14 Mayıs 2014 Çarşamba

Geç Kalmış Saatler

Geç Kalmış Saatler

susar tarih ve zaman ölümü gösterirken takvimler
geç kalmış saatlerin başkentinde
lâl şiirler yazılır
sürgün iklimlerin gizli defterlerine
ceplerinde kurşun ve kalem taşır şairler
ki hepsi birer kaçaktır
yazının ve sözün sınırlarında dolaşan
ve nedendir bilinmez
her şiir mülteci bir gariplik taşır kendi dilinin dışında

bâkir çığlıklar kopardı arka sokaklarında
masalların tükendiği o uzak ülkenin
ninniler susar
soğuk ve ürküten şarkısı başlardı silahların
analar bebelerinden önce uyurdu
belki bir masal anlatabilirdi babalar
düşlerinde Şehrazat’la  oynaşmasalardı

hiçbir sözün hükmü yoktur
dağları kardeş bilmiş çocukların yüreğinde
sürgün dillerin yarası kanar
cevapsız bir soru gibi kalır bütün yaşadıkları
intihar bakışlı gözlerinde

-sarsılan toprak, doğan güneş nerde benim gölgem
yüzüm nerde sırrı aşikâr olan ayna
ey çingene kalbim! nerede dikili taşım
ağlıyorsam gözyaşım...

çekip gider kudurmuş sular gibi
çatlayan toprakta yatağını arayan nehirler
hiç görmediği bir düş gibi kalır ardında
kabuk tutmaz yaralarıyla durmadan kanayan
kısa pantolonlu çocuk dizli şehirler

omuzlarında dünya
ceplerinde parçalanmış  eşkıya kimlikleri
öylece geçip gittiler
artlarında hiçbir iz bırakmadan
ve silerek sınırları bütün haritalardan

kuşatılmış gecelerin yarılan pususunda
bir mavzer boşluğu dolanır sırtında dağların
aralanırken sisli gecenin iki yüzlülüğü
ölümü gösterir saatler geç kalmışlığın başkentinde
yarım kalır sürgün dillerin lâl şiirleri
yitirir tılsımını bütün dualar
ne efsun tutar gece ne hüzün
bir emanet muska gibi taşırken boynunda yasaklı sözlerini
kendi kendini vurur çocuklar
tabancalarındaki son kurşunla


belki umut dolu bir masala inanmışlardı
belki de hazin bir masaldı bütün yaşadıkları

Irgat Şui



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder