11 Mayıs 2014 Pazar

ÖLÜMSÜZLÜK ARDINDA GILGAMIŞ ÇALIŞMASI

ÖLÜMSÜZLÜK ARDINDA GILGAMIŞ ÇALIŞMASINA DAİR

Melih Cevdet Anday gibi büyük bir ustanın yapıtını incelemek, hele bunu yapı unsurlarıyla ilişkilendirerek bir takım sonuçlara varmak bana haddini bilmezlik gibi geldi. Adına şiir denilen evreni çözümleyeceğini sanmak elbette ki hayalciliktir. Ama bu hayalcilik ve ‘haddini bilmezlik’tir ki, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış şiirini tanımamı sağlayan bir dostumun deyişi ile, yapıtın durduğu yerde bana göz kırpmasını sağladı; çünkü orada kendisi gibi ‘haddini bilmez’ ve hayalci biri olduğunu biliyordu. Şiirin yapısal unsurlarının içeriği nasıl desteklediğini, hattâ daha da ileri giderek, kendi başına sayısal bir anlam dizgesine nasıl dönüştüğünü ilk fark ettiğimde çok heyecanlanmıştım, aynı heyecan varlığını şimdi de sürdürmekte. Öyle ki, şu anda kendi sözcüklerimden çok, Anday’dan ödünç aldıklarımı kullanıyormuşum gibi geliyor bana.
Çalışmada, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış şiiri; işlediği karşıtlıklar, yapı (biçim) özelllikleri, biçim ve içerik arasındaki ilişkiler bağlamında incelenecektir. Bunların yanısıra, Anday’ın öndeyişte yararlandığını belirttiği Dante’nin Tanrısal Komedya’sına benzer şekilde, yapının içerdiği sayısal kodlama da ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.
Çalışmada vardığım sonuçları, bağlayıcılığı olan sonuçlar olmaktan çok birer düşünme temrini olarak görüyorum. Anlam-yapı ilişkisi bağlamında akla gelebilecek ve çalışmada ele alınmamış sorular olabilir; yapının anlama hizmet ettiğine inandığım yorumlar dışındakileri çalışma kapsamına almayı gereksiz buldum; aksi halde her konuya açıklık getirme kaygısı, saçmalama riski yaratacaktı.
Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, edebîliğine ve ebedîliğine inandığım bir yapıt; o yüzden, hataların yapıttan değil, benden kaynaklandığını peşinen kabul ediyorum.

Gılgamış Destanı Kısa Eylem Akışı
Uruk’un güçlü kıralı Gilgameş, kendinin hiçbir alternatifi olmadığı için gittikçe zorbalaşır. Halkına eziyet etmeye başlar. Bunun üzerine halk, tanrılardan, Gilgameş’e denk, ona haddini bildirecek birini yaratmasını isterler. Bu isteği yerinde bulan tanrılar, Gilgameş’e eşit güçte Engidu’yu yaratır ve doğaya salarlar. Doğada hayvanlarla birlikte yaşamaya başlayan Engidu, avcıların tuzaklarını bozmaya başlar. Güçlü yapısı ile Engidu dilden dile yayılmaya başlar; Gilgameş’e kadar varır ünü. Ormana gönderilen orospu ile birlikte olan Engidu doğadan kopmaya başlar; ondan uygarlığın gereklerini öğrenir ve Gilgameş’le dövüşmeye, Uruk’a gider. Gilgameş’le yenişemezlerse de aralarında sağlam bir dostluk kurulur. Gilgameş’in gerçekleştirmek istediği büyük bir düşü vardır, düzenin koruyucularından tanrı Humbaba’yı öldürmek. Bunu yapmalarında tanrıça İştar onlara yardımcı olur ve Humbaba’yı öldürürler. Gilgameş’e aşık olan İştar, aşağılanarak reddedilmenin öfkesiyle diğer tanrılardan intikam ister. Hastalanan Engidu ölüme yenik düşer. Dostuna görkemli törenler hazırlatan Gilgameş kendi ölümlülüğünün de bu şekilde farkına varmıştır. Ölümsüzlüğe ermiş Utnapiştim’e ulaşmak üzere zorlu bir yolculuk yapar. Utnapiştim’den ölümsüzlük otunun yerini öğrenmeyi başarır; ama ele geçirdiği ölümsüzlük otunu, yıkandığı sırada bir yılana kaptırır. Bilgeliğe ulaşmış Gilgameş, kentine geri döner, yazgısından kaçamayacağını anlamıştır artık.
Anday, kendisinin de belirttiği gibi, destanı yeniden yazmaktan çok, destan üzerine şiiri kurmuştur.


1. Güneşe Yakarı

Erken saatların bahçede gezinen güneşi (15)Susmuş ruhun gömüsü, tek kavuştağı ağıtın,(15)Ağaçsız deniz üstündeki yol gösterici, sen,(15)Yön belirten ışık, geleceği söyleyen çanak, (15)Anlat bana Gılgamış’ın başından geçenleri. (15)

O ki, uykusuz bal dolu akik bir sağrak, (13)Lâcivert taşından bir kap, evcil yağ dolu,(13)Saçı sunmuştu sana, ilk ağlayışında, (13)
O ki, üçte bir insan, üçte iki tanrı, (13)Renkli sedire uzandı artık, yatacak. (13)

Yüce kıral Gılgamış, Uruk’un baş duvarcısı, (15)Bilge tanrıça Ninsun’un oğlu, hangi esinle (15)Aradı ölümsüzlüğü ağzında ırmakların, (15)
Sen, dağı ovaya yıkan, geçmişteki gelecek, (15)Anlat bana onun ikinci kez ağlayışını. (15)

Yiğitler de, erenler de Ay’a benzerler, (13)Gittikçe büyür, ışır, solup gider sonra (13)Sürülerle yıldız geçer omuz başından (13)
Her şeyi bilendi o, gizleri görürdü, (13)
Yüreğin sesi tohumsuz yağmura döner. (13)

Ekip biçme, sıcak soğuk bitmez durdukça dünya,(15)Gece, başını kanadının altına koydu mu, (15)
Susar otların altındaki gizemli çıtırtı, (15)Sağanağa tutulan güçlü dağ arpası titrer, (15)Ölümlü Gılgamış’ın dönüşünü anlat bana. (15)

Ve tufan sonrası neden başladı tüm canlılar, (15)Acı veren yasalar yeniden, onurlu direnç, (15)Neden başladı insanın taşıl kemikten sabrı, (15)Kire bulanmış eski ruhlar verildi yeniden, (15)Oysa kül olan erdemin ödülü kalmalıydı. (15)

NOT: Şiirde mısraların yanında yer alan parantez içindeki sayılar, o mısraın hece ölçüsünü belirtmektedir.


Güneşe Yakarı, destanın girizgâhını oluşturur. Güneş tanrısı Şamaş’tan Gılgamış’ın başından geçenleri anlatması istenir. İlk ağlayışı (can dostu Engidu’nun ölümü; ölüm olgusunun ayırdına varış), ikinci ağlayışı (ölümsüzlük otunu yitirişi; kendinin de ölüme yazgılı olduğunu fark ediş) ve bilgeliğe ermiş olarak geri dönüşü merak edilir.
Yapı unsurları olarak birinci bölümde şunları görürüz:
àBeher şiir birimi mısra sayısı: 5
Şiir birimi adedi: 6
Son şiir birimi italik
à15’lik ve 13’lük hece ölçüsü kullanımı. Her şiir biriminin hece ölçüsü homojendir. 15-15-15-15-15 / 13-13-13-13-13 / 15-15-15-15-15 / vs. şeklinde sürer. Bu hece ölçülerini birim başına sadeleştirecek olursak, Güneşe Yakarı bölümünün yapısında 15 / 13 / 15 / 13 / 15 şeklinde akan bir düzen söz konusudur. İlk üç bölümün (Güneşe Yakarı, Uygar ile Yabanıl, Orman ile Düzen) sonunda yer alan ve hece ölçüsü hepsinde aynı (15) olan italik şiir birimlerinin bu düzeni bozduğu düşünülebilir (italik birimler katıldığında bu bölümün hece düzeni 15 / 13 / 15 / 13 / 15 / 15 olur ki, arka arkaya gelen iki 15’lik hece birimi düzeni bozmaktadır); ancak içerik bakımından ele alındığında görülecektir ki, italik şiir birimleri, bölümde anlatılanı devam ettirmekten ziyade, anlatılanlar üzerine kurgulanmış, onların bir yorumu sayılabilecek özerk birimlerdir. Bu bağlamda, sözü edilen yapı düzleminde italik şiir birimlerini dışarıda tutunca anlamın bozulmadığı, aksine, süregiden yaşam düzenini yapı bağlamındaki ifadesi ile güçlendiği görülür. Anlam ve yapı arasında koşutluk kuran böylesi bir düzeni varsaymanın devamında gelen ilginç bir boyut, ikinci bölümde ele alınacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder