14 Mayıs 2014 Çarşamba

Melik Pekdemir --Konfederalizm ya da Kürt çözümü

"Konfederalizm" ya da Kürt çözümü (1)
           
11/04/05
Öcalan, "Konfederalizm" ve "ekolojik toplum" kavramlarını Murray Bookchin adlı bir liberter sosyalistten aldığını kabul ediyor. Kürt siyasi hareketinin yeni projesini anlamak için bu fikirlerin orjinal çıkış noktalarına bakmak gerek Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede "ekolojik toplum" modeli üzerinde oluşacak "konfederal" bir sistem olarak tanımladığı projesinin ana hatlarını 7 madde halinde aktardı. Kürt siyasi hareketi ise bu projeyi 21 Mart'tan itibaren yürürlüğe koyduğunu ilan etti. Ardından da "PKK" isminin yeniden kullanılmasına karar verildi. Bütün bunlar elbette Talabani'nin Irak cumhurbaşkanı seçilmesiyle önemi katlanan gelişmeler.
Konfederalizm kavramına bakıp bir devlet projesinden söz edildiğini sanmayın. Öcalan "Konfederalizm" ve "ekolojik toplum" kavramlarını Murray Bookchin adında bir liberter sosyalistten aldığını kabul ediyor. Söyledikleri birebir örtüşmese de, bu kavramları farklı soyutlama düzleminde kullansa da Bookchin'in Öcalan'ın fikir babası olduğu ileri sürülebilir. Öcalan 30 Ekim 2004 tarihli avukat görüşmesinde "belediyeler için Bookchin'i mutlaka okuyun, pratikleştirin. Bugün Kürt sorunu yerel yönetim düzeyinde çözüm aşamasına gelmiştir," demişti. Fikirlerini önemsediği Negri, Hardt, Wallerstein, Braudel gibi yazarların başında da Bookchin gelmekteydi.
BOOKCHİN'İN FİKİRLERİ
Öyleyse Kürt konfederalizmini anlayabilmek için, bir gazete köşe yazısının elverdiği kadarıyla önce bunun orijinine inmek lazımdır. Kimdir Bookchin ve bu kavramlar ile neyi kast etmektedir? Murray Bookchin 84 yaşında; başta Marksizm ve Anarşizm olmak üzere, ekoloji [çevrebilim], doğa felsefesi, tarih, kent çalışmaları ve sol harekete dair konularda yirmiden fazla kitabı bulunan bir eko- anarşist... Modern radikal ekoloji hareketinin temellerinin atılmasına katkıda bulunduğu biliniyor. Hem ABD hem de Almanya'daki nükleer karşıtı hareketin ve ilk Yeşil politik hareketin oluşumunu etkileyen bir "liberter sosyalist". Tarihsel kaynağı, 19. yüzyıl anarşist literatüründe tarif edilen toplumun örgütsel modeline dek uzanan "konfederal liberter komünizm kavramı"nı geliştirmiştir. Buna göre, gelecek toplum özgür komün temelinde kurulacaktır. Bookchin "Toplumu Yeniden Kurmak" kitabında, merkezi ya da federal devlet karşısında konfederalist alternatifin "yerel ve bölgesel konfedere kurullarca görevden alınabilen temsilciler yollayan, politika üreten, yerel yönetime dayalı halk meclisleri üzerine kurulu" olduğunu yazmıştır. "Konfedere konseylerin tek görevi, yerel yönetime dayalı halk meclisleri arasındaki farklılıkları görüşmek ve basit idari görevler almaktır." "Konfederalizmin Anlamı" başlıklı makalesinde ise Bookchin, liberter [özgürlükçü] belediyecilik ya da komünalizm adı altında doğrudan demokrasi fikrini savunduğunu; fikirleri geliştikçe, bunları konfederalizm hakkındaki genel anarşist fikirlerle birleştirerek, Marks'ın görüşlerini (Marksizm'in değil, Marks'ın kendi fikirlerini) koruyabildiğini belirtmektedir. Aynı makalesinde, "konfederalizm nedir?" sorusuna verdiği cevap şöyledir:
"Her şeyden önce üyelerinin veya delegelerinin çeşitli köyler, kasabalar ve hatta büyük şehirlerin semtlerindeki halkın doğrudan demokrasi meclislerinden seçildiği bir yönetici konseyler ağıdır. (...)Politika oluşturma işi münhasıran katılımcı demokrasi pratikleri üzerinde yükselen halk topluluğu meclislerine aittir. Yönetim ve koordinasyon ise köylerin, kasabaların, semtlerin ve şehirlerin bir konfederal ağa bağlanması anlamına gelen konfederal konseylerin sorumluluğundadır. İktidar böylece yukarıdan aşağıya olmak yerine aşağıdan yukarıya kurulur."
POST MODERN TEZLER OKUNMALIDIR
Kürtler'in kendilerine buldukları çözümleri algılayabilmek için artık tüm solcuların bu tür Marksist-Anarşist fikirleri, Negri, Hardt gibi yazarların post modern değerlendirmelerini dikkate almaları zorunludur. Yani artık Lenin'in "Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı" kitabından alıntı yarıştırma dönemi çoktan sona ermiştir. Ancak Kürt siyasetçiler tarafından galiba bu kısmen post modern tezler, esas olarak Öcalan'a ait sanılmaktadır ve bu tür görüşlerin orijinalleri ise yaygın şekilde okunmamaktadır. Mesela 1994'te yayınlanmış olan Murray Bookchin'in kitapları hala birinci baskısında çakılıp kalmış durumdadır... İşte kimi tezleri "Yeşil Partiler" tarafından çoktan beridir dile getirilen bu yaklaşımın Kürt siyaset dilindekonfederalizm haline gelmesi nasıl oluyor? Buna da yarın bir göz atalım...
***
"Konfederalizm" ya da Kürt çözümü (2)
           
12/04/05
Dünkü yazımda, Kürt hareketinin benimsediği "konfederalizm" ve "ekolojik toplum" siyasetlerinin eko-anarşist ya da liberter sosyalist kimliği taşıyan Bookchin'den alındığını aktarmıştım. Öcalan, ulus devlet ve onun üst örgütü olan BM gibi yapılanmaların içine girdiği krizi "analiz" ettiğini belirtmiş, uzun süredir üzerinde çalıştığı "Demokratik Konfederalizm"i, avukatları aracılığıyla Türkiye, Irak, İran ve Suriye ile Kürtlerin yaşadığı diğer bölgeler için bir "sistem" olarak ilan etmişti. Newroz'da ise "Demokratik Konfedaralizm'in inşa süreci" başlatılmıştı. Buradaki anahtar kavram "sistem" ile neyin kast edildiği pek anlaşılmamaktadır. Ama Öcalan her vesilede bunun bir "devlet" olmadığının altını çizmektedir. Bookchin ile paralel bir şekilde Öcalan'ın yaptığı tanıma göre de; Demokratik Konfederalizm, "Toplumun siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, inanç ve mezhepsel, etnik, cinsiyet özgürlüğüne dayalı, ekolojik, komünal alandaki örgütlenmelerinin birliği ve örgütlenmiş toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur." Konfederalizmin ilkelerinin 7. maddesi de yine Bookchin'in yaklaşımıyla formüle edilmiştir. "Kürdistan Demokratik Konfederalizmi'nde asıl karar yetkisi köy, mahalle ve şehir meclis ve delegelerinindir. Dolayısıyla halkın ve tabanın kararı geçerlidir." Yine Bookchin'den esinlenerek Kürtler için bir "ekolojik toplum modeli" tasarlanmaktadır: "Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı bir demokrasi... bireysel hak ve özgürlükleri toplumsal demokrasinin gelişimiyle birleştirir." Aslında Öcalan uzun süredir bu görüşlerini avukatları aracılığıyla peyderpey aktarmaktaydı..
Mesela 15 Aralık 2004 tarihli görüşmede şöyle demişti: "Arapların ve Türklerin devletleri var. Devlet eğilimli düşünüyorlar, onların bu yaklaşıma gelmesi zor. Geriye bunu gerçekleştirecek sadece Kürtler kalıyor. Kürtler için demokratik konfederalizm olabilir. Barzani ve Talabani'nin federesi var. Onlar devlet hedefli oluşumlardır. Benim önerdiğim devleti hedeflemiyor... Türkiye'de biz eğer konfederalizmi başaramazsak, Barzani ve Talabani tarzı federe burjuva milliyetçiliği gelişir."
Öcalan, önerdiği konfederasyonun "kadınlar birliği, belediyeler birliği, mahalleler birliği, demokratik işçiler birliği, gençlik birliği, öğrenciler birliği biçiminde halkı içine aldığını" belirtmekteydi. "Yanlış anlaşılmasın" deyip kullandığı kavrama daha bir açıklık getirmek çabasındaydı: "Örneğin Türk-iş ve DÌSK de birer konfederasyondur." Yani Öcalan "hukuk dışı" bir şeyden bahsetmediğini vurguluyordu. "Devlet dışı, bir devlet değil. Bu kavrama yeni bir anlam yüklüyoruz." Önerdiği, hukuki temelleri olan yani DİSK, Türk İş benzeri bir konfederasyondan başka bir şey değildi; "de facto" yerine "de jure" bir örgütlenme.. Aynı zamanda konfederasyon için önerdiği ilkelerin DTH'ni kuranlar bakımından da geçerli olmasını istiyordu. Ocak 2005 tarihinde yaptığı avukat görüşmesinde ise, bu önerisini bir başka gerekçe ile pekiştirmekteydi: "Eğer ABD geri çekilirse Kürtlerin durumu Ermenilerin durumuna dönebilir. Talabani, Barzani çeker gider, Kürtler ortada kalır," diyordu.
Öcalan 16 Mart 2005 günü yaptığı avukat görüşmesine elinde Murray Bookchin'in "Ekolojik Topluma Doğru" kitabıyla gelmişti. Kendi görüşlerini aktarırken, "Çokluk'un yazarları, Wallerstein, Bookchin bunları yazıyorlar. Ama sistematize etmede biz daha ileriyiz, daha pratiğiz," demekte ve şunları ilave etmekteydi: "Lenin'in, anarşistlerin, reel sosyalistlerin çözemediğini ben çözdüm." Öcalan'ın "Demokratik ulus hareketi Türkiye'ye uygundur" sözü üzerine avukatları, "Baskın Oran'ın da size benzer bir tanımı var" demişler; o da "Evet biliyorum. Ama ben daha kapsamlı ele alıyorum. Özgür yurttaş demokratik konfederalizm yurttaşıdır," diye cevap vermişti. Bu izahında, Bookchin'in bir cümlesini de kendisine mal ederek tekrarlamıştı: "Benim düşüncem doğal diyalektik bir anlayıştır."
***
Abdullah Öcalan tarafından ortaya atılan Konfederalizm siyasetinin 7 ilkesinden birincisinde, insanlığın ilk devrimi olarak bilinen "tarım devrimi"nin, tarihsel olarak Kürtlerin yaşadığı "Zagros eko-sistemi"nde gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Böylece, Kürtlerin insanlık tarihinde sanayi devriminden önceki ilk devrimi yapmış olduklarını ilan eden Öcalan, aslında bir uluslaşma arayışında, Kemalist "tarih bilinci oluşturma" tarzından farklı bir tarz bulabilmiş değildir. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi tarihini okuyanlar, bu şekilde Türklere de, dünyada bütün uygarlıkların kurucusu oldukları öğretisiyle ulusal bilinç aşılandığına aşinadır. Hal böyle olunca, Öcalan'ın bu tespitine gülümseyip geçmek yeterlidir. Bu tespitin ardından, "ulus-devletlerin miadını neden doldurduğu" şeklindeki bildik post-modern argümanlar tekrarlanmakta ve sonra da "bundan çıkışın temel yolu, ulus-devlete göre gelişen küresellik değil, tamamen halka dayanan ve gücünü tabandan alan Demokratik Konfederatif sistemi" olarak gösterilmektedir. İlkelerin "Kapitalist sistem ve emperyal güçlerin dayatmaları demokrasiyi geliştiremez, ancak demokrasiyi istismar edebilir," diye devam eden 5. maddesinde ise coğrafya için can alıcı bir konuya, Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) isim vermeden atıfta bulunulmaktadır. İşte bu noktada Özgür Politika gazetesinde 11 Şubat 2005 tarihinde "Konfederalizm ve Kürt meselesi" başlığıyla ve Baki Gül imzasıyla yayınlanan uzun bir inceleme yazısından alıntı yapmakta yarar vardır:
"Günümüzdeki Ortadoğu gerçekliğine baktığımızda; ABD'nin Irak'a müdahalesi ile sonuca götürmeye çalıştığı da tersten bir konfederal yapılanmadır. 'Büyük Ortadoğu Projesi' adını verdiği müdahale ile kendine bağımlı bir 'egemen sistem demokrasisi' inşa etmeye çalışmaktadır. Bu yeni sistem eski statükocu sistemlerin aşılması için olumluluklar taşıdığı ve ortaya halkların özgürlükleri için yeni imkanlar sunduğu gibi, özgürlüklerin sınırlandırılması için de önemli tehlikeler de içermektedir." Buradan ve başka yazılardan ve açıklamalardan da anlaşıldığı kadarıyla İmralı ile Kandil dağı ve Özgür Politika çevresi arasında ABD'nin bölgedeki rolü konusunda zaman zaman bir gerilimin yaşandığından söz etmek mümkündür. Öcalan'ın avukat görüşmelerinde dile getirdiği değerlendirmelerdeki çok sert ve tavizsiz Amerikan karşıtı söyleme mukabil, Kandil dağından daha diplomatik bir yaklaşım ve Özgür Politika gazetesinden daha sivri olmayan bir bakış açısı sergilendiği gözden kaçmamaktadır. Nitekim adı geçen yazıda "Irak'ta Saddam Rejiminin çözülmesi ile sonuçlanan müdahale baskı altıdan tutulan uluslara ve inançlara görece özgürlükler getirdiği gibi, yeni özgürleşme imkanları da yaratmıştır," denildikten sonra; "Ancak, bunun karşılığında İran, Suriye, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi devletlerin dirençleri ile açığa çıkan çatışmalı ve kaotik durum bölgesel özgürlükçü modellerin önündeki en büyük engele olarak karşımıza çıkıyor" şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır.
Ankara'nın nabzını tutan Sedat Bozkurt'un Newroz'un hemen ardından Birgün'de yaptığı değerlendirmeyi işte bu bağlamda dikkate almak gerekebilir: "Kuzey Irak'taki Kürtlerin Irak'ın siyasi yapısında etkinlik kazanması Suriye, İran ve Türkiye'deki Kürtler için hem model hem de moral olmaya başladı. Öcalan'ın son dönemde dile getirdiği 'konfederalizm' kendi tabanında bile umut yaratmaktan uzak kaldı. PKK/Kongra-Gel'den kayan taban yönünü Kuzey Irak'a dönüyor. Bu kaymayı önlemek için de Öcalan, Barzani ve Talabani'ye eleştirilerini her geçen gün sertleştiriyor." Gerçekten de Kürt siyasetçileri arasında, "ABD sayesinde Barzani, Talabani inisiyatifi ele geçiriyor" endişesi mi öne çıkmaktadır? Hal böyleyse, Öcalan'ın tespiti kadar Özgür Politika'da yapılan değerlendirmeler de, Sedat Bozkurt'un işaret ettiği düzlemde ve ABD'nin dayattığı BOP bağlamında ciddiye alınmalıdır. Çünkü burada Kürt siyasetçileri bakımından asıl sıkıntı, aşiret esasına dayalı toplumları tepeden ve dışarıdan modernleştirme iddiasıyla ortaya çıkan BOP'a alternatif bir karşı iddianın "konfederalizm" adıyla nasıl kuvveden fiile geçirileceği ve bununla tabandaki kaymayı nasıl durdurabileceği şeklinde tecelli etmektedir. Öte yandan Öcalan'ın konfederalizm tezleri açısından işte tam da bu bağlamda yorum değil de ancak spekülasyon yapmak mümkün olmaktadır; ve bunun da sağlıklı bir yaklaşım olmayacağı bellidir. Öcalan daha önce de bütün görüşlerini "devlet"in dolayısıyla "Genelkurmayın bilgisi dahilinde" avukatlarına beyan edebildiğini bizzat kendisi çeşitli kereler ifade etmiştir. Böyle bir kaotik ortamda ve elbette komplocu bir yaklaşımla, "BOP'u piçleştirecek, Irak'taki ABD eliyle federatif yapı oluşturma sürecinde doğrudan ya dadolaylı yer alan kimi Kürtlerin kafasını karıştıracak şekilde; sadece ve sadece Barzani ve Talabani'ninkilerden 'farklı' bir açılım sunmak kaygısıyla, Kürtlerin önüne aslında hiç bir ideolojik, politik kıymeti olmayan bir konfederalizm projesi konulmaktadır" diyenler de çıkabilir. Ancak şurası açıktır ki, "demokratik cumhuriyet" gibi somut, elde edilebilir ve mevcut rejim karşısında ciddi bir seçenek yaratma potansiyeline sahip bir politikadan vazgeçildiği tam olarak söylenmiş olmasa da, bu konuda (birazdan değineceğim nedenlerden ötürü) belli ölçüde bir muğlaklık yaratılmış olması ise gözden kaçırılmaması gereken bir hakikattir.
***
Öcalan'ın beyan ettiği ve yukarıda kısmen değinebildiğim 7 maddelik ilkelerinden anlaşılabilen en kesin ifade, konfederalizmin kesinlikle bir devlet sistemi olmadığıdır. Zaten anarşizan fikirlerin savunucusu Bookchin referans alındığında, işe "devlet" vurgusuyla başlamak bir bakıma "oxymoron" sayılmalıdır. Ancak yine de, bunu devletleşme için bir ilk adım ya da "ikili iktidarın" diplomatik bir ifadesi olarak anlayanlar çıkmaz mı? Konfederalizm bir devlet sistemi değildir, ama bir "sistem"dir. Öcalan'ın yanlış anlamalara mahal vermemek kaygısıyla, bunun mesela Devrimci İşçi Sendikaları "Konfederasyonu" (DİSK) gibi hukuki bir temeli olan bir "Kürt Konfederasyonu" olduğunu söyleyip konunun bu yönünü geçiştirmesi, kafalarda uyanacak soru işaretleri karşısında biraz zor görülmektedir. Ve bunun üzerine şu ya da bu şekilde gidileceği beklenmelidir. Çünkü projede çelişkiler, muğlaklıklar ve "akla başka şeyler getirten" bazı hususlar bulunmaktadır. Kamuoyu, Kürt siyasetçilerinin bunlara mutlaka bir açıklık kazandırmasını bekleyecektir. Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti, bazı siyaset bilimcilerine göre, bir "ulus-devlet" olarak değil, "devlet-ulus" olarak kurulmuştur. Yani önce Türk devleti cumhuriyet olarak kurulmuş ve ardından uluslaşma, Türkleşme süreci için TDK, TTK gibi kurumlar aracılığıyla bu doğrultuda adımlar atılmıştır. Siyaset biliminde bu süreç tepeden modernleşme vb. kavramlarla açıklanmaktadır. Devlet kurucularının ekonomik amacı ise devlet eliyle Türk burjuvazisi yaratmaktır.. vs..
Şimdi, Öcalan'ın bu tezi de benzer şekilde Kürtleri (kendi iç dinamikleriyle) uluslaştırma sürecine sevk etmek olarak anlaşılabilir mi? Öcalan'ın sık sık "yeni bir Mustafa Kemal lazım" dediği akla getirildiğinde; Kemalizm'deki "devlet ulus" sürecinin Kürtler bakımından mümkün olamadığı koşullarda; bunun yerine "konfederatif ulus" mu tercih edilmektedir? Yani önce "konfederasyon" konsepti ve bu çatı altında uluslaşma bilincinin kazanılması mı söz konusudur? Ya da siyasi anlamları ve çağrışımları bir kenara bırakıldığında, sosyolojik düzlemde acaba bir "Kürt sivil toplumu" oluşturulması çabası mı vardır? Ancak, sivil toplum, etnik köken esasına göre oluşabilemez ki! Ayrıca, halkın kendi demokratik örgütlenmesini yaratmasından; doğrudan ve özgür ? eşit "konfederasyon yurttaşlığı" temelinde politika yapmasındansöz edilmektedir. Ancak "konfederasyon yurttaşlığı", ekonomi de dahil her alanda "öz yeterliliğe" ulaşmak gibi öngörüler vb. şimdilik sadece Bookchin'in ütopyaları olarak telaffuz edilebilmektedir. Bütün bunlar ile ne kastedildiği bilinmeyince, tartışılmayınca, aslında fikir yürütme ötesinde pek bir şey söylemek de mümkün değildir. Siyasi hat olarak bir nevi "sivil toplumculuk" mu tasarlanıyor? Ya da sivil toplumun devleti kuşatarak teslim alması mı öngörülüyor acaba? türünden meraklı sorular dahi elbette sadece spekülatif bir değer taşıyacaktır. Ancak şu iddia elbette önemli ve değerlidir: "Konfederalizm gücünü toplumsal tarihin derinliklerinden ve Mezopotamya'nın tarihten gelen zengin kültürel birikiminden alır. ...Klan sisteminden ve aşiret konfederasyonlarından günümüze kadar uygarlık tarihi boyunca devletçi toplum merkezileşmesine girmek istemeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına dayanır." Bu tespit acaba Kürtler arasındaki yaygın ve halen geçerli aşiret ilişkilerinin modernize edilmesini mi öngörmektedir? Sanırım böyle bir çaba semeresini verdiği ölçüde sosyolojide örnek olay haline gelecektir ve hakikaten devrimci bir iddia muhtevasına sahip olacaktır.
Bu doğrultuda, belirleyici özellikleri Kürt kimliği olan farklı sivil toplum örgütlerinin kurulacak olmasından ve bunların da konfederatif bir çatı altında birleşecek olmasından söz edilmektedir. Bireylerin kimlikleri ise "üye" kategorisinde değil de "yurttaş" kategorisinde ifade edilecektir. Böyle bir "şey" siyaset literatüründe ilk kez dile getirilmektedir! İşte bu yüzdendir ki, Baskın Oran, haklı olarak şöyle yazmaktadır: "Anayasa Hukuku konusunda bütün bildiklerimizi yeniden öğrenmek gerekecek. Çünkü hem KDK 'bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik sistemi', hem de politika 'konfederasyon yurttaşlığı temelinde' yapılacak. Oysa bize yurttaşlığı 'devlet ile birey arasındaki hukuksal bağ' diye bellettilerdi." (Birgün, 1 Nisan 2005). Peki bu konfederasyon yurttaşlığı konusunda Bookchin ne demektedir?Yalnızca yeni bir politikaya değil yeni bir politik kültüre de duyulan ihtiyaçtan söz ederken, "düşünmenin ve hissetmenin yeni yollarını ve doğal dünyada tecrübe ettiğimiz yolları içeren yeni insanlararası ilişkileri" de kapsayan biryaklaşımı öne çıkaran Bookchin'e göre; "politika" ve "yurttaşlık" gibi kelimeler "geçmişte kazandıkları zengin anlamlar tarafından yeniden tanımlanabilir ve günümüz için genişletilebilir." Yani Bookchin'de de bu konuda bir temenniden öte fazla bir açılım söz konusu değildir.
Yurttaşlık, şu ya da bu formatta bir hukuk gerektirmektedir. DİSK vb. örneklerle "hukuki" temelini izah ettiği konfederasyon konseptinin genel hukuku bakımından ise Öcalan şunları ileri sürmektedir: "Demokratik Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye duyarlı hale getirilmelerini, demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm engellerin kaldırılmasını ister ve bu amaç doğrultusunda mücadele eder." Yani konfederasyon, farklı ulus devletlerden, Türkiye, Suriye, Irak, İran vd. devletlerden, demokratikleşme talebinde bulunacak, bu uğurda mücadele edecektir: "Bundan sonra üç hukuk geçerli olacaktır: AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku, Demokratik Konfederal Hukuk.. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir." Baskın Oran işte bu konuda da şu yorumda bulunmuştur: "Bu çok hukukluluk açısından, Öcalan bizim kimi şeriatçılarla çok iyi anlaşabilir." Zira bu tür çoklu hukuklar, bilindiği üzere "Medine Vesikası" örnek verilerek siyasi İslamcılar tarafından geçmiş yıllarda ortaya atılmış ve fiilen abesliğine istinaden unutulup gitmiştir... Belki de Öcalan, Bookchin'in sözünü ettiği "ikili iktidar"a atıfta bulunmaktadır. Ama bu da mantıken mümkün değildir; çünkü Öcalan'ın okuduğu kitabın bu bölümü bir çeviri faciasına kurban olmuş ve "dual power" yani "ikili iktidar" denilen kavram "güç ikiliği" olarak tercüme edilmiştir. Ancak bu karışıklığa rağmen aslında talep basittir. Dört devlet tarafından Kürt halkının konfederal hukukunun tanınmasının manası, tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünden başka bir şey değildir: "Demokratik Konfederalizm tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünü esas alır. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt kimliğinin her düzeyde kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün geliştirilmesini sağlamayı temel görev bilir."
Hatırlanacağı üzere, Abdullah Öcalan "dört parçayı birleştirerek, Birleşik Bağımsız bir Kürdistan" oluşturma amacıyla yola çıkmıştır. Şimdi bu hedefinden vazgeçtiğini yeri geldiğince beyan etmektedir. Artık bunun yerine Demokratik Konfederalizmi demokratik birliğin ifadesi olarak sunmaktadır: "Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir.... Milliyetçilik temelindeki devletleşme eğilimlerini çağını doldurmuş ulus-devlet anlayışının bir devamı olarak görür... böylesi güçleri demokratikleşmeye açık olmaya ve demokratik ulus birliği temelinde konfederasyona katılmaya davet ediyorum," demektedir. Nitekim bu değerlendirme konfederasyon ilkelerinin 6. maddesinde "kendi kaderini tayin etme hakkı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran'da, Türkiye'de, Suriye'de ve hatta Irak'ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar" şeklinde yer almaktadır. Asıl can alıcı mevzuya, yani sorunlara nasıl çözüm bulunacağı noktasına gelindiğinde, yürekleri ferahlatan bir yaklaşımla "sorunlara şiddetsiz çözüm" tercihi öne çıkarılmaktadır. Peki bu silahlı mücadelenin terk edilmesinin ilanı mıdır? Şimdilik değildir; çünkü "Ülkeye, halka ve özgürlüklere yönelen saldırılara ve hukukun çiğnenmesine karşı meşru savunma durumu" söz konusu edilerek, bu konuda açık bir kapı bırakılmaktadır. Konfederasyonun gücünü Mezopotamya'nın geçmiş tarihinden gelen zengin kültürel birikiminden alması yanı sıra, yakın tarih açısından PKK'ye dayandırılması ise; ileri sürülen tezin bütün "masumiyetini" zedeleyecek bir muhteva taşımaktadır. PKK'ye atfedilen "özgür yaşama ve demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi" şeklindeki özellik ise, hattı zatında, Öcalan'ın İmralı'daki duruşmalar sırasında PKK hakkında yaptığı eleştiriler (özeleştiriler) ile bütünüyle çelişen bir zorlama olmaktadır. Bu örgütün pratiğini uzaktan yakından bilenlerin "özgür yaşama", "demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi" şeklindeki iddiaları hiç de inandırıcı bulmayacakları aşikardır. PKK'nin, hakikaten Öcalan'ın da duruşmalarda verdiği örneklerden akılda kalan şekilde sergilediği "örgüt birikimi ve tecrübesi"nin hiç de demokrasi kelimesiyle yan yana gelebilecek unsurlar olmadığı hafızalardadır. Açıkçası PKK'nin bu "örgüt birikimi ve tecrübesi" babında reddi mirasta bulunmayan bir Demokratik Konfederalizm girişiminin, ne bileyim, en azından bu tezin fikir babalarından liberter sosyalist Bookchin'in tüylerini diken diken edeceğinden, konuyla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerektir. Sonuç olarak, bu "konfederalizm" tezinin kamuoyunda ciddi bir şekilde ele alınacağı ve değerlendireceği görülmektedir. Tahmin ediyorum ki, mesela Emin Çölaşan gibiler ortaya atılacak ve bu kavramı başka yerlere çekeceklerdir; bunları söylerken "terörist başının zihninin geri planında neler olduğunu" sorgulayacaklar; Talabani, Barzani filan bir yana, bütün bunları "İmralı'dan devlet kontrolünde sunması" bir yana; "konfederalizm deyince ileride dört parçada kurulacak bir Bağımsız Kürdistan fikriyatının nüvesini ortaya attığını ve 'bu devlet projesi değildir' derken aslında takiyye yapıyor olduğunu" ileri süreceklerdir. Başkaları da "demokratik cumhuriyet"ten neden vazgeçildiğine hayıflanabilecektir. Ama Kürtlerin siyasi tarihinde yeni bir kavram ve eylem planı ortaya atılmıştır. Bundan böyle, ideolojik olarak, ne bileyim, mesela Alman Yeşiller Partisininkine benzer görüşleri savunan insanlar, dağlarda gerilla olarak yaşamlarını sürdürüyor olacaklardır.. Bütün bunlar Kürt çözümü için yeni sayılabilir; ama konfederalizm, ekolojik toplum gibi kavramlar bir yana, şurasının da bilinmesi lazımdır ki, bu tür çözüm önerileri Türkiye sol hareketi bakımından hiç de yeni değildirler. Mesela ÖDP'nin birinci kongresinde aldığı "halk sarmaşığı" kararı, Bookchin'in söylediklerinden daha berrak şekilde, bu ülke gerçeklerine ve Kürt -Türk bu coğrafya insanlarına dair çözümler olarak tasarlanmıştır. Aslolan bu tasarımların hayattaki özgür ve güdümsüz karşılıkları olabilmektir.
***
'Şiddetsiz çözüm'
13/04/05
Peki silahlı mücadele terk mi ediliyor? Şimdilik değil; çünkü "meşru savunma durumu" söz konusu edilerek, bir açık kapı bırakılıyor. Öcalan'ın beyan ettiği ve dün kısmen değinebildiğim 7 maddelik ilkelerinden anlaşılabilen en kesin ifade, konfederalizmin kesinlikle bir devlet sistemi olmadığıdır. Zaten anarşizan fikirlerin savunucusu Bookchin referans alındığında, işe "devlet" vurgusuyla başlamak bir bakıma "oxymoron" sayılmalıdır. Ancak yine de, bunu devletleşme için bir ilk adım ya da "ikili iktidarın" diplomatik bir ifadesi olarak anlayanlar çıkmaz mı? Konfederalizm bir devlet sistemi değildir, ama bir "sistem"dir. Öcalan'ın yanlış anlamalara mahal vermemek kaygısıyla, bunun mesela Devrimci İşçi Sendikaları "Konfederasyonu" (DİSK) gibi hukuki bir temeli olan bir "Kürt Konfederasyonu" olduğunu söyleyip konunun bu yönünü geçiştirmesi, kafalarda uyanacak soru işaretleri karşısında biraz zor görülmektedir.
Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti, bazı siyaset bilimcilerine göre, bir "ulus-devlet" olarak değil, "devlet-ulus" olarak kurulmuştur. Yani önce Türk devleti cumhuriyet olarak kurulmuş ve ardından uluslaşma, Türkleşme süreci için TDK, TTK gibi kurumlar aracılığıyla bu doğrultuda adımlar atılmıştır. Siyaset biliminde bu süreç tepeden modernleşme vb. kavramlarla açıklanmaktadır. Devlet kurucularının ekonomik amacı ise devlet eliyle Türk burjuvazisi yaratmaktır.. vs..
Şimdi, Öcalan'ın bu tezi de benzer şekilde Kürtleri (kendi iç dinamikleriyle) uluslaştırma sürecine sevk etmek olarak anlaşılabilir mi? Öcalan'ın sık sık "yeni bir Mustafa Kemal lazım" dediği akla getirildiğinde; Kemalizm'deki "devlet ulus" sürecinin Kürtler bakımından mümkün olamadığı koşullarda; bunun yerine "konfederatif ulus" mu tercih edilmektedir? Yani önce "konfederasyon" konsepti ve bu çatı altında uluslaşma bilincinin kazanılması mı söz konusudur? Ya da siyasi anlamları ve çağrışımları bir kenara bırakıldığında, sosyolojik düzlemde acaba bir "Kürt sivil toplumu" oluşturulması çabası mı vardır? Ancak, sivil toplum, etnik köken esasına göre oluşabilemez ki! Ayrıca, halkın kendi demokratik örgütlenmesini yaratmasından; doğrudan ve özgür eşit "konfederasyon yurttaşlığı" temelinde politika yapmasından söz edilmektedir. Ancak "konfederasyon yurttaşlığı", ekonomi de dahil her alanda "öz yeterliliğe" ulaşmak gibi öngörüler vb. şimdilik sadece Bookchin'in ütopyaları olarak telaffuz edilebilmektedir. Bütün bunlar ile ne kastedildiği bilinmeyince, tartışılmayınca, aslında fikir yürütme ötesinde pek bir şey söylemek de mümkün değildir. Siyasi hat olarak bir nevi "sivil toplumculuk" mu tasarlanıyor? Ya da sivil toplumun devleti kuşatarak teslim alması mı öngörülüyor acaba? türünden meraklı sorular dahi elbette sadece spekülatif bir değer taşıyacaktır. Ancak şu iddia elbette önemli ve değerlidir: "Konfederalizm gücünü toplumsal tarihin derinliklerinden ve Mezopotamya'nın tarihten gelen zengin kültürel birikiminden alır. ...Klan sisteminden ve aşiret konfederasyonlarından günümüze kadar uygarlık tarihi boyunca devletçi toplum merkezileşmesine girmek istemeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına dayanır." Bu tespit acaba Kürtler arasındaki yaygın ve halen geçerli aşiret ilişkilerinin modernize edilmesini mi öngörmektedir? Sanırım böyle bir çaba semeresini verdiği ölçüde sosyolojide örnek olay haline gelecektir ve hakikaten devrimci bir iddia muhtevasına sahip olacaktır.
Bu doğrultuda, belirleyici özellikleri Kürt kimliği olan farklı sivil toplum örgütlerinin kurulacak olmasından ve bunların da konfederatif bir çatı altında birleşecek olmasından söz edilmektedir. Bireylerin kimlikleri ise "üye" kategorisinde değil de "yurttaş" kategorisinde ifade edilecektir. Böyle bir "şey" siyaset literatüründe ilk kez dile getirilmektedir! İşte bu yüzdendir ki, Baskın Oran, haklı olarak şöyle yazmaktadır: "Anayasa Hukuku konusunda bütün bildiklerimizi yeniden öğrenmek gerekecek. Çünkü hem KDK 'bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik sistemi', hem de politika 'konfederasyon yurttaşlığı temelinde' yapılacak. Oysa bize yurttaşlığı 'devlet ile birey arasındaki hukuksal bağ' diye bellettilerdi." (Birgün, 1 Nisan 2005). Peki bu konfederasyon yurttaşlığı konusunda Bookchin ne demektedir?Yalnızca yeni bir politikaya değil yeni bir politik kültüre de duyulan ihtiyaçtan söz ederken, "düşünmenin ve hissetmenin yeni yollarını ve doğal dünyada tecrübe ettiğimiz yolları içeren yeni insanlararası ilişkileri" de kapsayan biryaklaşımı öne çıkaran Bookchin'e göre; "politika" ve "yurttaşlık" gibi kelimeler "geçmişte kazandıkları zengin anlamlar tarafından yeniden tanımlanabilir ve günümüz için genişletilebilir." Yani Bookchin'de de bu konuda bir temenniden öte fazla bir açılım söz konusu değildir.
Yurttaşlık, şu ya da bu formatta bir hukuk gerektirmektedir. DİSK vb. örneklerle "hukuki" temelini izah ettiği konfederasyon konseptinin genel hukuku bakımından ise Öcalan şunları ileri sürmektedir: "Demokratik Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye duyarlı hale getirilmelerini, demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm engellerin kaldırılmasını ister ve bu amaç doğrultusunda mücadele eder." Yani konfederasyon, farklı ulus devletlerden, Türkiye, Suriye, Irak, İran vd. devletlerden, demokratikleşme talebinde bulunacak, bu uğurda mücadele edecektir: "Bundan sonra üç hukuk geçerli olacaktır: AB Hukuku, Üniter Devlet Hukuku, Demokratik Konfederal Hukuk.. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir." Baskın Oran işte bu konuda da şu yorumda bulunmuştur: "Bu çok hukukluluk açısından, Öcalan bizim kimi şeriatçılarla çok iyi anlaşabilir." Zira bu tür çoklu hukuklar, bilindiği üzere "Medine Vesikası" örnek verilerek siyasi İslamcılar tarafından geçmiş yıllarda ortaya atılmış ve fiilen abesliğine istinaden unutulup gitmiştir... Belki de Öcalan, Bookchin'in sözünü ettiği "ikili iktidar"a atıfta bulunmaktadır. Ama bu da mantıken mümkün değildir; çünkü Öcalan'ın okuduğu kitabın bu bölümü bir çeviri faciasına kurban olmuş ve "dual power" yani "ikili iktidar" denilen kavram "güç ikiliği" olarak tercüme edilmiştir. Ancak bu karışıklığa rağmen aslında talep basittir. Dört devlet tarafından Kürt halkının konfederal hukukunun tanınmasının manası, tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünden başka bir şey değildir: "Demokratik Konfederalizm tüm kültürel varlıkların tanınması, korunması ve kendini ifade özgürlüğünü esas alır. Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünü, Kürt kimliğinin her düzeyde kabulünü, Kürt dilinin ve kültürünün geliştirilmesini sağlamayı temel görev bilir."
Hatırlanacağı üzere, Abdullah Öcalan "dört parçayı birleştirerek, Birleşik Bağımsız bir Kürdistan" oluşturma amacıyla yola çıkmıştır. Şimdi bu hedefinden vazgeçtiğini yeri geldiğince beyan etmektedir. Artık bunun yerine Demokratik Konfederalizmi demokratik birliğin ifadesi olarak sunmaktadır: "Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir.... Milliyetçilik temelindeki devletleşme eğilimlerini çağını doldurmuş ulus-devlet anlayışının bir devamı olarak görür... böylesi güçleri demokratikleşmeye açık olmaya ve demokratik ulus birliği temelinde konfederasyona katılmaya davet ediyorum," demektedir. Nitekim bu değerlendirme konfederasyon ilkelerinin 6. maddesinde "kendi kaderini tayin etme hakkı, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran'da, Türkiye'de, Suriye'de ve hatta Irak'ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar" şeklinde yer almaktadır. Asıl can alıcı mevzuya, yani sorunlara nasıl çözüm bulunacağı noktasına gelindiğinde, yürekleri ferahlatan bir yaklaşımla "sorunlara şiddetsiz çözüm" tercihi öne çıkarılmaktadır. Peki bu silahlı mücadelenin terk edilmesinin ilanı mıdır? Şimdilik değildir; çünkü "Ülkeye, halka ve özgürlüklere yönelen saldırılara ve hukukun çiğnenmesine karşı meşru savunma durumu" söz konusu edilerek, bu konuda açık bir kapı bırakılmaktadır. Konfederasyonun gücünü Mezopotamya'nın geçmiş tarihinden gelen zengin kültürel birikiminden alması yanı sıra, yakın tarih açısından PKK'ye dayandırılması ise; ileri sürülen tezin bütün "masumiyetini" zedeleyecek bir muhteva taşımaktadır. PKK'ye atfedilen "özgür yaşama ve demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi" şeklindeki özellik ise, hattı zatında, Öcalan'ın İmralı'daki duruşmalar sırasında PKK hakkında yaptığı eleştiriler (özeleştiriler) ile bütünüyle çelişen bir zorlama olmaktadır. Bu örgütün pratiğini uzaktan yakından bilenlerin "özgür yaşama", "demokratik örgüt birikimi ve tecrübesi" şeklindeki iddiaları hiç de inandırıcı bulmayacakları aşikardır. PKK'nin, hakikaten Öcalan'ın da duruşmalarda verdiği örneklerden akılda kalan şekilde sergilediği "örgüt birikimi ve tecrübesi"nin hiç de demokrasi kelimesiyle yan yana gelebilecek unsurlar olmadığı hafızalardadır. Açıkçası PKK'nin bu "örgüt birikimi ve tecrübesi" babında reddi mirasta bulunmayan bir Demokratik Konfederalizm girişiminin, ne bileyim, en azından bu tezin fikir babalarından liberter sosyalist Bookchin'in tüylerini diken diken edeceğinden, konuyla ilgili hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerektir.
Sonuç olarak, bu "konfederalizm" tezinin kamuoyunda ciddi bir şekilde ele alınacağı ve değerlendireceği görülmektedir. Tahmin ediyorum ki, mesela Emin Çölaşan gibiler ortaya atılacak ve bu kavramı başka yerlere çekeceklerdir; bunları söylerken "terörist başının zihninin geri planında neler olduğunu" sorgulayacaklar; Talabani, Barzani filan bir yana, bütün bunları "İmralı'dan devlet kontrolünde sunması" bir yana; "konfederalizm deyince ileride dört parçada kurulacak bir Bağımsız Kürdistan fikriyatının nüvesini ortaya attığını ve 'bu devlet projesi değildir' derkenaslında takiyye yapıyor olduğunu" ileri süreceklerdir. Başkaları da "demokratik cumhuriyet"ten neden vazgeçildiğine hayıflanabilecektir. Ama Kürtlerin siyasi tarihinde yeni bir kavram ve eylem planı ortaya atılmıştır. Bundan böyle, ideolojik olarak, ne bileyim, mesela Alman Yeşiller Partisininkine benzer görüşleri savunan insanlar, dağlarda gerilla olarak yaşamlarını sürdürüyor olacaklardır..
Bütün bunlar Kürt çözümü için yeni sayılabilir; ama konfederalizm, ekolojik toplum gibi kavramlar bir yana, şurasının da bilinmesi lazımdır ki, bu tür çözüm önerileri Türkiye sol hareketi bakımından hiç de yeni değildirler. Mesela ÖDP'nin birinci kongresinde aldığı "halk sarmaşığı" kararı, Bookchin'in söylediklerinden daha berrak şekilde, bu ülke gerçeklerine ve Kürt -Türk bu coğrafya insanlarına dair çözümler olarak tasarlanmıştır. Aslolan bu tasarımların hayattaki özgür ve güdümsüz karşılıkları olabilmektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder