ÖLÜMSÜZLÜK ARDINDA GILGAMIŞ ÇALIŞMASINA DAİR
Melih Cevdet Anday gibi büyük bir ustanın yapıtını
incelemek, hele bunu yapı unsurlarıyla ilişkilendirerek bir takım sonuçlara
varmak bana haddini bilmezlik gibi geldi. Adına şiir denilen evreni
çözümleyeceğini sanmak elbette ki hayalciliktir. Ama bu hayalcilik ve ‘haddini
bilmezlik’tir ki, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış şiirini tanımamı sağlayan bir
dostumun deyişi ile, yapıtın durduğu yerde bana göz kırpmasını sağladı; çünkü
orada kendisi gibi ‘haddini bilmez’ ve hayalci biri olduğunu biliyordu. Şiirin
yapısal unsurlarının içeriği nasıl desteklediğini, hattâ daha da ileri giderek,
kendi başına sayısal bir anlam dizgesine nasıl dönüştüğünü ilk fark ettiğimde
çok heyecanlanmıştım, aynı heyecan varlığını şimdi de sürdürmekte. Öyle ki, şu
anda kendi sözcüklerimden çok, Anday’dan ödünç aldıklarımı kullanıyormuşum gibi
geliyor bana.
Çalışmada, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış şiiri; işlediği
karşıtlıklar, yapı (biçim) özelllikleri, biçim ve içerik arasındaki ilişkiler
bağlamında incelenecektir. Bunların yanısıra, Anday’ın öndeyişte yararlandığını
belirttiği Dante’nin Tanrısal Komedya’sına benzer şekilde, yapının içerdiği
sayısal kodlama da ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.
Çalışmada vardığım sonuçları, bağlayıcılığı olan sonuçlar
olmaktan çok birer düşünme temrini olarak görüyorum. Anlam-yapı ilişkisi
bağlamında akla gelebilecek ve çalışmada ele alınmamış sorular olabilir;
yapının anlama hizmet ettiğine inandığım yorumlar dışındakileri çalışma
kapsamına almayı gereksiz buldum; aksi halde her konuya açıklık getirme
kaygısı, saçmalama riski yaratacaktı.
Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, edebîliğine ve ebedîliğine
inandığım bir yapıt; o yüzden, hataların yapıttan değil, benden kaynaklandığını
peşinen kabul ediyorum.
Gılgamış Destanı Kısa Eylem Akışı
Uruk’un güçlü kıralı Gilgameş, kendinin hiçbir alternatifi
olmadığı için gittikçe zorbalaşır. Halkına eziyet etmeye başlar. Bunun üzerine
halk, tanrılardan, Gilgameş’e denk, ona haddini bildirecek birini yaratmasını
isterler. Bu isteği yerinde bulan tanrılar, Gilgameş’e eşit güçte Engidu’yu
yaratır ve doğaya salarlar. Doğada hayvanlarla birlikte yaşamaya başlayan
Engidu, avcıların tuzaklarını bozmaya başlar. Güçlü yapısı ile Engidu dilden
dile yayılmaya başlar; Gilgameş’e kadar varır ünü. Ormana gönderilen orospu ile
birlikte olan Engidu doğadan kopmaya başlar; ondan uygarlığın gereklerini
öğrenir ve Gilgameş’le dövüşmeye, Uruk’a gider. Gilgameş’le yenişemezlerse de
aralarında sağlam bir dostluk kurulur. Gilgameş’in gerçekleştirmek istediği büyük
bir düşü vardır, düzenin koruyucularından tanrı Humbaba’yı öldürmek. Bunu
yapmalarında tanrıça İştar onlara yardımcı olur ve Humbaba’yı öldürürler.
Gilgameş’e aşık olan İştar, aşağılanarak reddedilmenin öfkesiyle diğer
tanrılardan intikam ister. Hastalanan Engidu ölüme yenik düşer. Dostuna
görkemli törenler hazırlatan Gilgameş kendi ölümlülüğünün de bu şekilde farkına
varmıştır. Ölümsüzlüğe ermiş Utnapiştim’e ulaşmak üzere zorlu bir yolculuk
yapar. Utnapiştim’den ölümsüzlük otunun yerini öğrenmeyi başarır; ama ele
geçirdiği ölümsüzlük otunu, yıkandığı sırada bir yılana kaptırır. Bilgeliğe
ulaşmış Gilgameş, kentine geri döner, yazgısından kaçamayacağını anlamıştır
artık.
Anday, kendisinin de belirttiği gibi, destanı yeniden
yazmaktan çok, destan üzerine şiiri kurmuştur.
1. Güneşe Yakarı
Erken saatların bahçede gezinen güneşi (15)Susmuş ruhun
gömüsü, tek kavuştağı ağıtın,(15)Ağaçsız deniz üstündeki yol gösterici, sen,(15)Yön
belirten ışık, geleceği söyleyen çanak, (15)Anlat bana Gılgamış’ın başından
geçenleri. (15)
O ki, uykusuz bal dolu akik bir sağrak, (13)Lâcivert
taşından bir kap, evcil yağ dolu,(13)Saçı sunmuştu sana, ilk ağlayışında, (13)
O ki, üçte bir insan, üçte iki tanrı, (13)Renkli sedire
uzandı artık, yatacak. (13)
Yüce kıral Gılgamış, Uruk’un baş duvarcısı, (15)Bilge
tanrıça Ninsun’un oğlu, hangi esinle (15)Aradı ölümsüzlüğü ağzında ırmakların,
(15)
Sen, dağı ovaya yıkan, geçmişteki gelecek, (15)Anlat bana onun
ikinci kez ağlayışını. (15)
Yiğitler de, erenler de Ay’a benzerler, (13)Gittikçe büyür,
ışır, solup gider sonra (13)Sürülerle yıldız geçer omuz başından (13)
Her şeyi bilendi o, gizleri görürdü, (13)
Yüreğin sesi tohumsuz yağmura döner. (13)
Ekip biçme, sıcak soğuk bitmez durdukça dünya,(15)Gece,
başını kanadının altına koydu mu, (15)
Susar otların altındaki gizemli çıtırtı, (15)Sağanağa
tutulan güçlü dağ arpası titrer, (15)Ölümlü Gılgamış’ın dönüşünü anlat bana.
(15)
Ve tufan sonrası neden başladı tüm canlılar, (15)Acı veren
yasalar yeniden, onurlu direnç, (15)Neden başladı insanın taşıl kemikten sabrı,
(15)Kire bulanmış eski ruhlar verildi yeniden, (15)Oysa kül olan erdemin ödülü
kalmalıydı. (15)
NOT: Şiirde mısraların yanında yer alan parantez içindeki
sayılar, o mısraın hece ölçüsünü belirtmektedir.
Güneşe Yakarı, destanın girizgâhını oluşturur. Güneş tanrısı
Şamaş’tan Gılgamış’ın başından geçenleri anlatması istenir. İlk ağlayışı (can
dostu Engidu’nun ölümü; ölüm olgusunun ayırdına varış), ikinci ağlayışı
(ölümsüzlük otunu yitirişi; kendinin de ölüme yazgılı olduğunu fark ediş) ve
bilgeliğe ermiş olarak geri dönüşü merak edilir.
Yapı unsurları olarak birinci bölümde şunları görürüz:
àBeher şiir birimi mısra sayısı: 5
Şiir birimi adedi: 6
Son şiir birimi italik
à15’lik ve 13’lük hece ölçüsü kullanımı. Her şiir biriminin
hece ölçüsü homojendir. 15-15-15-15-15 / 13-13-13-13-13 / 15-15-15-15-15 / vs.
şeklinde sürer. Bu hece ölçülerini birim başına sadeleştirecek olursak, Güneşe
Yakarı bölümünün yapısında 15 / 13 / 15 / 13 / 15 şeklinde akan bir düzen söz
konusudur. İlk üç bölümün (Güneşe Yakarı, Uygar ile Yabanıl, Orman ile Düzen)
sonunda yer alan ve hece ölçüsü hepsinde aynı (15) olan italik şiir
birimlerinin bu düzeni bozduğu düşünülebilir (italik birimler katıldığında bu
bölümün hece düzeni 15 / 13 / 15 / 13 / 15 / 15 olur ki, arka arkaya gelen iki
15’lik hece birimi düzeni bozmaktadır); ancak içerik bakımından ele alındığında
görülecektir ki, italik şiir birimleri, bölümde anlatılanı devam ettirmekten
ziyade, anlatılanlar üzerine kurgulanmış, onların bir yorumu sayılabilecek
özerk birimlerdir. Bu bağlamda, sözü edilen yapı düzleminde italik şiir
birimlerini dışarıda tutunca anlamın bozulmadığı, aksine, süregiden yaşam
düzenini yapı bağlamındaki ifadesi ile güçlendiği görülür. Anlam ve yapı
arasında koşutluk kuran böylesi bir düzeni varsaymanın devamında gelen ilginç
bir boyut, ikinci bölümde ele alınacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder