8 Mayıs 2014 Perşembe

Olağan-Üstü Akşamlar

Olağan-Üstü Akşamlar
Yitik bir sevdanın ardından hüzünlü şarkısını çalar,
Buğulanmış bir güz mevsiminde
Sisli bir Doğu Akşamında radyolar.

Geceleri bir başkadır seni düşünmek,
Sensizliklerde şehrimin,
Karanlık çöker şakaklarıma, çırılçıplak bir aydınlıkta,
Uzak köylerin çoban ateşleri görünür ufuklarda,
Bakar bakar ısınırım,
Seni düşündükçe üşüyorum çünkü
Dağ eteklerinde avuntulara dönüşür
Gözlerinin sıcak demi,

Nafile bir umut mahmurluğunda kürek çekerim şafaklara,
Yastığım yorganım kâr etmez düşlerimi beslemeye
Kaç bin yıl oldu toplamıyorum onları,
onlar beni,
biz bizi....

Sırrına eriyorum sabahların gizemli demlerinde,
Şafaklarda, kaç bin kez güneşi doğurduk çocuk yüzlerde,
Çocukça düşleri savurduk rüzgarlara
Rüzgarlar savurdu yüzümüze,
bayram sabahlarının taze demini.....

Ve kaybolduk o demlerde,
dirildik binlerce kez derin hazların doruklarında...!
Başı dik karşıladık idam sehpasında,
göz yaşlarımızla besledik düşlerimizi....
Düşlerimiz onurla karşıladı canın canda yanışını.....
Yarınlara bıraktıklarımızın dünlere savrulan zamanları yaşadık.....


Bir Doğu Akşamında, sessiz bir çığlık yükselir arşa,
Arş sarsılır, göçmen kuşlar uçuşur geri dönüşlerde,
Sana hiç bahsetmedim akşamlarımızdan.....

Evlere çekilen ürkek ve donuk yüzlerde ben vardım
çünkü,
Bikes yüreklerin özlemi içlerine çekilişinde sen yoktun
çünkü,
Olağan doğmadım,
olağan yaşamadım çünkü.....
Olağan anılarım olmadı,
olağan aşklarım hep zindanla bitti.....
Olağan şarkılarımı çalamadım,
olağan ezgilerim yanıktı çünkü.

Kaç bin fidan tanıdım olağan ölümleri yaşamayan.....
Ve kaç bin yüz tanıdım hiç olağan gülemeyen......
Çocukluğumda olağan oyuncaklarımı hep saklardım,
Gençliğimde ise olağan ve de sevda yüklü kitaplarımı,
Ben olağan duygunun anlamını bilmiyorum.....
Senin gibi sevemiyorum, yeniden öğret bana
Sevmenin olağan boyutunu.

Hiç olağan sevişmelerim olmadı, bunu da öğret bana,
Dudaklardaki özgürce, kaygısızca öpüşleri.....
Güneşler, olağan doğmadı benim doğumlarımda.
Uzatmalardayım, kaç asır oldu,
Sancılarım da, acılarım da, sevinçlerim de olağan değildi.

Doğu Akşamlarını anlatamadım sana olağan bir hisle,
Çünkü sen farklı bir gezegenin benden öte
yaşamındaydın
Yaşamın da olduğunca olağancaydı benden öte,
üstten öte yaşamlar.

Sevgim çocukluğumda, sevgisizliğim de zindanda
bırakılmıştı çünkü
Ne sevgiyi ne de sevgisizliği,
senin gibi olağan yaşamadım.
Ya benden bin yıl önceydi,
ya da benden bir gün sonraydı hep.
Beden dansını bilmem,
ellerin dansını bilirim nasırlı akışlarda.

Ondan diyorum Doğu Akşamlarını anlatmadım sana,
Nasıl anlatılır?
Onu da olağan bilmiyorum,
Ya seni ürkütürüm,
ya da senden ürkerim.
Dedim ya, bilinmeyende bilineni yaşamadım olağan.



Hadi! Sen anlat bana olağan akşamlarını,
olağan sevgilerini,
olağan sevdalarını,
olağan anılarını anlat...
Olağan rüzgarların papatyalara nasıl renk verdiğini anlat...

Ben, poyrazların uçurum çiçeklerine nasıl renk verdiğini bilirim.

Hadi! Anlat bana olağan sevişmelerin beden dansını,
Dudaklarım varsın hazzına
geçsin çatlaklığı bin yılların acısında…

Hadi! Anlat bana şehrini,
Şehrindeki evlerde yanan milyarlarca olağan ışıkları,
Benim şehrimde ışıklar olağan yanmaz,
dışıdır aydınlıklarım!
Hadi! Anlat şehrindeki özgürce parlayan yıldızları.....
Nasıl görünürler oradan, onu da bilmiyorum.
Benim şehrimde baktığım yıldızlar hiç olağan kaymadı
çünkü…
Anlat hadi, bekletme beni, olağanlaştır beni kendinde
Benim seni olağan sevmemi bekleme,
Mülteci bir bakışın derinliğidir yalın sevmelerim,
Ya beni yeniden yarat,
ya da kal olağanlığınla..

Olağanlığı iki şeyde yaşadım gülüm,
Allah’ına kadar yürek dansım
ve çırılçıplak işkencelerim olağandı hep...

Hadi! Anlat bana umudun ikilemsiz profilini
özgürlüğün çocukça düşünü,
Barışın koyu rengini
Sevdanın melankolik boyutunu,
Şarkıların yasaksız ahengini,
Şiirlerin sessiz çığlığını hadi anlat bana.....
Ya anlat,
ya da beni bana bırak,
olağanlaştıramadıklarımla kalayım…..
Ya da git,
belki başka bir zaman paranoyasında bulurum seni.
Olağanlığımla ve tüm çıplaklığıyla kucaklarım gözlerini
alev alev
Ama şimdi ya öğret,
ya da git sonsuzluklar ülkesine….

Sisli bir Doğu Akşamında radyo frekanslarından
Tropikal iklimlerin ılıman seyrinde,
Akdeniz’e, Ege’ye dönük olağan, şarkılar yankılanır.....
Ürkek yüzlerde,
çocuk kalabalıklarında
ve de kurulan yer sofralarında
Umudun paylaşıldığı,
bir kulağın da dışarıya kilitlendiği,
Yüreklerin sus-pusluğuna pusuların kurulduğu evlerde…..
 
Dündar Sansur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder