bir
eko- anarşist... Modern radikal ekoloji hareketinin temellerinin atılmasına
katkıda bulunduğu biliniyor. Hem ABD hem de Almanya'daki nükleer karşıtı
hareketin ve ilk Yeşil politik hareketin oluşumunu etkileyen bir "liberter
sosyalist". Tarihsel kaynağı, 19. yüzyıl anarşist literatüründe tarif
edilen toplumun örgütsel modeline dek uzanan "konfederal liberter komünizm
kavramı"nı geliştirmiştir. Buna göre, gelecek toplum özgür komün temelinde
kurulacaktır. Bookchin "Toplumu Yeniden Kurmak" kitabında, merkezi ya
da federal devlet karşısında konfederalist alternatifin "yerel ve bölgesel
konfedere kurullarca görevden alınabilen temsilciler yollayan, politika üreten,
yerel yönetime dayalı halk meclisleri üzerine kurulu" olduğunu yazmıştır.
"Konfedere konseylerin tek görevi, yerel yönetime dayalı halk meclisleri
arasındaki farklılıkları görüşmek ve basit idari görevler almaktır."
"Konfederalizmin Anlamı" başlıklı makalesinde ise Bookchin, liberter
[özgürlükçü] belediyecilik ya da komünalizm adı altında doğrudan demokrasi
fikrini savunduğunu; fikirleri geliştikçe, bunları konfederalizm hakkındaki
genel anarşist fikirlerle birleştirerek, Marks'ın görüşlerini (Marksizm'in
değil, Marks'ın kendi fikirlerini) koruyabildiğini belirtmektedir. Aynı
makalesinde, "konfederalizm nedir?" sorusuna verdiği cevap şöyledir:
"Her
şeyden önce üyelerinin veya delegelerinin çeşitli köyler, kasabalar ve hatta
büyük şehirlerin semtlerindeki halkın doğrudan demokrasi meclislerinden
seçildiği bir yönetici konseyler ağıdır. (...)Politika oluşturma işi münhasıran
katılımcı demokrasi pratikleri üzerinde yükselen halk topluluğu meclislerine
aittir. Yönetim ve koordinasyon ise köylerin, kasabaların, semtlerin ve
şehirlerin bir konfederal ağa bağlanması anlamına gelen konfederal konseylerin
sorumluluğundadır. İktidar böylece yukarıdan aşağıya olmak yerine aşağıdan
yukarıya kurulur."
POST MODERN
TEZLER OKUNMALIDIR
Kürtler'in
kendilerine buldukları çözümleri algılayabilmek için artık tüm solcuların bu
tür Marksist-Anarşist fikirleri, Negri, Hardt gibi yazarların post modern
değerlendirmelerini dikkate almaları zorunludur. Yani artık Lenin'in
"Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı" kitabından alıntı yarıştırma
dönemi çoktan sona ermiştir. Ancak Kürt siyasetçiler tarafından galiba bu
kısmen post modern tezler, esas olarak Öcalan'a ait sanılmaktadır ve bu tür
görüşlerin orijinalleri ise yaygın şekilde okunmamaktadır. Mesela 1994'te
yayınlanmış olan Murray Bookchin'in kitapları hala birinci baskısında çakılıp
kalmış durumdadır... İşte kimi tezleri "Yeşil Partiler" tarafından
çoktan beridir dile getirilen bu yaklaşımın Kürt siyaset dilindekonfederalizm
haline gelmesi nasıl oluyor? Buna da yarın bir göz atalım...
***
"Konfederalizm"
ya da Kürt çözümü (2)
12/04/05
Dünkü yazımda,
Kürt hareketinin benimsediği "konfederalizm" ve "ekolojik
toplum" siyasetlerinin eko-anarşist ya da liberter sosyalist kimliği
taşıyan Bookchin'den alındığını aktarmıştım. Öcalan, ulus devlet ve onun üst
örgütü olan BM gibi yapılanmaların içine girdiği krizi "analiz" ettiğini
belirtmiş, uzun süredir üzerinde çalıştığı "Demokratik
Konfederalizm"i, avukatları aracılığıyla Türkiye, Irak, İran ve Suriye ile
Kürtlerin yaşadığı diğer bölgeler için bir "sistem" olarak ilan
etmişti. Newroz'da ise "Demokratik Konfedaralizm'in inşa süreci"
başlatılmıştı. Buradaki anahtar kavram "sistem" ile neyin kast
edildiği pek anlaşılmamaktadır. Ama Öcalan her vesilede bunun bir
"devlet" olmadığının altını çizmektedir. Bookchin ile paralel bir
şekilde Öcalan'ın yaptığı tanıma göre de; Demokratik Konfederalizm,
"Toplumun siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, inanç ve mezhepsel, etnik,
cinsiyet özgürlüğüne dayalı, ekolojik, komünal alandaki örgütlenmelerinin
birliği ve örgütlenmiş toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur."
Konfederalizmin ilkelerinin 7. maddesi de yine Bookchin'in yaklaşımıyla formüle
edilmiştir. "Kürdistan Demokratik Konfederalizmi'nde asıl karar yetkisi
köy, mahalle ve şehir meclis ve delegelerinindir. Dolayısıyla halkın ve tabanın
kararı geçerlidir." Yine Bookchin'den esinlenerek Kürtler için bir "ekolojik
toplum modeli" tasarlanmaktadır: "Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne
dayalı bir demokrasi... bireysel hak ve özgürlükleri toplumsal demokrasinin
gelişimiyle birleştirir." Aslında Öcalan uzun süredir bu görüşlerini
avukatları aracılığıyla peyderpey aktarmaktaydı..
Mesela 15
Aralık 2004 tarihli görüşmede şöyle demişti: "Arapların ve Türklerin
devletleri var. Devlet eğilimli düşünüyorlar, onların bu yaklaşıma gelmesi zor.
Geriye bunu gerçekleştirecek sadece Kürtler kalıyor. Kürtler için demokratik konfederalizm
olabilir. Barzani ve Talabani'nin federesi var. Onlar devlet hedefli
oluşumlardır. Benim önerdiğim devleti hedeflemiyor... Türkiye'de biz eğer
konfederalizmi başaramazsak, Barzani ve Talabani tarzı federe burjuva
milliyetçiliği gelişir."
Öcalan,
önerdiği konfederasyonun "kadınlar birliği, belediyeler birliği,
mahalleler birliği, demokratik işçiler birliği, gençlik birliği, öğrenciler
birliği biçiminde halkı içine aldığını" belirtmekteydi. "Yanlış
anlaşılmasın" deyip kullandığı kavrama daha bir açıklık getirmek
çabasındaydı: "Örneğin Türk-iş ve DÌSK de birer konfederasyondur."
Yani Öcalan "hukuk dışı" bir şeyden bahsetmediğini vurguluyordu.
"Devlet dışı, bir devlet değil. Bu kavrama yeni bir anlam
yüklüyoruz." Önerdiği, hukuki temelleri olan yani DİSK, Türk İş benzeri
bir konfederasyondan başka bir şey değildi; "de facto" yerine
"de jure" bir örgütlenme.. Aynı zamanda konfederasyon için önerdiği
ilkelerin DTH'ni kuranlar bakımından da geçerli olmasını istiyordu. Ocak 2005 tarihinde
yaptığı avukat görüşmesinde ise, bu önerisini bir başka gerekçe ile
pekiştirmekteydi: "Eğer ABD geri çekilirse Kürtlerin durumu Ermenilerin
durumuna dönebilir. Talabani, Barzani çeker gider, Kürtler ortada kalır,"
diyordu.
Öcalan 16 Mart
2005 günü yaptığı avukat görüşmesine elinde Murray Bookchin'in "Ekolojik
Topluma Doğru" kitabıyla gelmişti. Kendi görüşlerini aktarırken,
"Çokluk'un yazarları, Wallerstein, Bookchin bunları yazıyorlar. Ama
sistematize etmede biz daha ileriyiz, daha pratiğiz," demekte ve şunları
ilave etmekteydi: "Lenin'in, anarşistlerin, reel sosyalistlerin
çözemediğini ben çözdüm." Öcalan'ın "Demokratik ulus hareketi
Türkiye'ye uygundur" sözü üzerine avukatları, "Baskın Oran'ın da size
benzer bir tanımı var" demişler; o da "Evet biliyorum. Ama ben daha
kapsamlı ele alıyorum. Özgür yurttaş demokratik konfederalizm
yurttaşıdır," diye cevap vermişti. Bu izahında, Bookchin'in bir cümlesini
de kendisine mal ederek tekrarlamıştı: "Benim düşüncem doğal diyalektik
bir anlayıştır."
***
Abdullah
Öcalan tarafından ortaya atılan Konfederalizm siyasetinin 7 ilkesinden
birincisinde, insanlığın ilk devrimi olarak bilinen "tarım
devrimi"nin, tarihsel olarak Kürtlerin yaşadığı "Zagros
eko-sistemi"nde gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Böylece, Kürtlerin
insanlık tarihinde sanayi devriminden önceki ilk devrimi yapmış olduklarını
ilan eden Öcalan, aslında bir uluslaşma arayışında, Kemalist "tarih
bilinci oluşturma" tarzından farklı bir tarz bulabilmiş değildir. Türkiye
Cumhuriyeti'nin resmi tarihini okuyanlar, bu şekilde Türklere de, dünyada bütün
uygarlıkların kurucusu oldukları öğretisiyle ulusal bilinç aşılandığına
aşinadır. Hal böyle olunca, Öcalan'ın bu tespitine gülümseyip geçmek
yeterlidir. Bu tespitin ardından, "ulus-devletlerin miadını neden
doldurduğu" şeklindeki bildik post-modern argümanlar tekrarlanmakta ve
sonra da "bundan çıkışın temel yolu, ulus-devlete göre gelişen küresellik
değil, tamamen halka dayanan ve gücünü tabandan alan Demokratik Konfederatif
sistemi" olarak gösterilmektedir. İlkelerin "Kapitalist sistem ve
emperyal güçlerin dayatmaları demokrasiyi geliştiremez, ancak demokrasiyi
istismar edebilir," diye devam eden 5. maddesinde ise coğrafya için can
alıcı bir konuya, Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) isim vermeden atıfta
bulunulmaktadır. İşte bu noktada Özgür Politika gazetesinde 11 Şubat 2005
tarihinde "Konfederalizm ve Kürt meselesi" başlığıyla ve Baki Gül
imzasıyla yayınlanan uzun bir inceleme yazısından alıntı yapmakta yarar vardır:
"Günümüzdeki
Ortadoğu gerçekliğine baktığımızda; ABD'nin Irak'a müdahalesi ile sonuca
götürmeye çalıştığı da tersten bir konfederal yapılanmadır. 'Büyük Ortadoğu
Projesi' adını verdiği müdahale ile kendine bağımlı bir 'egemen sistem
demokrasisi' inşa etmeye çalışmaktadır. Bu yeni sistem eski statükocu
sistemlerin aşılması için olumluluklar taşıdığı ve ortaya halkların
özgürlükleri için yeni imkanlar sunduğu gibi, özgürlüklerin sınırlandırılması
için de önemli tehlikeler de içermektedir." Buradan ve başka yazılardan ve
açıklamalardan da anlaşıldığı kadarıyla İmralı ile Kandil dağı ve Özgür
Politika çevresi arasında ABD'nin bölgedeki rolü konusunda zaman zaman bir
gerilimin yaşandığından söz etmek mümkündür. Öcalan'ın avukat görüşmelerinde
dile getirdiği değerlendirmelerdeki çok sert ve tavizsiz Amerikan karşıtı söyleme
mukabil, Kandil dağından daha diplomatik bir yaklaşım ve Özgür Politika
gazetesinden daha sivri olmayan bir bakış açısı sergilendiği gözden
kaçmamaktadır. Nitekim adı geçen yazıda "Irak'ta Saddam Rejiminin
çözülmesi ile sonuçlanan müdahale baskı altıdan tutulan uluslara ve inançlara
görece özgürlükler getirdiği gibi, yeni özgürleşme imkanları da
yaratmıştır," denildikten sonra; "Ancak, bunun karşılığında İran,
Suriye, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi devletlerin dirençleri ile açığa çıkan
çatışmalı ve kaotik durum bölgesel özgürlükçü modellerin önündeki en büyük
engele olarak karşımıza çıkıyor" şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır.
Ankara'nın
nabzını tutan Sedat Bozkurt'un Newroz'un hemen ardından Birgün'de yaptığı
değerlendirmeyi işte bu bağlamda dikkate almak gerekebilir: "Kuzey
Irak'taki Kürtlerin Irak'ın siyasi yapısında etkinlik kazanması Suriye, İran ve
Türkiye'deki Kürtler için hem model hem de moral olmaya başladı. Öcalan'ın son
dönemde dile getirdiği 'konfederalizm' kendi tabanında bile umut yaratmaktan
uzak kaldı. PKK/Kongra-Gel'den kayan taban yönünü Kuzey Irak'a dönüyor. Bu
kaymayı önlemek için de Öcalan, Barzani ve Talabani'ye eleştirilerini her geçen
gün sertleştiriyor." Gerçekten de Kürt siyasetçileri arasında, "ABD
sayesinde Barzani, Talabani inisiyatifi ele geçiriyor" endişesi mi öne
çıkmaktadır? Hal böyleyse, Öcalan'ın tespiti kadar Özgür Politika'da yapılan
değerlendirmeler de, Sedat Bozkurt'un işaret ettiği düzlemde ve ABD'nin
dayattığı BOP bağlamında ciddiye alınmalıdır. Çünkü burada Kürt siyasetçileri
bakımından asıl sıkıntı, aşiret esasına dayalı toplumları tepeden ve dışarıdan
modernleştirme iddiasıyla ortaya çıkan BOP'a alternatif bir karşı iddianın
"konfederalizm" adıyla nasıl kuvveden fiile geçirileceği ve bununla
tabandaki kaymayı nasıl durdurabileceği şeklinde tecelli etmektedir. Öte yandan
Öcalan'ın konfederalizm tezleri açısından işte tam da bu bağlamda yorum değil
de ancak spekülasyon yapmak mümkün olmaktadır; ve bunun da sağlıklı bir
yaklaşım olmayacağı bellidir. Öcalan daha önce de bütün görüşlerini
"devlet"in dolayısıyla "Genelkurmayın bilgisi dahilinde"
avukatlarına beyan edebildiğini bizzat kendisi çeşitli kereler ifade etmiştir.
Böyle bir kaotik ortamda ve elbette komplocu bir yaklaşımla, "BOP'u piçleştirecek,
Irak'taki ABD eliyle federatif yapı oluşturma sürecinde doğrudan ya dadolaylı
yer alan kimi Kürtlerin kafasını karıştıracak şekilde; sadece ve sadece Barzani
ve Talabani'ninkilerden 'farklı' bir açılım sunmak kaygısıyla, Kürtlerin önüne
aslında hiç bir ideolojik, politik kıymeti olmayan bir konfederalizm projesi
konulmaktadır" diyenler de çıkabilir. Ancak şurası açıktır ki,
"demokratik cumhuriyet" gibi somut, elde edilebilir ve mevcut rejim
karşısında ciddi bir seçenek yaratma potansiyeline sahip bir politikadan vazgeçildiği
tam olarak söylenmiş olmasa da, bu konuda (birazdan değineceğim nedenlerden
ötürü) belli ölçüde bir muğlaklık yaratılmış olması ise gözden kaçırılmaması
gereken bir hakikattir.
***
Öcalan'ın
beyan ettiği ve yukarıda kısmen değinebildiğim 7 maddelik ilkelerinden
anlaşılabilen en kesin ifade, konfederalizmin kesinlikle bir devlet sistemi
olmadığıdır. Zaten anarşizan fikirlerin savunucusu Bookchin referans
alındığında, işe "devlet" vurgusuyla başlamak bir bakıma
"oxymoron" sayılmalıdır. Ancak yine de, bunu devletleşme için bir ilk
adım ya da "ikili iktidarın" diplomatik bir ifadesi olarak anlayanlar
çıkmaz mı? Konfederalizm bir devlet sistemi değildir, ama bir
"sistem"dir. Öcalan'ın yanlış anlamalara mahal vermemek kaygısıyla, bunun
mesela Devrimci İşçi Sendikaları "Konfederasyonu" (DİSK) gibi hukuki
bir temeli olan bir "Kürt Konfederasyonu" olduğunu söyleyip konunun
bu yönünü geçiştirmesi, kafalarda uyanacak soru işaretleri karşısında biraz zor
görülmektedir. Ve bunun üzerine şu ya da bu şekilde gidileceği beklenmelidir.
Çünkü projede çelişkiler, muğlaklıklar ve "akla başka şeyler
getirten" bazı hususlar bulunmaktadır. Kamuoyu, Kürt siyasetçilerinin
bunlara mutlaka bir açıklık kazandırmasını bekleyecektir. Bilindiği üzere,
Türkiye Cumhuriyeti, bazı siyaset bilimcilerine göre, bir
"ulus-devlet" olarak değil, "devlet-ulus" olarak
kurulmuştur. Yani önce Türk devleti cumhuriyet olarak kurulmuş ve ardından
uluslaşma, Türkleşme süreci için TDK, TTK gibi kurumlar aracılığıyla bu
doğrultuda adımlar atılmıştır. Siyaset biliminde bu süreç tepeden modernleşme
vb. kavramlarla açıklanmaktadır. Devlet kurucularının ekonomik amacı ise devlet
eliyle Türk burjuvazisi yaratmaktır.. vs..
Şimdi,
Öcalan'ın bu tezi de benzer şekilde Kürtleri (kendi iç dinamikleriyle) uluslaştırma
sürecine sevk etmek olarak anlaşılabilir mi? Öcalan'ın sık sık "yeni bir
Mustafa Kemal lazım" dediği akla getirildiğinde; Kemalizm'deki
"devlet ulus" sürecinin Kürtler bakımından mümkün olamadığı
koşullarda; bunun yerine "konfederatif ulus" mu tercih edilmektedir?
Yani önce "konfederasyon" konsepti ve bu çatı altında uluslaşma
bilincinin kazanılması mı söz konusudur? Ya da siyasi anlamları ve çağrışımları
bir kenara bırakıldığında, sosyolojik düzlemde acaba bir "Kürt sivil
toplumu" oluşturulması çabası mı vardır? Ancak, sivil toplum, etnik köken
esasına göre oluşabilemez ki! Ayrıca, halkın kendi demokratik örgütlenmesini
yaratmasından; doğrudan ve özgür ? eşit "konfederasyon yurttaşlığı"
temelinde politika yapmasındansöz edilmektedir. Ancak "konfederasyon
yurttaşlığı", ekonomi de dahil her alanda "öz yeterliliğe"
ulaşmak gibi öngörüler vb. şimdilik sadece Bookchin'in ütopyaları olarak
telaffuz edilebilmektedir. Bütün bunlar ile ne kastedildiği bilinmeyince,
tartışılmayınca, aslında fikir yürütme ötesinde pek bir şey söylemek de mümkün
değildir. Siyasi hat olarak bir nevi "sivil toplumculuk" mu
tasarlanıyor? Ya da sivil toplumun devleti kuşatarak teslim alması mı
öngörülüyor acaba? türünden meraklı sorular dahi elbette sadece spekülatif bir değer
taşıyacaktır. Ancak şu iddia elbette önemli ve değerlidir: "Konfederalizm
gücünü toplumsal tarihin derinliklerinden ve Mezopotamya'nın tarihten gelen
zengin kültürel birikiminden alır. ...Klan sisteminden ve aşiret
konfederasyonlarından günümüze kadar uygarlık tarihi boyunca devletçi toplum
merkezileşmesine girmek istemeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına
dayanır." Bu tespit acaba Kürtler arasındaki yaygın ve halen geçerli
aşiret ilişkilerinin modernize edilmesini mi öngörmektedir? Sanırım böyle bir
çaba semeresini verdiği ölçüde sosyolojide örnek olay haline gelecektir ve
hakikaten devrimci bir iddia muhtevasına sahip olacaktır.
Bu doğrultuda,
belirleyici özellikleri Kürt kimliği olan farklı sivil toplum örgütlerinin
kurulacak olmasından ve bunların da konfederatif bir çatı altında birleşecek
olmasından söz edilmektedir. Bireylerin kimlikleri ise "üye"
kategorisinde değil de "yurttaş" kategorisinde ifade edilecektir.
Böyle bir "şey" siyaset literatüründe ilk kez dile getirilmektedir!
İşte bu yüzdendir ki, Baskın Oran, haklı olarak şöyle yazmaktadır:
"Anayasa Hukuku konusunda bütün bildiklerimizi yeniden öğrenmek gerekecek.
Çünkü hem KDK 'bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik
sistemi', hem de politika 'konfederasyon yurttaşlığı temelinde' yapılacak. Oysa
bize yurttaşlığı 'devlet ile birey arasındaki hukuksal bağ' diye
bellettilerdi." (Birgün, 1 Nisan 2005). Peki bu konfederasyon yurttaşlığı
konusunda Bookchin ne demektedir?Yalnızca yeni bir politikaya değil yeni bir
politik kültüre de duyulan ihtiyaçtan söz ederken, "düşünmenin ve
hissetmenin yeni yollarını ve doğal dünyada tecrübe ettiğimiz yolları içeren
yeni insanlararası ilişkileri" de kapsayan biryaklaşımı öne çıkaran
Bookchin'e göre; "politika" ve "yurttaşlık" gibi kelimeler
"geçmişte kazandıkları zengin anlamlar tarafından yeniden tanımlanabilir
ve günümüz için genişletilebilir." Yani Bookchin'de de bu konuda bir
temenniden öte fazla bir açılım söz konusu değildir.
Yurttaşlık, şu
ya da bu formatta bir hukuk gerektirmektedir. DİSK vb. örneklerle
"hukuki" temelini izah ettiği konfederasyon konseptinin genel hukuku
bakımından ise Öcalan şunları ileri sürmektedir: "Demokratik
Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye duyarlı hale
getirilmelerini, demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm engellerin
kaldırılmasını ister ve bu amaç doğrultusunda mücadele eder." Yani
konfederasyon, farklı ulus devletlerden, Türkiye, Suriye, Irak, İran vd.
devletlerden, demokratikleşme talebinde bulunacak, bu uğurda mücadele edecektir:
"Bundan sonra üç hukuk geçerli olacaktır: AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku,
Demokratik Konfederal Hukuk.. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve
Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini
tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir." Baskın Oran işte bu
konuda da şu yorumda bulunmuştur: "Bu çok hukukluluk açısından, Öcalan
bizim kimi şeriatçılarla çok iyi anlaşabilir." Zira bu tür çoklu hukuklar,
bilindiği üzere "Medine Vesikası" örnek verilerek siyasi İslamcılar
tarafından geçmiş yıllarda ortaya atılmış ve fiilen abesliğine istinaden
unutulup gitmiştir... Belki de Öcalan, Bookchin'in sözünü ettiği "ikili
iktidar"a atıfta bulunmaktadır. Ama bu da mantıken mümkün değildir; çünkü
Öcalan'ın okuduğu kitabın bu bölümü bir çeviri faciasına kurban olmuş ve
"dual power" yani "ikili iktidar" denilen kavram "güç
ikiliği" olarak tercüme edilmiştir. Ancak bu karışıklığa rağmen aslında
talep basittir. Dört devlet tarafından Kürt halkının konfederal hukukunun
tanınmasının manası, tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini
ifade özgürlüğünden başka bir şey değildir: "Demokratik Konfederalizm tüm
kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünü esas
alır. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt kimliğinin her
düzeyde kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün geliştirilmesini sağlamayı temel
görev bilir."
Hatırlanacağı
üzere, Abdullah Öcalan "dört parçayı birleştirerek, Birleşik Bağımsız bir
Kürdistan" oluşturma amacıyla yola çıkmıştır. Şimdi bu hedefinden
vazgeçtiğini yeri geldiğince beyan etmektedir. Artık bunun yerine Demokratik
Konfederalizmi demokratik birliğin ifadesi olarak sunmaktadır: "Demokratik
Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan
Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir.... Milliyetçilik temelindeki
devletleşme eğilimlerini çağını doldurmuş ulus-devlet anlayışının bir devamı
olarak görür... böylesi güçleri demokratikleşmeye açık olmaya ve demokratik
ulus birliği temelinde konfederasyona katılmaya davet ediyorum,"
demektedir. Nitekim bu değerlendirme konfederasyon ilkelerinin 6. maddesinde
"kendi kaderini tayin etme hakkı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil,
siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini
kurma hareketidir. İran'da, Türkiye'de, Suriye'de ve hatta Irak'ta oluşacak bir
Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını,
birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar" şeklinde yer almaktadır.
Asıl can alıcı mevzuya, yani sorunlara nasıl çözüm bulunacağı noktasına
gelindiğinde, yürekleri ferahlatan bir yaklaşımla "sorunlara şiddetsiz
çözüm" tercihi öne çıkarılmaktadır. Peki bu silahlı mücadelenin terk
edilmesinin ilanı mıdır? Şimdilik değildir; çünkü "Ülkeye, halka ve özgürlüklere
yönelen saldırılara ve hukukun çiğnenmesine karşı meşru savunma durumu"
söz konusu edilerek, bu konuda açık bir kapı bırakılmaktadır. Konfederasyonun
gücünü Mezopotamya'nın geçmiş tarihinden gelen zengin kültürel birikiminden
alması yanı sıra, yakın tarih açısından PKK'ye dayandırılması ise; ileri
sürülen tezin bütün "masumiyetini" zedeleyecek bir muhteva
taşımaktadır. PKK'ye atfedilen "özgür yaşama ve demokratik örgüt birikimi
ve tecrübesi" şeklindeki özellik ise, hattı zatında, Öcalan'ın İmralı'daki
duruşmalar sırasında PKK hakkında yaptığı eleştiriler (özeleştiriler) ile
bütünüyle çelişen bir zorlama olmaktadır. Bu örgütün pratiğini uzaktan yakından
bilenlerin "özgür yaşama", "demokratik örgüt birikimi ve
tecrübesi" şeklindeki iddiaları hiç de inandırıcı bulmayacakları
aşikardır. PKK'nin, hakikaten Öcalan'ın da duruşmalarda verdiği örneklerden
akılda kalan şekilde sergilediği "örgüt birikimi ve tecrübesi"nin hiç
de demokrasi kelimesiyle yan yana gelebilecek unsurlar olmadığı hafızalardadır.
Açıkçası PKK'nin bu "örgüt birikimi ve tecrübesi" babında reddi
mirasta bulunmayan bir Demokratik Konfederalizm girişiminin, ne bileyim, en
azından bu tezin fikir babalarından liberter sosyalist Bookchin'in tüylerini
diken diken edeceğinden, konuyla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerektir.
Sonuç olarak, bu "konfederalizm" tezinin kamuoyunda ciddi bir şekilde
ele alınacağı ve değerlendireceği görülmektedir. Tahmin ediyorum ki, mesela
Emin Çölaşan gibiler ortaya atılacak ve bu kavramı başka yerlere çekeceklerdir;
bunları söylerken "terörist başının zihninin geri planında neler
olduğunu" sorgulayacaklar; Talabani, Barzani filan bir yana, bütün bunları
"İmralı'dan devlet kontrolünde sunması" bir yana; "konfederalizm
deyince ileride dört parçada kurulacak bir Bağımsız Kürdistan fikriyatının
nüvesini ortaya attığını ve 'bu devlet projesi değildir' derken aslında takiyye
yapıyor olduğunu" ileri süreceklerdir. Başkaları da "demokratik
cumhuriyet"ten neden vazgeçildiğine hayıflanabilecektir. Ama Kürtlerin
siyasi tarihinde yeni bir kavram ve eylem planı ortaya atılmıştır. Bundan
böyle, ideolojik olarak, ne bileyim, mesela Alman Yeşiller Partisininkine
benzer görüşleri savunan insanlar, dağlarda gerilla olarak yaşamlarını
sürdürüyor olacaklardır.. Bütün bunlar Kürt çözümü için yeni sayılabilir; ama
konfederalizm, ekolojik toplum gibi kavramlar bir yana, şurasının da bilinmesi
lazımdır ki, bu tür çözüm önerileri Türkiye sol hareketi bakımından hiç de yeni
değildirler. Mesela ÖDP'nin birinci kongresinde aldığı "halk sarmaşığı"
kararı, Bookchin'in söylediklerinden daha berrak şekilde, bu ülke gerçeklerine
ve Kürt -Türk bu coğrafya insanlarına dair çözümler olarak tasarlanmıştır.
Aslolan bu tasarımların hayattaki özgür ve güdümsüz karşılıkları olabilmektir.
***
'Şiddetsiz çözüm'
13/04/05
Peki silahlı
mücadele terk mi ediliyor? Şimdilik değil; çünkü "meşru savunma
durumu" söz konusu edilerek, bir açık kapı bırakılıyor. Öcalan'ın beyan
ettiği ve dün kısmen değinebildiğim 7 maddelik ilkelerinden anlaşılabilen en
kesin ifade, konfederalizmin kesinlikle bir devlet sistemi olmadığıdır. Zaten
anarşizan fikirlerin savunucusu Bookchin referans alındığında, işe
"devlet" vurgusuyla başlamak bir bakıma "oxymoron"
sayılmalıdır. Ancak yine de, bunu devletleşme için bir ilk adım ya da "ikili
iktidarın" diplomatik bir ifadesi olarak anlayanlar çıkmaz mı?
Konfederalizm bir devlet sistemi değildir, ama bir "sistem"dir.
Öcalan'ın yanlış anlamalara mahal vermemek kaygısıyla, bunun mesela Devrimci
İşçi Sendikaları "Konfederasyonu" (DİSK) gibi hukuki bir temeli olan
bir "Kürt Konfederasyonu" olduğunu söyleyip konunun bu yönünü
geçiştirmesi, kafalarda uyanacak soru işaretleri karşısında biraz zor
görülmektedir.
Bilindiği
üzere, Türkiye Cumhuriyeti, bazı siyaset bilimcilerine göre, bir
"ulus-devlet" olarak değil, "devlet-ulus" olarak
kurulmuştur. Yani önce Türk devleti cumhuriyet olarak kurulmuş ve ardından
uluslaşma, Türkleşme süreci için TDK, TTK gibi kurumlar aracılığıyla bu
doğrultuda adımlar atılmıştır. Siyaset biliminde bu süreç tepeden modernleşme
vb. kavramlarla açıklanmaktadır. Devlet kurucularının ekonomik amacı ise devlet
eliyle Türk burjuvazisi yaratmaktır.. vs..
Şimdi,
Öcalan'ın bu tezi de benzer şekilde Kürtleri (kendi iç dinamikleriyle)
uluslaştırma sürecine sevk etmek olarak anlaşılabilir mi? Öcalan'ın sık sık
"yeni bir Mustafa Kemal lazım" dediği akla getirildiğinde;
Kemalizm'deki "devlet ulus" sürecinin Kürtler bakımından mümkün
olamadığı koşullarda; bunun yerine "konfederatif ulus" mu tercih
edilmektedir? Yani önce "konfederasyon" konsepti ve bu çatı altında
uluslaşma bilincinin kazanılması mı söz konusudur? Ya da siyasi anlamları ve
çağrışımları bir kenara bırakıldığında, sosyolojik düzlemde acaba bir
"Kürt sivil toplumu" oluşturulması çabası mı vardır? Ancak, sivil toplum,
etnik köken esasına göre oluşabilemez ki! Ayrıca, halkın kendi demokratik
örgütlenmesini yaratmasından; doğrudan ve özgür eşit "konfederasyon
yurttaşlığı" temelinde politika yapmasından söz edilmektedir. Ancak
"konfederasyon yurttaşlığı", ekonomi de dahil her alanda "öz
yeterliliğe" ulaşmak gibi öngörüler vb. şimdilik sadece Bookchin'in
ütopyaları olarak telaffuz edilebilmektedir. Bütün bunlar ile ne kastedildiği
bilinmeyince, tartışılmayınca, aslında fikir yürütme ötesinde pek bir şey
söylemek de mümkün değildir. Siyasi hat olarak bir nevi "sivil
toplumculuk" mu tasarlanıyor? Ya da sivil toplumun devleti kuşatarak
teslim alması mı öngörülüyor acaba? türünden meraklı sorular dahi elbette
sadece spekülatif bir değer taşıyacaktır. Ancak şu iddia elbette önemli ve değerlidir:
"Konfederalizm gücünü toplumsal tarihin derinliklerinden ve
Mezopotamya'nın tarihten gelen zengin kültürel birikiminden alır. ...Klan
sisteminden ve aşiret konfederasyonlarından günümüze kadar uygarlık tarihi
boyunca devletçi toplum merkezileşmesine girmek istemeyen doğal toplumun
demokratik komünal yapısına dayanır." Bu tespit acaba Kürtler arasındaki
yaygın ve halen geçerli aşiret ilişkilerinin modernize edilmesini mi
öngörmektedir? Sanırım böyle bir çaba semeresini verdiği ölçüde sosyolojide örnek
olay haline gelecektir ve hakikaten devrimci bir iddia muhtevasına sahip
olacaktır.
Bu doğrultuda,
belirleyici özellikleri Kürt kimliği olan farklı sivil toplum örgütlerinin
kurulacak olmasından ve bunların da konfederatif bir çatı altında birleşecek
olmasından söz edilmektedir. Bireylerin kimlikleri ise "üye"
kategorisinde değil de "yurttaş" kategorisinde ifade edilecektir.
Böyle bir "şey" siyaset literatüründe ilk kez dile getirilmektedir!
İşte bu yüzdendir ki, Baskın Oran, haklı olarak şöyle yazmaktadır:
"Anayasa Hukuku konusunda bütün bildiklerimizi yeniden öğrenmek gerekecek.
Çünkü hem KDK 'bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik
sistemi', hem de politika 'konfederasyon yurttaşlığı temelinde' yapılacak. Oysa
bize yurttaşlığı 'devlet ile birey arasındaki hukuksal bağ' diye
bellettilerdi." (Birgün, 1 Nisan 2005). Peki bu konfederasyon yurttaşlığı
konusunda Bookchin ne demektedir?Yalnızca yeni bir politikaya değil yeni bir
politik kültüre de duyulan ihtiyaçtan söz ederken, "düşünmenin ve
hissetmenin yeni yollarını ve doğal dünyada tecrübe ettiğimiz yolları içeren
yeni insanlararası ilişkileri" de kapsayan biryaklaşımı öne çıkaran
Bookchin'e göre; "politika" ve "yurttaşlık" gibi kelimeler
"geçmişte kazandıkları zengin anlamlar tarafından yeniden tanımlanabilir
ve günümüz için genişletilebilir." Yani Bookchin'de de bu konuda bir
temenniden öte fazla bir açılım söz konusu değildir.
Yurttaşlık, şu
ya da bu formatta bir hukuk gerektirmektedir. DİSK vb. örneklerle
"hukuki" temelini izah ettiği konfederasyon konseptinin genel hukuku
bakımından ise Öcalan şunları ileri sürmektedir: "Demokratik
Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye duyarlı hale
getirilmelerini, demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm engellerin kaldırılmasını
ister ve bu amaç doğrultusunda mücadele eder." Yani konfederasyon, farklı
ulus devletlerden, Türkiye, Suriye, Irak, İran vd. devletlerden,
demokratikleşme talebinde bulunacak, bu uğurda mücadele edecektir: "Bundan
sonra üç hukuk geçerli olacaktır: AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku, Demokratik
Konfederal Hukuk.. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt
halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini tanıyacak ve
bu temelde uzlaşıya gidebilecektir." Baskın Oran işte bu konuda da şu
yorumda bulunmuştur: "Bu çok hukukluluk açısından, Öcalan bizim kimi
şeriatçılarla çok iyi anlaşabilir." Zira bu tür çoklu hukuklar, bilindiği
üzere "Medine Vesikası" örnek verilerek siyasi İslamcılar tarafından
geçmiş yıllarda ortaya atılmış ve fiilen abesliğine istinaden unutulup
gitmiştir... Belki de Öcalan, Bookchin'in sözünü ettiği "ikili
iktidar"a atıfta bulunmaktadır. Ama bu da mantıken mümkün değildir; çünkü
Öcalan'ın okuduğu kitabın bu bölümü bir çeviri faciasına kurban olmuş ve
"dual power" yani "ikili iktidar" denilen kavram "güç
ikiliği" olarak tercüme edilmiştir. Ancak bu karışıklığa rağmen aslında
talep basittir. Dört devlet tarafından Kürt halkının konfederal hukukunun
tanınmasının manası, tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini
ifade özgürlüğünden başka bir şey değildir: "Demokratik Konfederalizm tüm
kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünü esas
alır. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt kimliğinin her düzeyde
kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün geliştirilmesini sağlamayı temel görev
bilir."
Hatırlanacağı
üzere, Abdullah Öcalan "dört parçayı birleştirerek, Birleşik Bağımsız bir
Kürdistan" oluşturma amacıyla yola çıkmıştır. Şimdi bu hedefinden
vazgeçtiğini yeri geldiğince beyan etmektedir. Artık bunun yerine Demokratik
Konfederalizmi demokratik birliğin ifadesi olarak sunmaktadır: "Demokratik
Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan
Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir.... Milliyetçilik temelindeki
devletleşme eğilimlerini çağını doldurmuş ulus-devlet anlayışının bir devamı
olarak görür... böylesi güçleri demokratikleşmeye açık olmaya ve demokratik
ulus birliği temelinde konfederasyona katılmaya davet ediyorum," demektedir.
Nitekim bu değerlendirme konfederasyon ilkelerinin 6. maddesinde "kendi
kaderini tayin etme hakkı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi
sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma
hareketidir. İran'da, Türkiye'de, Suriye'de ve hatta Irak'ta oluşacak bir Kürt
yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek
de üst konfederalizmi oluştururlar" şeklinde yer almaktadır. Asıl can
alıcı mevzuya, yani sorunlara nasıl çözüm bulunacağı noktasına gelindiğinde,
yürekleri ferahlatan bir yaklaşımla "sorunlara şiddetsiz çözüm"
tercihi öne çıkarılmaktadır. Peki bu silahlı mücadelenin terk edilmesinin ilanı
mıdır? Şimdilik değildir; çünkü "Ülkeye, halka ve özgürlüklere yönelen
saldırılara ve hukukun çiğnenmesine karşı meşru savunma durumu" söz konusu
edilerek, bu konuda açık bir kapı bırakılmaktadır. Konfederasyonun gücünü
Mezopotamya'nın geçmiş tarihinden gelen zengin kültürel birikiminden alması
yanı sıra, yakın tarih açısından PKK'ye dayandırılması ise; ileri sürülen tezin
bütün "masumiyetini" zedeleyecek bir muhteva taşımaktadır. PKK'ye
atfedilen "özgür yaşama ve demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi"
şeklindeki özellik ise, hattı zatında, Öcalan'ın İmralı'daki duruşmalar sırasında
PKK hakkında yaptığı eleştiriler (özeleştiriler) ile bütünüyle çelişen bir
zorlama olmaktadır. Bu örgütün pratiğini uzaktan yakından bilenlerin
"özgür yaşama", "demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi"
şeklindeki iddiaları hiç de inandırıcı bulmayacakları aşikardır. PKK'nin,
hakikaten Öcalan'ın da duruşmalarda verdiği örneklerden akılda kalan şekilde
sergilediği "örgüt birikimi ve tecrübesi"nin hiç de demokrasi
kelimesiyle yan yana gelebilecek unsurlar olmadığı hafızalardadır. Açıkçası
PKK'nin bu "örgüt birikimi ve tecrübesi" babında reddi mirasta
bulunmayan bir Demokratik Konfederalizm girişiminin, ne bileyim, en azından bu
tezin fikir babalarından liberter sosyalist Bookchin'in tüylerini diken diken
edeceğinden, konuyla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerektir.
Sonuç olarak,
bu "konfederalizm" tezinin kamuoyunda ciddi bir şekilde ele alınacağı
ve değerlendireceği görülmektedir. Tahmin ediyorum ki, mesela Emin Çölaşan
gibiler ortaya atılacak ve bu kavramı başka yerlere çekeceklerdir; bunları
söylerken "terörist başının zihninin geri planında neler olduğunu"
sorgulayacaklar; Talabani, Barzani filan bir yana, bütün bunları
"İmralı'dan devlet kontrolünde sunması" bir yana; "konfederalizm
deyince ileride dört parçada kurulacak bir Bağımsız Kürdistan fikriyatının
nüvesini ortaya attığını ve 'bu devlet projesi değildir' derkenaslında takiyye
yapıyor olduğunu" ileri süreceklerdir. Başkaları da "demokratik
cumhuriyet"ten neden vazgeçildiğine hayıflanabilecektir. Ama Kürtlerin
siyasi tarihinde yeni bir kavram ve eylem planı ortaya atılmıştır. Bundan
böyle, ideolojik olarak, ne bileyim, mesela Alman Yeşiller Partisininkine
benzer görüşleri savunan insanlar, dağlarda gerilla olarak yaşamlarını
sürdürüyor olacaklardır..
Bütün bunlar
Kürt çözümü için yeni sayılabilir; ama konfederalizm, ekolojik toplum gibi
kavramlar bir yana, şurasının da bilinmesi lazımdır ki, bu tür çözüm önerileri
Türkiye sol hareketi bakımından hiç de yeni değildirler. Mesela ÖDP'nin birinci
kongresinde aldığı "halk sarmaşığı" kararı, Bookchin'in söylediklerinden
daha berrak şekilde, bu ülke gerçeklerine ve Kürt -Türk bu coğrafya insanlarına
dair çözümler olarak tasarlanmıştır. Aslolan bu tasarımların hayattaki özgür ve
güdümsüz karşılıkları olabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder