ATLI AĞAÇ VE KADIN
Doç. Dr. Engin BEKSAÇ |
“ ... En iyi, dürüst şey, dürüst Ardvi Sura
Anahita,
sana saygılar olsun.
Hürmüz’ün yarattığı doğru şey, güzel ağaç,
Sana saygılar olsun.
Ölümsüz, parlak, hızlı atlı Güneş’e
kurban veririz.
Ölümsüz, parlak, hızlı atlı Güneşe
ulaşırız.”
Güneş Duası, 19, Horda Avesta.
“... Kalk ! Ölümden yaşamı ayıran
loş direğe onu bağla.
Kalk ! evreni temsil eden
Bu hayvanı
iyi bağla.”
Markandeya Purana, 91 : 32
Geçmişin izleri içinde semboller
gerçekleriyle zaman içinde birer taşıyıcı olarak kendi mesajlarını görünmeyen
aleme olduğu kadar zaman ötesine de taşırlar. Değişik ortamlarda semboller
kendi ana fikirlerini kaybetmeseler de değişik yorumlarla değişik biçimlerde
algılanabilir ve etkin kılınabilirler. Ama gerçek olan algılama ve
ifade etme tarzı, bu semboller ve sembollerin oluşturduğu karmaşık
söylemlerin taşıdığı değerleri ortaya koyabilmek için onların
yaratıldığı ortam veya ortamları en iyi biçimde kavrayarak sağlanacak olan
yorumlarda kendisini gösterecektir. Avrasya ve Orta Asya Kültür alemi
binlerce yıllık geçmişi içinde bir çok özgün sembol yanında, dışardan gelerek
yeni boyutlar kazanmış sembol dönüşümleri için de önemli bir merkez olmuştur.
Doğuyla batının, kuzeyle güneyin düşünce biçimlerinin kaynaştığı ve özgün
değişimler ve dönüşümler kazandığı bu topraklarda geniş alanlara
yayılan bazı temel fikirler ve semboller etnik yapılaşmaları aşan bir biçimde
kendisini hissettirmiş ve ortak ifade biçimlerine dönüşmüştür. Bu durumun en
güzel ifadesini bulduğu söylemlerden biri, kadın betimlemesiyle dışa
vurulan ve Tanrıça kimliğine bürünmüş olan kadın sembolü ile, bir atlı
savaşçı görüntüsünde ifadesini bulan Tanrı ve ağaç sembollerinin oluşturduğu
bütünleşmede kendisini göstermektedir. Bu üç sembolün her biri de bağımsız
birimler olarak evrensel bir boyutta talep ve kabul görmüş semboller
olarak kuşaklar boyu varlığını sürdürmüş ve sürdürmekte olan tinsel ve
materyal sembollerine dönüşmüştür. Çok yaygın olarak kullanılmış ve
kullanılmakta olan pek çok sembolle de ilişkili olan bu bireysel
parçaların gerçeğini en güzel ortaya koyan ve açıklamalar getirmeye
imkan tanıyan üçlü oluşumlar da Avrasya ve Orta Asya Dünyası’nda hoşlanılan
ve talep gören sahnelerde ortaya konulmuştur. Bu noktada Türk ve diğer
Ural Altay toplumları ile Hint Avrupa topluluklarının kültürel bellekleri ve
simgesel evrenleri için de önem taşıyan bir nitelikte değerlendirilmeye
çalışılacak olan Pazırık Kurgan 5 buluntuları içinde önemli bir yer
tutan ve bahsi geçen kurgan içinde yer alan 6,50 x
Son dendrokronolojik, karbon 14
ve diğer tarihleme teknikleriyle (1)
M.Ö. 260-250 arasına tarihlenen Pazırık Kurgan 5 zengin tekstil
ve diğer buluntularıyla ünlü bir mezardır. Mezarda yer alan buluntular
arasında ünlü Pazırık Halısı da yer almaktadır. Keçe üzerinde yer alan sahne
ile ünlü Pazırık halısı üzerinde yer alan görünümler arasında da ikonografik
bir ilinti ve ikonolojik bir bütünleşme olduğu aşikar biçimde fark
edilmektedir. Bu sahne Orta Asya kadar tüm Avrasya kültür dünyası
içinde önemli bir yayılım ve ortaklaşma gösteren bir bütünleşme ve evrensel
inanç sisteminin en güzel ifadesini bulduğu yansımalardan biri olarak, Türk
ve diğer Avrasya toplulukları için çok önemli bir açılım ve derin ifade
biçimi oluşturmaktadır. Çok geniş bir alan içinde geçerlik kazanmış bir ana
söylemin görsel ifadesi olan sahne çoğunlukla tekil olarak görüntülenen
veya gösterilen ana sembolik öğeleriyle az rastlanan bir görsel yansılam
sergilemektedir. Bu nedenle Türk ve Avrasya kültür konteksti içinde halen
işlevini koruyan ve inanç sistemlerinde etkisini hissettiren sembolik bir
dilin ve derin anlamların ve derin işlevlerin ana çıkış noktası için de
önemli bir niteliğe haiz olduğunu hissettirmektedir.
Sahne alt ve üstten Stepler Dünyası
‘nda metal ,kemik ve keramik objeler üzerinde sıklıkla rastlanan ve
lotüs-palmet karışımı bitkisel süslemelerden oluşan birer şeritle sınırlanmış
olup, bu şerit içinde yer alan süslemelerde fark edildiği kadarıyla belirli
bir bitkisel sembolizmin uzantıları olarak ele alındıkları izlenimini
vermektedir. Ana sahneyi oluşturan kısım uzun elbisesiyle, başında
sivri üçgen uçlarla çıkıntılar yapan ve fark edildiği kadarıyla sekizgen bir
taç teşkil eden bir alt kısım üzerine yukarı doğru daralan bir yüksek başlık
ile yanlarından ve arkasından sarkan örtüsüyle sarılmış yüksek bir başlık
taşıyan oturur vaziyette gösterilmiş bir kadın ve ona doğru ilerlemekte olan
, pelerini rüzgarla savrulan bir süvariden oluşmuştur. Bu noktada, kadının
eliyle tuttuğu uzun ağaç dalı tasviri ile atlının özenle betimlenmiş
yayınında içinde yer aldığı sadağı ilgi çekmektedir. Eserin yaratıldığı
ortamın tam bir yansıması olan sahne biniciliğin ve atlı yaşam biçiminin
temel teşkil ettiği bu dünyanın gerçekçi bir yansıması gibi görünse de
esasında, kadının giyimi ile hemen teşhis edildiği gibi farklı
çağrışımlar yapmakta ve olağan gündelik yaşam sahnelerini aşan bir konunun
yansıması olduğunu hemen hissettirmektedir. Çok fazla rastlanmasa da bazı
benzer temalar ve sahneler yoluyla bu sahnenin ikonografik gerçeği,
işlevi ve oluşumu açıklık kazanmakta ve mitolojik, dini ve kültürel verilerle
desteklenerek de anlam boyutu ve ikonolojik gerçekliği geçerlik
kazanmaktadır. Aynı zamanda , bir söylem bütünlüğü oluşturan bu sahne ve
yakın benzerleri aracılığıyla burada yer alan ve sıklıkla tek başlarına
kullanılan görsel öğelerin tekil işlev ve içerikleri kadar içlerinde
yer aldıkları ifade gruplarına da ikonolojik bir katkı ve anlamını açıklama
olanağı sağlanmış olmakta ve bu önemli kültürel oluşum ve inanç
öğesinin kültürel kimliği ve işlevi ortaya konabilmiş olmaktadır.
Bu sahneye en yakın görünümü ihtiva eden ve
aynı zaman süreçleri ve kültürel ortamlara bağlanan eser olarak hemen
akla gelen obje bir rhyton oluşturmak için repousse tekniğiyle
yapılmış ve MÖ 4. Yüzyıl sonu ve 3. Yüzyıl başlarına tarihli altın bir levha
üzerinde yer almaktadır. Kuban Bölgesi, Anapa çevresinde Merdahana Köyü
yakınlarındaki bir Kurganda 1878 de ele geçmiş olan bu buluntu üzerinde bahsi
geçen keçe üzerindeki sahnenin çok yakın bir benzeri yer almaktadır. Dokuma
ve metal teknikleri kadar, bölgesel ifade biçimlerinden kaynaklanan bazı
ifade biçimi farklılıkları yanında sahne içinde yer alan bazı ilave
öğeleri hemen teşhis etmek mümkünse de bunların her iki sahnenin temelini
oluşturan oturan kadın, ağaç ve atlı yanında sadece niteleyici
öğeler olduğu anlaşılmaktadır. Bu niteleyici öğelerin özellikle metal objenin
bulunduğu Step Dünyası’nın Batı kesimi kadar Doğu kesimi için de önemli bir
çıkış noktası olduğu ve özellikle de bağıntılı bir çok sahneye bağlandığı
gözlenmektedir. Üç ana öğeye katılan ilginç objelerden biri tahtta oturan
kadının elindeki yuvarlak gövdeli kap ile atlının elinde görülen içki
kabıdır. Bu öğeler aynı zamanda sahnenin ana temelini oluşturan görsel
öğelerle birlikte bütün Demir Çağı ve Büyük Göçler Devri Kültür alemi ve
inanç sistemleri içinde öneme haiz ikonografik elemanlar olarak kendisini de
göstermektedir. Hatta , altın kabartma üzerinde görülen bu kaplar
arkeolojik çalışmalarla bir çok gömüde bulunmuş olan benzer kaplarla
mezarlarda gerçekten varlığı kanıtlanmış objeler olarak karşımıza çıkmakta
olup, bu objelerin kullanımı Ortaçağ içlerinde İslam ve Hıristiyan çevreler
kadar diğer kültür bölgelerinde de karşımıza çıkan bir inançlar dizgesinin
parçasıdır.
Aynı zamanda her iki sahnede yer alan
objeler içindeki önemli bir fark kadının oturduğu objelerde de
belirlenmektedir. Batı Stepler ortamına bağlanan altın kabartmada kadın
açıkça bir tahtta oturur vaziyette gösterilirken, Pazırık keçesi üzerinde
kadının oturduğu taht, Göçerler’in dünyasına ve Doğu Asya Kültür ortamına
daha uygun düşen, fakat işlev olarak diğer tahta eş değer bir nitelik taşıyan
bir biçimdedir. Ayrıca keçe üzerinde kadının eliyle tuttuğu ağaçla eş değerli
dal geriye alınmıştır. Altın objede tekniğin olanakları doğrultusunda kadının
giysisi daha açıkça teşhis edilmektedir. Yanlara sarkan örtüleriyle yüksek
bir başlığa sarılmış baş örtüsü ve uzun ve geniş bir harmani altındaki bol ve
uzun iç giysisi ile ihtişamlı bir görüntü veren ve tahtta oturan kadının
Demir Çağı dünyası içinde tüm Akdeniz, Avrupa ve Avrasya dünyasında aynı
özellikleri gösteren çok sayıdaki betimlemesi, onun sıradan bir kadından çok
bir tanrıça veya bu tanrıçanın kültüne adanmış bir rahibe olabileceğini akla
getirmekte olup, eski kayıtların ışığında kimliği teşhis edilebilen Tanrıça
betimlemesiyle özdeştiği görülmektedir. Bu iki objede karşımıza çıkan
şekliyle bu tanrıçanın hemen hemen aynı giysiler içinde çok geniş bir coğrafya
ve zaman dilimi içinde ortak bir şekilde algılandığı ve betimlendiği
görülmektedir.Her iki sahnede de atlı, ağaçla ilişkili üstün konumunu
belgeleyen bir tarzda oturan kadına doğru ilerlerken gösterilmiş ve bu
noktada geniş bir kültler ve ritualler dünyasına açılan kaplar ve bu kaplarla
ilişkili ayin ve törenlerde ana anlam bütünlüğüne dahil edilmiştir.
Bu noktada dikkat çekici diğer
objeler de yine altından yapılmış kabartma aplikler olarak karşımıza
çıkmaktadır. MÖ 4. Yüzyıl sonlarına tarihlenmesi gereken bu objeler
Dnieper Bölgesi’nde bulunan Çertomlyk Kurganında bulunmuş olan çeşitli
objeler arasında yer alan yirmi objelik bir grup aplik içinde yer
almaktadır. İki değişik betimlemeyle ele aldığımız temanın çeşitlemesi
olan bu sahnelerden ilkinde elinde saplı yuvarlak ayna tutan ve oturur
vaziyetteki bütün özellikleriyle Tanrıça kimliği teşhis edilen kadın
karşısında boynuz bir ritondan içki içen ayakta bir adam yer alırken,
diğerinde Tanrıça cepheden betimlenirken adam yine sağ tarafta durmakta fakat,
Tanrıça ’nın yakın ilişkide olduğu ağaç yerine bir altar geçmiş
bulunmaktadır. İlk sahnenin benzerlerine bazı başka mezar buluntuları
arasında da rastlanmıştır. Klasik Akdeniz Dünyası’nda ve Demir Çağı
Avrupa Dünyası’nda da önemli bir yer tutan ‘ Atlı ‘ kültleriyle yakın bir
paralelite ve hatta yakın bir ilişki gösteren altar ve ağaç Klasik Akdeniz
dünyası kadar, bu ortamla ilintili Kırım ve Karadeniz kıyısındaki kolonilerde
de karşımıza çıkan mezarlar ve sunaklarla ilintili steller üzerinde de
karşımıza çıkmaktadır.
Step Dünyasına ait başka bir
altın obje bu noktada ilginç bir açılım yapmaktadır. Bu obje altın bir
kemer tokası olup, Petro Koleksiyonu’ nda bulunan tanınmış bir
objedir. Bu obje üzerindeki sahne de genellikle olağan gündelik bir
sahne olarak algılanmışsa da genel özellikleri itibariyle ele aldığımız ana
sahneye bağlantısına işaret eder gibi görülen temel öğeleriyle dikkat
çekmektedir. Oturan geniş ve yüksek başlığıyla dikkat çeken kadın
ve onunla ilişkili gibi duran ağaç ve Pazırık keçesi üzerinde görülen atlının
giysileriyle uyum içende olan ve kadının dizlerinde uyuyan süvari ile
birlikte keçeyle ortak bir başka öğe olan yay ve okları görülen
sadak ağaçta asılı durmaktadır. Burada görülen tek farklı öğe binicisi
olmayan atları tutan seyis veya uyuyan atlının yoldaşı olan erkek
figürüdür.Bu niteliğiyle buradaki sahnede de karşımıza çıkan tema
ele aldığımız ana sahnenin uzantısı olarak yorumlanabilecek bir nitelik
göstermektedir.
Bu noktada, Kuban Bölgesi, Karagodoş
Kurganı ’nda bulunan ve MÖ 4. Yüzyılın ikinci yarısına tarihlene
altın kabartma başlık takısı üzerindeki sahne ilgi çekici bir nitelik
taşımaktadır. Burada ele alınan sahnelerdeki tipik giysilere sahip
tanrıça iki kadınla birlikte, bu iki figür arasında otururken
gösterilmiş olup, sağda ona doğru giden ve elinde rhyton tutan bir adamın
bulunması daha önceki sahnelerin açılımı olarak belirlenirken, sahnede
iki atlı bir arabanın yer alması hayli ilginç bir özellik taşımaktadır.
Ayrıca sahnede bir başka figürle birlikte araba ve ana sahne arasında iki
föniksin yer alması çok dikkat çekicidir.Bu noktada arabanın varlığı
ile Pazırık Kurgan 5 keçesi üzerindeki elinde ağaç dalı tutan Tanrıçayı
bir birine bağlayan ilginç bir örnek Avrasya Kültür Dünyası’nın bir başka
köşesinden gelmektedir. MÖ 4. Yüzyıla tarihlenen ve Bulgaristan’da
Rogozen Hazinesi buluntuları içinde yer alan gümüş bir içki kabı üzerindeki
betimleme ilginçtir. Bu kültürün Step Dünyası ile yakın bağlarını gösterdiği
kadar, Tanrıça Kültleri için de önemli bir açıklama teşkil etmektedir. Gümüş
kabın gövdesine kabartma olarak yapılmış sahnede bir tarafta dört kanatlı
atın çektiği bir ara içinde arabacı ve tahtta oturan tanrıça elinde uzun bir
ağaç dalı tutarken gösterilmiştir. Diğer taraftaki dört kanatlı atın çektiği
arabada ise arabacı ve tahtta oturan ve elinde yay tutan bir figür yer
almaktadır. Bu elinde yay tutan figür Trak Sanatı’nda sıklıkla betimlenen ve
yaban hayvanlarıyla ilintili bir Tanrıça tasviriyle bağıntılı olup, ilginç
bir örneğinin Finlandiya’da tespit edildiği çok erken kaya tasvirleriyle
başlayan bir Tanrıça tasvirinin uzantısıdır. Bu tanrıçanın geyikler ve yaban
yaşamı kadar, bazı ayinlerle bağıntısı bellidir. Rogozen Hazinesi buluntuları
içinde yer alan başka gümüş bir kapta da bir av sahnesiyle bağıntılı olan
atlı tasvirinin yer alması ilginç olup, Trak Sanatı’nda yaygın olarak
kullanılan av ve ‘ Trak Atlısı ‘ olarak bilinen sahnelerin bazı İber ve
Anadolu buluntuları tanıklığında bu yaygın kült kapsamında kaldığını gözler
önüne sermektedir.(2)
Karagodoş buluntusu içinde yer
alan hakim kadın görünümlü Tanrıça ve yanında yer alan iki kadın ve diğer
öğeler, bazı değişikliklere rağmen, benzer bir çağrışım yapan önemli bir
Göktürk Dönemi eseri olarak karşımıza çıkan Kudırga Kayası örneğini
akla getirmektedir. Bir gömü bölgesiyle ilişkisi bilinen bu kaya betimlemesi
üzerinde de Pazırık Kurgan 5 keçesi üzerindeki Tanrıça ’nın sivri üçgen
uçlu tacını hatırlatan tacı ve giysileriyle görkemli bir nitelik taşıyan
Tanrıça olması muhtemel kadın ve maiyeti karşısında eğilen atlarından inmiş
biniciler tasvir edilmiştir. Atların maskeli olması da ilginçtir. Bu
sahnede üstte görülen bıyıklı erkek yüzü , farklı da olsa ana sahnenin
bıyıklı erkek temsilcisinin değişik bir yansıması olması ihtimalini akla
getirmektedir.
Genel açılım içinde ele alınan
sahnelerin hepsinde yer alan bazı objelerin toplandığı ve hatta Tanrıça ve
içki temasının önemli bir bütünleşme gösterdiği ilginç bir sahne, Ukrayna’da Sakhnivka
Köyü yakınlarındaki Kurgan-2’de bir kadın gömüsüyle bağıntılı olarak
bulunmuş altın bir taç üzerinde karşımıza çıkmaktadır. İster bir cenaze
ayini, isterse bir yaşam ve kutsanma ve baht bulmaya şükran ayini olsun
bu sahne gerçekten bütün ele alınan alt sahnelerin bağlandığı önemli bir ana
sahne olarak karşımıza çıkmaktadır. Esasında bu çok eklemli sahneler
bütünleşmesinde merkezi oluşturan Tanrıça tahtta oturmakta ve bir elinde
saplı yuvarlak ayna ve diğerinde de Merdahana Köyü yakınlarındaki kurganda
bulunan altın rhyton parçası üzerindeki Tanrıça betimlemesinde Tanrıçanın
elindekine benzer yuvarlak bir kap tutmaktadır. Karşısında diz çökmüş ve ok
dolu sadağı özenle belirtilmiş elinde tuttuğu rhyton teşhis edilen savaşçı
diğer sahnelere bağlanırken, bu figürün ardında yer alan lir benzeri bir
müzik aleti çalan adam farklı bir açılım göstermektedir. Bu müzisyen
arkasında görülen boynuz kadehe içki koyma sahnesi ve yuvarlak kapların
görüldüğü masa ile içki içen adamın elindeki yuvarlak kap ilginçtir.
Diğer taraftan tanrıçanın arkasında duran, Kudırga’daki sahnede yer alan
Tanrıça’nın yanındaki figürün konumunu hatırlatan ve elinde bir bereket
boynuzu tutan muhtemelen kadın figürü arkasında yer alan İskit ve Bozkır
dünyasının yaygın teması tek kaptan içki içen ve birinin sadağı teşhis edilebilen
iki figür ile betimlenen ant içme ve Kan Kardeşliği temasını işleyen gurup
ile birlikte bu kısmın en uç kısmını temsil eden bir adamın başının
kesilmesi, kurban teması olarak Stepler Dünyası’nda çok sık rastlanan
bir çok ikonografik oluşumun ve görsel temanın da ana çıkış
noktasını belgelemektedir.
Burada ele aldığımız atlı,
ağaç ve kadın teması ve buna bağlı temalar esasında Orta Asya Kültür
ortamı için daha erken süreçlere ait olduğunu gösteren örneklerle de temsil
edilmektedir. Özellikle MÖ 1900lere tarihlenen Gonur Tepe buluntuları
arasında yer alan bir mühür üzerinde atlı, ağaç ve kadın
karşımıza çıkmaktadır.(3)
Buradaki kadın figürünün bir eliyle ağacı tutarken betimlenmesi de ilgi
çekicidir. Bu noktada ana bütünleşmeleri belirlenen ana sahne içinde yer alan
öğelerin teker teker açılımlarını da ikonografik olarak belirlemekte yayar
vardır. Bu noktada bu sahneler içinde önemli bir yer oluşturan
Tanrıça’nın erken betimlemeleri arasında yine Gonur Tepe ’den bir
örnek dikkat çekmektedir. (4)
Bu mühür üzerinde Tanrıça oturur vaziyette gösterilmiş olup elinde yuvarlak
bir kap tutmaktadır. Buna benzer bir tema MÖ 4. Yüzyıl sonları ve
3. Yüzyıl başlarına tarihlenen Ukrayna’da Velikaya Znamenka
Kurgan buluntuları içinde yer alan bir çift küpe üzerinde karşımıza
çıkmaktadır . Bu altın küpeler üzerinde Tanrıça yüksek başlığı ve uzun
giysisi ve harmanisiyle tahtta otururken betimlenmiştir. Bu tahta
oturma sahnesi, özellikle Merdahana köyü yakınlarında bulunan rhyton
buluntusundakine benzer bir şekilde kurgulanmıştır. Fakat ilginç bir durum
olarak Tanrıça küpelerden birinde yuvarlak kap tutarken, diğerinde farklı bir
obje tutarken betimlenmiştir. Bu durum özellikle Bronz Çağı ve Demir Çağı
Anadolu Uygarlıkları tarafından yaratılmış bazı Tanrıça tasvirlerini
hatırlatan bir durum arz etmektedir. Bu ikonografik temanın Anadolu ve Yakın
Doğu kadar Balkanlar ve tüm Akdeniz ve Avrupa’nın Demir Çağı Dünyası’nda da
etkin olduğunu gösteren örnekler hemen akla gelmektedir.
Bu noktada, Tanrıça ve ağaç bağlamı
kadar geyikler, kartal ve dağ keçisi açılımını gösteren ilginç bir obje 1864
te Rostov Bölgesi’nde Koklaç Kurganında bulunan ve Novoçerkessk
Taçı olarak bilinen ilginç bir Sarmat objesinde karşımıza
çıkmaktadır. Kozalak biçimi küçük takıların sarkıtlar oluşturduğu tacın
ortasında ametistten yapılmış başında taç bulunan küçük bir kadın büstü ile
yanlarda yarı kıymetli taşlardan kakmalar ve sağlı sollu ana taç gövdesine
lehimlenmiş birer kartal yer almaktadır. Tacın üs kısmındaysa yaprakları
özenle belirtilmiş iki ağaç ve ortaya gelende iki geyik, yana gelendeyse iki
dağ keçisi görülmektedir. Bu tacın bulunduğu kurgandan gelen objeler arasında
tahtta oturan tanrıçanın tuttuğu tipten yuvarlak altın bir metal kap ile
birlikte bir tahta ait olması muhtemel gümüş parçaların bulunması mezardaki
cesedin bir kadına ait olmasıyla bir bütünlük arz ederek, Tanrıça kültüne
bağlı bir Rahibe veya bir kurban fikrini akla getirmekte ve tacın konumu
ilginç açılımlar yapmaktadır. Özellikle gömüde bulunan yuvarlak metal kabın
benzerlerinin yaygın olarak kadın gömüleri ağırlıklı olmak üzere değişik
mezar buluntularında varlığının tespiti bu objenin görüntüler dışındaki
gerçek törensel varlığını da kanıtlamakta ve bu inanç sistemindeki önemini
belgelemektedir. Ayrıca bu kadın ve ağaç temasının yanında kartalın
devreye girmesi ilgi çekmektedir. Bu taca benzeyen bir gömü ekipmanına
yine Rostov Bölgesinde 1987 de bulunmuş bir kadın gömüsü ihtiva eden Kobiakovo
Kurgan 10 da rastlanmıştır. Bu gömü içinde bulunan kadın iskeletinin baş
kısmında bir deri ile bağlanmış altın ağaç geyik ve kuş tasvirlerine
rastlanırken, cesedin boyun kısmında ilginç yekpare altın gerdanlıkta yer
alan tasvirler ilginç çağrışımlar yapmaktadır. Bir kanatlı pars benzeri
ejdere saldıran hayvan başlı insan gövdeli varlıkların yer aldığı iki
sahnenin ortasında uzun saçlı uzun sakallı bağdaş kurmuş bir adamın yer
alması ilginçtir. En ilgi çekici öğe önünde kılıcı görülen adamın
elindeki yuvarlak metal kaptır. Bu durum, yine Ukrayna’da Nikolaev
Bölgesinde
1974 te bulunmuş olan bir başka kadın
gömüsü ihtiva eden Sokolova Mogila Kurganı buluntuları arasında yer alan
ve cesedin başının yan tarafına yerleştirilmiş bulunan bir gurup buluntu
arasında bir yelpaze ile birlikte bulunmuş metal aynanın sap kısmında
karşımıza çıkmaktadır. Burada da, sakallı bir erkek figürü bağdaş
kurmuş vaziyette elindeki yuvarlak kapla gösterilmiştir. Ayrıca bu mezarda da
benzeri bir kabın bulunması da ayinsel açıdan önemlidir. Aynı zamanda
bu buluntular Ukrayna’dan doğuya kadar bütün Stepler ve çevresinde bulunan
değişik dikili taşlar üzerinde görülen figürlerin ellerinde görülen kapları
ve bu taşların da burada karşılaştığımız kültün parçası olduğu fikrini veren
özellikleri akla getirmektedir. Geç Neolitik süreçlerden başlayarak Ortaçağ
ortalarına kadar Avrupa ve Avrasya’da geçerliğini koruyan bu dikili taşların
cenaze kültleriyle aşikar olan ilişkisi burada ilginç bir durum almaktadır.
Avrupa, Akdeniz ve Anadolu Kültür ortamında değişik adlar alan Trak
Atlısı veya Tuna Atlısı temasıyla birleşen bu sahnelere ayna ve güneş ile
bağıntılı bir öğeyi dahil eden ilginç bazı örnekler Kırım’da bulunmakta ve
benzerlerinin yaygın olduğu fark edilen örnekler olarak dikkat çekmektedir.(5)
Ayrıca bu sakallı adam Step Dünyası’nda tasvirlerine rastlanan ve ilginç bir
örneğine 1991 ve1992 yıllarında yapılan kazılarla ortaya çıkarılan
Dniropetrovska Bölgesi, Ordzhonikidze Kasabası yakınlarındaki Soboleva
Mohyla gömüleri buluntuları arasında yer alan bir sadağa ait altın
apliklerde rastlanmaktadır. Dallar ve çiçeklerden oluşmuş bitkisel
süslemelerle bağıntılı stilize ağaç betimlemeleri ve kanatlı aslan motifleri
ve değişik ağaç betimlemeleri arasında yer alan sakallı ve uzun saçlı kanatlı
erkek figürü hayli ilginçtir. Özellikle bu erkek figürünün ayaklarının kartal
pençeleri biçiminde oluşu ve kartal kanatları çok dikkat çekici olup, bu
durum mücadele ettiği iki yılan veya ejderle birleşince daha önemli bir
nitelik kazanmaktadır. Bu obje dışında yuvarlak kap veya rhytondan içki içen
veya bu objeleri tutan şahısları betimleyen tasvirler de vardır.
Kartal, Kartal Adam, Ağaç, Dallar ve
Kadın tasvirleri bağlamında özellikle günümüzde Macaristan’da kalan
Torontal Bölgesi Aronika Nehri Kıyısında 1799 da bir çukur kazısı esnasında
rastlanılan ve halen Viyana bulunan, M.S. 7-8. Yüzyıllara tahihlenen Nagy-Szent
Miklos Hazinesi kaplarından 2 ve 7 numaralı olanlar
üzerindeki sahnelerde rastlanmaktadır. Bu hazinenin 2 numaralı
kabı üzerinde alt ve üst köşelerinde palmet ve dallar biçiminde stilize
olarak ağaç betimlemelerinin yer aldığı dört madalyon içinde rastlanan dört
değişik sahne Büyük Göçler Devri sürecinin ilginç bir örneği olarak,
daha erken süreçlerin ilginç bir uzamı olarak karşımızda durmaktadır.
Demir çağı ve Büyük Göçler Devri İkonografyasının önemli bir öğesini temsil
eden bu obje tinsel ve sanatsal açıdan da önemli bir odak teşkil
etmektedir. Burada özellikle dikkat çeken iki sahne ele aldığımız tema
açısından önem taşımaktadır. Bunlardan birinde Büyük bir kartalın pençeleri
arasında tuttuğu ellerinden ağaç dalları çıkan ve ağaçla
özdeştiği fark edilen çıplak kadın figürüyle kartalın konumu bu sahnenin
erotik bir içeriği olduğu izlenimini verirken, hemen yanında yer alan
diğer madalyon içinde kanatlı bir aslana binmiş ve pars avlayan bir
okçu tasviri yerleştirilmiştir. Diğer madalyonlardan birinde geyiğe
saldıran föniks ve diğerinde, yayan yürüyen esirinin saçlarından tutarak
götürmekte olan zırhlar içindeki bir savaşçı betimlenmiştir. Özellikle bu
savaşçının atının kuyruğunun yas törenlerinde uygulanan biçimde bağlı oluşu
dikkat çekerken, elindeki flamalı kargısı da göz doldurmaktadır. Ağaç,
atlı ve kadın temasını kartal ve hayvan dövüşü sahneleriyle birlikte
bir savaş galibiyetine de bağlayan bu kabın bir uyarlaması olan 7 numaralı
kap sadece öncelikle ele alınmış bulunan ik madalyon içindeki sahnelerin
değişik varyasyonlarıdır. Kabın temelini teşkil eden iki madalyon
üzerinde kartalın pençeleri arasında yer alan çıplak kadının bir elinden
çıkan dal gösterilirken, bu sahnelerde diğerinden farklı olarak kadının bir
elinde yer alan bir içki kabının varlığı dikkat çekmektedir. Ayrıca, kabın
boyun kısmında lotüs yaprakları ve dalları arasında yer alan kurbağa avlayan
leylek tasviri de ilginç bir biçimde Ortaçağ sürecinde yaygın olarak
kullanılan geyik tasvirleriyle ilişkili gibidir. Yan kısımlarda yer alan
sahneler alternatif olarak kullanılmış ve bir birlerinin tersi konumlar
gösteren ağaç sembolü dallar arasında yer alan Elinde dal tutan ve bir
kentavrosa binen adam ile, insan başlı ve kanatlı bir aslana binen ve
yine elinde dal tutan adam olarak dikkat çekmektedir. Kentavros ‘un bir
elinde yer alan yuvarlak kap veya meyve tasviri kadar, insan başlı aslanın
başının Soboleva Mohyla buluntuları arasında yer alan sadaktaki kartal adamın
yüzünü anımsatan bir şekilde tasvir edilmesi de ilginçtir. Aynı ikonografik
düzenleme Urallar ’da bulunmuş bir gümüş tepside de ortaya konmuş
bulunmaktadır. (6)
Avrasya kültür alemine ait
Kadın-Ağaç dönüşümü ve kaynaşması olgusunu görsel olarak ortaya koyan
ve aynı zamanda da ikonografik açıdan bu olgu ve bağıntılı görsel öğelerin
durumu hakkında açıklık getiren ilginç bir mimari elemana Bombacı, Gazne’deki
çalışmaları esnasında rastlamıştır.(7)
İki yüzünde de kabartmalar ihtiva eden bu mimari eleman çok zengin ve
karmaşık bir görsel bütünlüğe sahip olarak, daha önceki
süreçlerden aktarılan görsel ve tinsel oluşumun ilginç bir yansımasıdır. İki
yüzünde de yoğun bir tezyinat gösteren bu kabartma Ortaçağ içlerinde dahi
bazı değişikliklere rağmen ağaç ve kadın temasının ikonografik olarak
varlığını nasıl koruduğunu ortaya koymaktadır. Bu mimari elemanın her iki
yüzündeki süsleme tamamen bir birini tamamlayacak şekilde kurgulanmış
olduğunu gösteren bir özellik sergilemektedir. Her iki yüzde de benzer
bir kompozisyon şeması mevcutsa da ana nitelikler çok farklıdır. Her
iki yüzde de üç taraftan iç kısmı çevreleyen bir bordür içinde ana
kompozisyon yer almaktadır. Bu yüzlerden birindeki bordürde üstte harpiler,
yanda ikili figürler, ve çift başlı kartal benzeri tasvirlerle ile
aşağıda aslanlar yer almaktadır. İç kısımdaysa, bitkisel süslemeler arasında
bir ağaç tasviri ve bu ağaçla kaynaşmış bir kadın tasviri görülmektedir.
Gövde kısmı kolları be başı insan şeklinde olan bu figürün belden
aşağısı bitkisel bir dönüşüme uğrarken başının ortasından da uzayan bir ağaç
tasviri gösterilmiş bulunmaktadır. Bu ağaçla kaynaşmış kadın figürünün yukarı
kalkık kolları yanında , sırtından çıkan kanatları da ilgi çekicidir. Aynı
figürün başındaki taç, Kudırga Kayası üzerindeki ve Pazırık Kurgan 5 keçesi
üzerindeki Tanrıça tasvirlerinde görülen taçların benzeridir. Bunlar dışında
, ağacın üstündeki Simurg ağacın olağan üstü yönünü ve Evren temsili olduğunu
gösterirken, ağacın yanında duran insan başlı kanatlı aslan Nagy Szent Miklos
ve diğer buluntulara doğru açılım yapmaktadır. Arka yüzdeyse, bordür üzerinde
kanatlı aslanlar,fil, tavus kuşu, kanatlı boğa, simurg , kanatlı unikorn gibi
figürler ile bir kuş yer almaktadır. Bu hayvanlar daha çok kozmik
özellikleri yanında, astrolojik ve astronomik bir nitelik sergilemektedir.
Ana bölümdeyse, bir ağaç tasviri ile üst kısımda insan başlı aslana
eşlik eden harpi, kanatlı aslan gibi hayvan figürleri yanında pelerinli ve
elinde kadeh tutan bir insan figürünün yer alması gerçekten ilgi çekici olup,
ağaç ve kadeh tutan adam ve ağaç kanatlı aslan ilişkisini kanıtlarken,
simurgun yerine geçen insan başlı kanatlı aslan açıkça astronomik bir sembole
dönüşmektedir. Burada, ağaç-kadın kaynaşması kadar, simurg-insan başlı
kanatlı aslan dönüşümleri yanında ağaç ve sıvı içme teması arasındaki bağın
kozmik karakteri de açıklık kazanmaktadır. Ayrıca ağaç ve tanrıça- kadın
kaynaşması kadar , tanrıçanın kanatlı olarak gösterilmesi de önemlidir. Bu
özelliğiyle tanrıça tüm Avrasya dünyası içinde sıklıkla rastlanan kanatlı
tasvirleri yanında , bitkiler ve yılanlarla kaynaşmış görüntüsüne de
bağlanmaktadır. Bu kanatlı haliyle tanrıçanın Orta Asya Bronz Çağı
ortamından, İndüs, Mezopotamya, İran ve Balkanlar’ a kadar yayılan bir
alanda karşılaşılan iki yılan iki sığırı , iki dağ
keçisini, veya başka bir hayvanı tutan tasvirleri de bir bağıntı
göstermektedir. 1851 de Alexandropol Kurganında bulunmuş olan M.Ö. 4.
Yüzyıla tarihlenen bir alem üzerinde yer alan bu tip bir tasvir ilaveten,
Trak ortamında Svaştari Mezarı’nda tonozlu mezar odasının yan
duvarlarında aynen elleri havada heykellerden oluşan benzer kadın
tasvirlerinin varlığı, bu mezarın duvarındaki Tanrıçanın kendisine taç
uzattığı atlıyla ilginç bir bütünleşme içinde bulunduğu yapıya uygun olarak,
cenaze temaları bütünlüğüne girmektedir.
Kadın ve bitki kaynaşması ilginç birleşimlerle
Avrasya kültür dünyasında ilginç örneklerle temsil edilen bir durum arz
etmektedir. Bu noktada ilginç bir örnek Ukrayna’dan gelmektedir. Babyna
Mohyla Kurgan buluntuları arasında yer alan M.Ö. 4. Yüz yılın
ikinci yarısına tarihlendirilen altın bir başlık takısı üzerinde Kadın lotüs
üzerinde yapraklar arasında yer almakta olup, bitkilerin dalları geyik
başları biçiminde sonuçlanmaktadır. Geyik varlığıyla başka bir boyut
kazanan sahne en erken örneklerine Finlandiya’da Astuvansalmi Kaya
Resimleriyle, Altay Dağları’nda Tsangaan Gol Kaya Kazımalarında
görülen, avcı geyik ve kadın/tanrıça ilişkisinin oluşturduğu kompleksin
bir örneği olarak teşhis edilmektedir.
Avrasya kültür ortamının bir başka
köşesinde Romanya’da 1978 de bulunan Lupu gümüş definesinde yer
alan ve Trak–Dak kültür ortamına dahil olan gümüş aplikler üzerinde yer
alan sahneler Tanrıça, ağaç, kuş bağlamına Atlı savaşçıyı da dahil
etmektedir. Değişik metal parçalar üzerinde kabartma olarak yapılmış
figürlerin bu parçaların topluca belirli bir zemine uygulanmasıyla sağlanacak
sahne bütünlüğü içinde elinde rhyton tanrıça iki parçada görülürken,
kuş ve ağaç iki parçada, sola doğru ilerleyen kalkanlı ve atlı savaşçı iki
parçada gösterilmiştir. Diğer bir parçadaysa Tanrıça. Avrasya kültür
ortamında yaygın olarak rastlanan biçimiyle kanatlı olarak
gösterilmiştir. Bu ikonografik oluşumu anımsatan bir çok örnek
Balkanlar kadar tüm Avrupa ve Avrasya ortamında da Demir Çağı ve Büyük
Göçler Dönemi boyunca karşılaşılan önemli temalardandır.(8)
Aynı kültür ortamından gelen Agighiol savaşçı avadanlıkları arasındaki
bir baldırlık üzerinde Demir Çağı ortamında.
İkinci obje M.S. 6. Yüzyıla tarihlenen
Ukrayna’da Mala Pereşçepina da bulunmuş gümüş tastır (Bkz. Hunnen + Awaren,
1996, s. 217,, Resim 5.19) Bu tasta uzun elbiseli kadının arkasında Ağaç
önünde bir at, kaz yiyen tilki veya kurt, lir çalan adam, içinde
balık ve ördek görülen göl, leylek, küçük kuşa saldıran yırtıcı kuş, Ağaç,
geyik, iki kuş ve ağaç ile birlikte asma tasvirleri yer almaktadır. Bu
geniş sahneler Tanrıçanın niteliği kadar, diğer öğelerin açıklanması
açısından da çok önemlidir. Bütün bu tasvirler Tanrıçanın kimliği ve
sahnelerin kült uygun bir nitelik taşımaktadır. Bu iki ayna üzerindeki
sahneler Tanrıça çevresinde şekillenmiş olan kütl için de çok önemli veriler
ihtiva etmektedir yaygın bir talep gördüğü anlaşılan sahnenin ilginç bir düzenlemesi
gözlenebilmektedir. Burada üstte elinde yay tutan ve bir yılanla ilişkisi
olan zırhlı bir atlı görülürken, alt kısımda bir elinde rhyton diğerinde kuş
tutan ve tahtta oturan bir tanrıça tasviri yer almaktadır. Bu noktada,
atlıyla ilişkili tanrıçanın niteliği hakkında fikir verebilecek bir örnek
yine Trak ortamıyla ilintili gümüş bir diademde ortaya çıkmaktadır.
Burada Ortada sağ eli havada görülen
atlının yanında ikisi önde ikisi arkada Bereket Boynuzları tutan dört kadın
figürüyle birlikte iki uçta bebek emziren ve tahtta oturan Tanrıça
betimlenmiştir.(9) Bu
örnek tanrıçanın rolü açısından önemli bir açılım yaparken, Demir Çağı Avrupa
ve Avrasya Dünyasında yaygın olarak görülen bir temayla da ilişkiye
girmektedir. Avusturya’da , Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nde bulunan bazı
Demir Çağı buluntuları üzerindeki betimlemeler bu noktada ilgi
çekicidir. Keramik Urnolar üzerindeki bu betimlemelerde Tanrıça, atlı,
geyik, dört kadın ve lir çalan figürü kapsamaktadır.(10)
Bir diğer Orta Avrupa örneği olarak karşılaşılan Sopron-Burgstall
Tümülüs 28 den gelen bir urno üzerindeki betimleme atlının yanında
Tanrıça’yı geyiklerin çektiği bir araba kadar savaş temasıyla da ilintili
kılmaktadır.(11)
Bu dizge içinde çok dikkat çekici bir örnek olan bir Trak ortamı objesi ,
Bulgaristan’da Razgrad yakınlarında bulunmuş bir bronz kabartma
üzerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu sahnede başında tipik bir Trak
giysisi olan Frig başlığı giymiş bir atlı merkezde yer almakta
olup, elinde bir rhyton tutarken gösterilmiştir. Atlının pelerini
geriye doğru uçmaktadır. Atlının yayında yerde bir yılan yer alırken önünde
çekiçli bir adam ve onun üstünde rhyton tutan bir kadın yer almaktadır.
Sahnenin en ilginç figürü, atlının arkasındaki lir çalan Orpheus’tur. (12)
Antik Çağ Dünyasında Yer Altı yolculuğu ve ölüp dirilme temasıyla ilintili
olan Orpheus’un doğa ve yaşamı yönlendiren ilahi müzik kavramıyla ilişkisi
bilindiği için, bu temanın çok daha eski kökeni ve Avrasya ve Avrupa kültür
ortamındaki yayılımı için de önemli bir odak teşkil etmektedir.
Pelerini savrulan atlı ve okuyla avda
gösterilen atlı teması tek olarak da Avrasya dünyasında teşhis edilen bir
temadır. İlginç bir örnek MÖ. 3. Veya 2. Yüzyıllara tarihlenen
Kazakistan’ın güney doğusundaki Talda Kurgan Bölgesi’nde Tenlik Kurganında
bulunmuş olan bir Saka eseri olan altın apliklerde ortaya çıkmaktadır.
Burada pelerini savrulan bir atlı betimlenmiştir. Kazakistan’da Alma Ata
yakınlarında bir Ateş Tapınağı’nda bulunmuş M.Ö. 2. Yüzyıla tarihli metal bir
buhurdan veya mangal olması gereken obje üzerindeki üç boyutlu betimlemeler
arasında karşımıza çıkan atlının gerilmiş yayı ile geyik avlarken gösterilmiş
olması yanında, Ukrayna’da 1976 da bulunmuş Hunivka
Kurganından gelen altın bir at başlığı süslemesinde geyik, ağaç ve
geyik avlayan elinde yayı ile bir atlı betimlemesi gibi sahneler de
görülmektedir. Ayrıca, Ukrayna’da M.Ö. 4. Yüzyıla
tarihlenen Filipovka Kurgan 1 buluntularından
altın bir plaka üzerindeki gergin yayı ile avlanan atlı ve Kurgan 3
buluntularından kemik atlı tasvirlerini de unutmamak gerekir.
Ağaç kökleri çok erken süreçlere kadar
giden bir sembol olarak dikkat çekerken, Avrasya Step Dünyası için ilgi çeken
en erken örnekleri Bronz Çağı ortamında karşımıza çıkmaktadır. Bu örnekler de
özellikle cenaze kültleriyle ilintilidir. Orta Asya’da M.Ö.
3. Binden 2. Bine kadar uzayan Okunev Kültür ortamında yaratılmış
dikili taşlarda güneş, yılan ve mask tasvirleriyle birlikte geyiklerle de
ilişkili olarak görülen ağaç, Türkmenistan’da M.Ö. 3. Binlere ait
önemli bir Bronz Çağı yerleşmesi olan Gonur Tepe ’de Nekropolden
çıkarılmış keramikler üzerinde kazıma olarak yapılmış ve kuşlar ile geyikleri
de içine alan sahneler teşkil ederek karşımıza çıkmaktadır. Step Dünyasının
batı ucunda Kerç Yarım Adası’nda Astanino’da da M.Ö. 4500
– 3000 arasına tarihlenerek aynı sürece denk düşen Eski Çukur Kültürü
(Old Pit Culture) sürecine ait içinde iki çocuğun kalıntılarının yer aldığı
bir mezarda iki düz taş bloğu yüzeyine kazınmış ağaç
tasvirlerine rastlanmaktadır. Bu tasvirlerden birinde 2 yuvarlak oyuk, diğerindeyse,
3 çift 6 oyuk yer almaktadır.(13)
Bu oyuklar çok daha sonraki süreçlerde uzun bir zaman sürecini kaplayacak
şekilde kullanılacak olan ağaç tasvirlerindeki meyve ve diğer sembollerin de
öncülerinden biri olarak ortaya çıkarken, ağaç ve mezar bağlantısını ve
Baltık kültür çevresinde özellikle Baltık Dil grubuna sokulan
toplulukların mezarlıklarında mezarın ayak ucuna konan üzerinde ağaç tasviri
bulunan mezar tahtalarını ve Türk Dünyası’nda yaygın bir kullanımı olan ağaç
tasvirli mezar taşlarını da akla getirmektedir. Bu noktada, Baltık
Dünyası’nda kullanılan bu mezar kültü öğesinin ruhun göğe ulaşmasıyla
ilintili konumunun bilinmesi ilgi çekicidir.
Ağaç sembolünün çok yaygın bir yayılım alanı
olup, Step Dünyası dışında da çok talep edilen bir sembol olarak,
Balkanlar, Anadolu, Yakın Doğu, İran ve İndüs ortamı başta gelmek üzere çok
geniş bir coğrafi açılım göstermektedir. Özellikle Sümer ve Akad
Dünyası ile Elam Kültür ortamından gelen objelerde karşımıza çıkan ağacın
tanrısal bir yönü aşikar olup, tanrıçalarla ilişkisi de hem ikonografik hem
de yazılı kaynaklarca desteklenmektedir. Bronz Çağı Uygarlıklarında yaygın
olarak karşımıza çıkan ağaç, atlı ve kadın tasvirlerinin tek tek ve ayrı
ayrı oluşturdukları kompozisyonlar kadar, birlikte oluşturdukları
kompozisyonlar da çok yaygındır. Fakat daha çok bu kompozisyonun
Maveraünnehir ve Güney Sibirya ağırlıklı olmak üzere Orta Asya
çevresinde önemli bir kullanımı olduğu gözden kaçmamaktadır. Orta Asya,
Elam ve Erken İran Kültür ortamı kadar İndüs Uygarlığı ’nın Mezopotamya ile
birlikte kullandığı semboller dizgesi içinde büyük öneme haiz olan
Tanrıça, Kanatlı Tanrıça çift yılan, çift aslan, gibi hayvanlar ile Anadolu
ve Balkanların Ana Tanrıçası ikonografik açıdan yakın bir paralelite
göstermektedir.
Bu kompleks ikonografik oluşumun
açılımı açısından, yılanlarla dövüşen kartal veya kartalan-adamın
durumu açısından ilgi çekici bir obje Oxus Bölgesi’nden Bronz
Çağı ‘na ait bir balta üzerinde karşımıza çıkmaktadır.(14)
Burada bir domuz ve kanatlı aslanla dövüşmekte olan çift kartal başlı ve
kanatlı, belinde bir peştemal bulunan bir erkek tasviri yer almaktadır. Bu
tasvir domuz avı sahneleri kadar, kartal ve diğer canlıların mücadeleleri
açısından önemli bir obje olarak teşhis edilmektedir. Bu kuş başlı ve kanatlı
figürün başında geyik boynuzları ve vücudundan uzayan bir kuyrukla
betimlenerek keçi ve benzeri hayvanları bacaklarından tutarken gösteren
görüntülerle karşılaşılması yanında bazı mühürlerde hayvanlarla kadın bazı
mühürlerdeyse kuş başlı adam figürünün bulunması Bronz çağı Maveraünnehir ve
Orta Asya Bronz Çağı ortamında önemli bir evrensel şekillenmenin mevcudiyeti
açısından önem taşımaktadır. Bu noktada bir Akkad Devri çağdaşı Doğu
İran silindir mührü üzerinde yer alan sahnede karşımıza çıkan
kompozisyon bütün ikonografik oluşum açısından da öneme haizdir.(15)
Bu sahnede omuzlarından yılanlar çıkan ve başlığında bir sığır kafası
görülen tahtta oturan tanrıçanın önünde eğilen bir figürle bunun
üstündeki lir ve lirin yanındaki kartal ilginç bir bütünleşme
oluşturmaktadır. Aynı mühür üzerinde tahtta oturan tanrıçanın alt ve
üstündeki kısımlarda ikiye bölünmüş, kurban edilmiş bir sığırın varlığı
önemlidir. Bu tip sahneler bahsi geçen bütün Bronz Çağı kültür
çevrelerinde ufak tefek farklılıklarla mevcudiyetini sürdürmüş gibi
görülmektedir. Step Dünyası’nda önemli bir talep gören Hayvan Dövüşü
sahnelerinin oluşumu kadar erken tanrıça ile yılanlar, aslanlar ve sığırlar
arasındaki bağlantıyı ortaya koyan en ilginç objelerden biri hiç şüphesiz
ilginç bir Sümer devri objesi olan, Bağdat’ın kuzey doğusu ‘nda Hafaceh
‘ de bir tapınakta bulunmuş klorit taşından bir kabın üstünde yer alan
kabartmalar üzerinde kendisini göstermektedir. Burada, tanrıça birinde elinde
yılanlar tutarak aslanlar üzerinde yer alırken, diğerinde sığırlar üzerinde
elinde akar suları tutarken gösterilmiştir. Sahnenin en sağındaysa, kartal ve
aslanın parçaladığı bir sığır ile birlikte ağaç tasviri sahneyi
tamamlamaktadır.(16)
Bu tip Doğu İran mühürlerinden birince(17),
bu tip mühürlerin ana oluşumunu gösteren sahne bütünlüğünde kartal
görülmezken, bir adamın sahneye dahil olması önemlidir. Ayrıca mühürlerde
kadeh ve daha önce bahis konusu olan ve Step Dünyasının tasvirleri ve mezar
buluntularında yer alanlara benzer yuvarlak kapların varlığı ilgi çekicidir.
Bu mühürlerdeki sahneler , müzik, Tanrıça , ağaç ve atın evcilleştirilme
süreci öncesindeki şekliyle adam tasvirleri ile kartalı, aslanları ve
sığırları da içine alan bir bütünlükle Tanrıçanın Su, dağ ve sığırlarla
bütünleşen kimliğine ışık tutarken, M.Ö. 2500 lere giden Mezopotamya
mühürleri ve diğer eserler üzerindeki sahnelerdeki ağaç , tanrıça ve adam
tasvirleri Step Dünyasının Bronz Çağı Kültürleriyle Mezopotamya, İran, İndüs,
Anadolu, Balkanlar ve Maveraünnehir bölgelerindeki çağdaşları
arasındaki ilişkileri de ortaya koymaktadır. Ayrıca bu adam tasvirinin yerine
atın evcilleştirilmesiyle birlikte Orta Asya kültür çevresinden başlayarak
atlının geçtiğini göstermektedir.
Ana gelişimi içinde tahtta oturan
tanrıça ile özdeşen kadın, elinde kadeh tutan atlı ve ağaç gibi figüratif
elemanların Ortaçağ içlerinde de varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Bu sahne
oluşumu ve ikonografik gelişim içinde ufak tefek farklılaşmalara rağmen ana
fikrin çok fazla değişime uğramaksızın politik bir kimlik kazandığı
görülmektedir. Bu açıdan, M.S. 8. Yüzyıla tarihlenen Khoten ’den gelme
tahta bir levha üzerindeki resimde solda kadın, ortada ağaç, sağda
atlı ve kartalla özdeşen yırtıcı kuş ilginç bir durum arz etmektedir.(18)
Burada atlının elindeki kadeh de dikkat çekicidir. Ayrıca bu tip sahnelerin
daha sonraki süreçlere de taşındığı görülmekte olup, özellikle tekstil,
fildişi, seramik ve metal eserler ile minyatürlerde ilgi çekici
örneklere rastlamak mümkündür. 13. yüzyıldan kalma İran kökenli bir Selçuklu
seramiği üzerinde karşılaşılan sahnede kabın boyun kısmında ağaç ve
oturan kadın ile aşağı kısımda elinde yay tutan bir atlı ve ağaç
betimlemeleri hayvan ve bitkiler arasında görülmektedir.(19)
Ayrıca Bronz Çağı içlerinde şekillenen Tanrıça temasının uzantısı olarak
karşılaşılan ilginç bir örnek olarak Sibirya çıkışlı olduğu
iddia edilen gümüş bir tabak üzerindeki sahne dikkat çekmektedir.(20)
Bu sahnede bağdaş kurmuş büyük boyutlu bir figür tahtta oturur vaziyette
gösterilmiş olup, başının arkasında bir hilal motifi fark edilmektedir. İran
kültür çevresiyle yakın paraleliteler sergileyen bu sahnede hilalin
yanlarındaki melekler ile aşağıda ok ve yay tutan figürler yer almakta olup,
bir kadeh sunma sahnesi oluşturulmuştur. Ayrıca sahnede iki aslan
figürünün varlığı bu sahnenin Gonur Tepe ve diğer bazı Bronz Çağ
objelerinde karşılaşılan iki aslanla bağıntılı Tanrıça fikriyle ilişkisini
hatırlatmaktadır. Ayrıca bu ikonografik oluşum tüm Ortaçağ dünyasında farklı
dinsel tercih ve oluşumlara rağmen etkisini sürdürmüş gibi gözükmektedir.
Ayrıca çok stilize olmuş biçimlerde bu ikonografik oluşumun tümü veya tekil
elemanlarının yansımaları halılar, seccadeler ve diğer tekstil ürünleri
üzerinde kendisini göstermiş ve hatta göstermektedir.
Sahnelerin ikonografik açılımı içinde
önemli bir nitelik arz eden kadın figürünün Tanrıça kimliği net bir
biçimde belirginleşirken, atlının da olağan bir insan figürü olmadığı da
aşikardır. Bu noktada ağacın da olağan üstü rolü kesindir. Bu ilahi
nitelikli sahnenin genel oluşumu itibariyle ilk belirginleştiği süreçten
itibaren önemli bir sosyal kimliğe de sahip olduğunu belli eden özellikler,
dini oluşumu yanında dünyevi niteliğiyle de sahnenin ve içindeki
figürlerin ayrıcalıklı seçkin politik semboller olarak da işlev
gördüğünü gösterir gibidir. Özellikle Ortaçağ sürecinde iyice netleşen bu
durumun daha erken süreçlerde de elit gruplarla bağıntılı bir dini ve sosyal
sembol ve semboller topluluğu olarak ana temayı ön plana çıkarttığı fark
edilmektedir.
Üst Paleolitik süreçlerden itibaren
kullanım gören bir sembol olan ağaç daima tüm insanlık için temel
sembollerden biri olarak ön plana çıkmıştır. Evrensel bir niteliği olan ağaç
tüm oluşumu itibariyle kozmik bir sembol olarak belirlenmektedir. Genellikle
Hayat Ağacı ve Yaşam Sembolü olarak yorumlanan ağacın bu sığ yorumunu aşan
bir işlevi olduğu ve geleneksel veya eski toplumlar için çok daha geniş bir kozmik
değer taşıdığı kesindir. Ağaç sadece tek boyutlu bir simge olmayıp, yaşam
ötesinde ölüm ve ölüm ötesine de açılan bir simgedir. Ölüm ve ölüm ötesine
geçen durumunu belgeleyen en güzel kanıt Astanino ’daki çocuk mezarındaki
kazımalarda da kendisini göstermektedir. Pek çok topluluğun dillerindeki
anlam derinliğiyle birlikte,Türkçe’deki şekliyle ağaç sözcüğünün toplanma ve
toplayan anlamına gelen ifadeselliği yanında baş ve köken ifade eden semantik
bir değer taşımakta oluşunun teşhis edilmesi çok önemlidir. Bu noktada,
Hint-Avrupa dillerindeki semantik boyutuyla ağaç süreklilik ve sonsuzluk
kavramlarıyla birlikte gerçekliği de ifade etmektedir.
Bunlar dışında ağacın ölmüş ata ruhları
ve doğacak torunların ruhlarının da toplandığı bir yer olması önemlidir.
Ülkelerin de koruyucusu olan ağaç ruhsal ve maddi dünyalar arasında bir bağ
olarak bütün dünyaların zamanların ve güçlerin bütünleşme noktası olarak tam
bir kozmik odak oluşturmakta ve evrensel kimlik kazanmaktadır.
Vedik ilahilerde Tanrıların kutsal adı olarak beliren ve değişik cihetlere de
açılan tipleri teşhis edilebilen, Sümer mitolojisinde tanrıların evi olan
ağaç, Hint Dünyası’ndan gelen ilginç verilerle önemli açılımlar yapmaktadır.
Reinkarnasyon ötesindeki sonsuz tek olgu ile bütünleşmeyi temsil eden ağaç
kavramı tam anlamıyla sonsuzluğu temsil ederken, ölümden sonra ruhların
kurtarıcısı ve ruhların Tanrısal aleme ulaşmasına hizmet eden bir aracı ve
aynı zamanda da, yaşayan alemin koruyucusu olarak belirginleşmektedir. Aynı
zamanda bu ağaç kavramı yaratım ve yaratılmış tüm evreni oluşturan, saf
ışıkla her şeyi kaplayan, yaratıcı soluk olan omnipresent, etheral eril
güç simgesi ters incirle, kütlevi kaotik sular evreniyle özdeşen dişil güç
simgesi lotusun da bütünleşmesiyle oluşmuş bir semboldür. Nordik mitolojide
sondaki başlangıç, başlangıçtaki son olan ağaç , ölümde yaşam , yaşamda
ölüm kavramını da ihtiva ederek geniş bir boyut kazanmaktadır. Bu ölüm
ve ölümü aşan ağaç kavramı Eski Mısır Dünyası’nda sonsuzluk ve ölüme karşı
zafer ve ölümsüzlük kavramlarıyla, Eski Yakın Doğu Dünyası’ndaki benzer rolünü
sürdürmekte ve daha sonraki süreçlerde, Musevilik, Hıristiyanlık ve
Müslümanlıktaki Cennet Bahçesi ortasındaki ağaç veya bilinen alemle gaipler
alemi arasında duran ağaç şeklini alacak sonsuzluk ve yenilenme kavramını da
içine almaktadır.
Bu noktada ağacın en güzel ifadesini
bulduğu ortamlardan biri olan Zerdüşt kutsal metinlerinde ve Zerdüşt
anlayışında bu dinin en önemli şahsiyeti olan Işık, Zihnin ve Bilincin
Yaratıcısı, Her Şeyi Bilen Yaşlı Efendi Ahura Mazda’nın Yarattığı Doğru-Güzel
Ağaç, Sonsuz Hayat ve Yaratım’ın sembolü olarak, Vouru-kaşa Denizi
ortasında yükselen bir şifa sembolüne de dönüşmüştür. Yaşam sembolü
olan bu ölümsüz ağaç, sağlık ve sıhhat kaynağı işlevine haiz bütün bitki
tohumlarının da bütünleştiği ve ölümsüzlük içkisi olan Hoama’nın var olduğu
yegane kaynaktır. Ağaç ve ölümsüzlük içkisi arasındaki ilişki sadece Zerdüşt
düşüncesi için değil, geniş bir alana yayılan değişik toplumların ağaç
sembolizmi ve mitolojisi için de geçerlidir. Zerdüşt düşüncesinde bu
ağacın üstünde yerleşmiş bulunan ve bir tür Kartal kavramı ile özdeşen
yüce kuş Sinamru ve onun Hint paraleli Bilgi sembolü ve Yüce Yargıç
niteliğine haiz Raşhu için geçerli olan tem de benzeri bir evrensel bir
yayılıma sahiptir. Tunguzlar’ın inanç sistemindeyse çift başlı kartal
Zerdüşt inancındaki Zurvan gibi zamanı temsil eder.
Türk Dünyası’nda önemli bir sembol olan
ağaç tümüyle Avrasya kontekstindeki niteliğini korumaktadır. Bu ağacın
dallarında ölmüşlerin ruhları beklemektedir.(21)
Ağacın her şeyin anası olduğu inanan Yakutlar, Türkler ve diğer uluslar
gibi bu ağacın soy menşei olduğunu kabul ederler. (22)
Türklerce altın yapraklı bir kayın ağacı olarak tahayyül edilen bu ağaç aynı
zamanda ulusun da koruyucusudur. Yakutlar’ın doğum ve hayat tanrıçası
kudretli Ana Tanrıça, Kün Kübey Kotun (Hatun) veya Altaylar ’daki şekliyle
Umay Ana bu ağacın sahibi olup, onun altında oturmaktadır.(23)
Ağaçla özdeşen ve ağacın sahibi olan Kün Kübey Kotun (veya diğer bir
ifadeyle Ak Ana), Yakutlar’ın Yaratıcıdan sonraki en önemli gücü olan aktif
kişilikli, Evrenin Baş Hakimi Ürün Er Toyon’un Beyaz Güneş olarak aydınlıkla
özdeşen Hatunu ve Hayatı Veren ve Koruyan, İyiliğin Sahibi olan bir
Tanrıçadır.(24)
Altaylar ‘daki anılışıyla Umay olan Tanrıça’nın Geceleri koruyuculuğu
aydınlık ve karanlık çatışmasındaki önemli koruyuculuğunu gösterir.(25)
Yakut kozmolojisinde önemli bir yer tutan ağaç kavramıyla bütünleşen bir
unsur olarak, kısır kadınların çocuk sahibi olabilmek için kutsal ağaçlara
kurbanlar yapması önemli bir tapınımı göstermektedir.(26)
Bu durum diğer Türk Toplulukları kadar, bir çok İç Asya ve Avrasya
topluluğunda ağaçlara beyaz at kurbanı yapılmasıyla da daha değişik
oluşumlara açılmaktadır. Bu noktada, ağaçla ilişkili olarak ortaya
konan Kartal veya kutsal kuş motifi Türk Dünyası’nda da kendisini göstermektedir.
Oxus Bölgesi’nden gelen Bronz Çağı tören baltasındaki pars ve domuzla dövüşen
çift başlı kartalı hatırlatan bir şekilde, ölümsüzlük suyu içmiş olan
bu Çift Başlı bir kartalın ağacın tepesinde bulunduğu ve diğer benzerleri
gibi Evrenin Gözcüsü olduğu görülmektedir.(27)
Şamanların aşağı ve yukarı alemlere yolcuklarına yardım eden bu yaratığın(28),
Hint mitolojisi’ndeki Garuda ve diğer benzerleri gibi ilahi ağacın ölümsüzlük
kaynağı olan meyve özünü koruyan Kuşbey kimliğini kazanması önemlidir.(29)
Bu ilahi kuşun bu belirginleşen niteliğiyle daha önce bazı objelerdeki
tasvirleri bahis konusu olan kartal veya kartal adamın kimliğine olduğu
kadar, ilahi işlevi ve rolüne de ışık tuttuğu aşikardır.
Paleolitik süreçlerden itibaren önemli
bir üstlenen kadın tasvirleri ve kadın idollerinin uzantısı olarak gelişim
gösteren ve Bronz Çağı ortamında önemli bir değişiklik geçirdiği gözlenen
Kadın tasvirleri ardında varlık bulan Tanrıça kavramı, Yakın Doğu, Avrupa,
İndüs ve Avrasya ortamında, Türk Dünyası’ndakiyle paralel bir biçimde
İlahi Ağaçla iç içe geçmiş bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada ağaçla
ilişkili değişik tanrıça kavramlarının bulunduğu Mezopotamya mitlerinde en
ilginç tanrıça betimlemesi Babil’deki adıyla Gula Bau olarak tanınan ve
Sümer Pantheonu’nda Ninhursag olarak adlandırılan tanrıçadır. Evrenin
merkezindeki içinde kozmik ağacın bulunduğu bir tür cennette yaşayan Gula Bau
Yaratıcı bir Ana tanrıça olarak ölüyü yaşama döndüren ve kadere
hükmeden bir kişilik sergiler. Bu tanrıçanın Sümer pantheonundaki karşılığı
olan Ninhursag, Dağlar ve Çöller gibi Yabanıl Yerlerin Hanımı
olarak belirlenen ve aynı zamanda, yılanlarla yakın bir ilişkisi
görülen bir Ağaç Tanrıçasıdır. Yerin Hanımı olduğuna işaret eden
Ninki ve Yaşamın Hanımı olduğuna işaret eden Ninti adlarını da taşımaktadır.
Yaban keçisi, gazeller ve eşeklerle de ilişkisi görülen bu Bereket Tanrıças
zamana hükmeden
Göksel varlık olan Tanrı Anu’nun kızı,
Sular ve Yerin Efendisi Bilge Ea’nın eşi ve Bitkiler Tanrıçası Ninsan veya
Ninmu’nun annesi olarak kimlik kazanmaktadır. Dağ kavramıyla özellikle
Anadolu ve batıdaki benzerleriyle paraleliteler sergileyen tanrıçanın doğum
kadar, şifa ve ölümsüzlük kavramlarıyla yakın bir ilişkisi ve ölümden
sonra tekrar diriltme ile belirlenen bir işlevi vardır.
Bu iki başlı kuşa Türk
Mitolojisi’nde eril bir ifadeyle Alp Karakuş adı da verilmekte
olup, Üç kızıyla birlikte var olan bir Tanrıça olarak da ifadelerine
rastlanan bir başka kuş tanımı da Demirkazık ve Kuzey Yıldızı ile de
özdeştirilebilmektedir.. Ölümsüzlük suyu verme motifiyle yakından ilgilidir
(Bkz. İnan , A., ‘ Türk Folklorunda Simurg Ve Garuda ‘, Makaleler ve
İncelemeler. Ankara, 1987, s. 350-352. Ural mitolojisinde de benzer bir kuş
bulunmakta olup, Gök veya Yüce anlamına gelen Num veya Yüce Parıltı/Göksel
Parıltı anlamına gelen adıyla Tanrı Numi Turem , Ostyak ve Vogul
inancına Yıldırım Kuşu olarak belirir. Numi Turem (veya Torum) aynı
zamanda, Tanrıça’nın da eşidir (Bkz. Simçenko, Ju. B. 1978, s. 506). Ayrıca
Macar Baş tanrısı Isten de Kartal ile özdeştirilirken, Altay Dünyası’nda
Altın Dağ’ın Tepesinde ve Yedi Kollu bir Kayın olan Kozmik Ağacın
yukarısında oturan Baş Tanrı Bay Ülgen ‘in Gök Kuşu, Bekçisi,
Gözcü Berkut ile ilişkisi gözden kaçmamaktadır. Bu noktada, Kuş
kavramının ruhsal olan olgularla ilişkisini de unutmamak gerekir.
Ana tanrıça veya Büyük Tanrıça olarak
da anılan Tanrıça Türk mitolojisi kadar, değişik kültürel ortamlarda da
ağaçla yakın ilişki içindedir. Suriye kökenli Artagatis ve Kenani ve
Fenike Tanrıçası Astarte bu durumun en güzel örnekleri olup, Babil’in İştar
olarak tanıdığı Sümer tanrıçası İnanna da ağaçla ilişkilidir. Bu
noktada, en ilginç verilere ulaştığımız Eski İran Tanrıçası veya Zerdüşt
inanç ortamının baş Tanrıçası olan Yüce Güçlü Belirsiz veya Kirletilmemiş Yiğit
Nem anlamlarına açılan ismiyle beliren Ardvi Sura Anahita, Koruyucu
kimliğiyle Yaşam Suyu kadar Hayatın Akışının Altın
Anası olarak büyük öneme haizdir. Materyal aleme güç veren Tanrıça uzun
boylu,beyaz elbiseli, sekizgen yıldızlı taçlı, altın küpeler, gerdanlıklar
takan, altın işlemeli pelerin giyen ve elinde dal demeti tutan bir şekilde
tahayyül edilmektedir. Yiğitleri ve yöneticileri koruyan , yaşam ve
zafer veren bu elit kimlikli Tanrıça, rüzgar, yağmur, lulut ve doluyu temsil
eden dört beyaz atın çektiği arabaya biner ve Vourakaşa Denizi’nin
ortasında yetişen Göksel Ağaç ile ilintili olarak, bu ağaçtan
elde edilen sonsuz yaşam ve ölümsüzlük kaynağı Hoama’yı verir. Büyük krallar
ve İmparatorların özellikle çok hürmet ettiği tanrıça(30)
aynı zamanda, ruhsal ilham ve güç ile başarı verir. Yaratılışın bekçisi olan
Ardvi Sura Anahita sığır, meşale ve ateş sembolleriyle yakın ilişki
içindedir. Bu Tanrıça’nın çok yakın bir paraleli olarak teşhis edilen
Bağlayan ve Bağlanılan gibi anlamlar taşıyan Bendis adıyla belirlenen Trak
Tanrıçası da yer altı, ölüm ve yeniden doğma kavramlarıyla birlikte Ardvi
Sura Anahita ‘ya yaklaşan bir nitelik taşır. Bu noktada, özellikle
dikkat çeken bir kavram olarak belirlenen Hindu Pantheonu’nda Evren’in Ruhu
ve Özü olan Tanrı Brahma’nın eşi Tanrıça Sarasvati bir Göl ve Sular
Tanrıçası kimliğiyle Anahita ‘ ya benzer bir nitelik sergilerken, müzik
ve bilgeliği de bu temel Tanrıça kavramıyla özdeşen diğer bir çok
Tanrıçada da olduğu gibi etkin kılmaktadır. Bunlar dışında, bir Pelasg
Tanrıçası olarak teşhis edilen Eurynome, Tanrısal soluğu temsil eden
güvercin, evrensel il eylemi temsil eden dans ve Kuzey Rüzgarı’nın dönüşümü
olan Yılan görünümüyle Tanrı Ophion gibi kavramlarla ilginç bir açılım
yapmaktadır. Bu semboller özellikle Trak ve Avrupa dünyası ’ndan gelen
örneklerde tam bir anlam derinliği vermektedir. Bu tanrıça tasvirleri Ana
Tanrıça’ nın özünde yaşamın koruyuculuğu kadar ölümden sonraki yeniden
dirilme ile ilintili kılmaktadır. Bu noktada, Tanrıça ve Kozmik Ağaç
arasındaki bağıntı ve iç içelik de nettir. Elde dal tutma daha çok İran
ortamında kendisini gösteren ve yaradılıştaki birliği ifade eden ritualistik
bir nitelik taşırken(31),
içinde soma veya hoama ile özdeşen bir sıvı ihtiva eden küçük kap
kavramı da bu ortama tam anlamıyla karşılığını bulmakta (32)
ve Tanrıça kültünün önemli bir ritual objesi olarak Avrasya’nın birçok
yerinde mezarlarda bulunan yuvarlak kaplar başta olmak üzere bir çok kabın ve
Tanrıça’nın elinde görülenlerle birlikte diğer figürlerin elindeki rhyton ve
phialeler için de önemli bir çıkış yapmaktadır. Bu kapları dini olduğu kadar,
politik ve sosyal işlevleri de olduğu aşikardır .
Ural Kültür ortamında yaratıcı Ana
Tanrıça Madder-Akka ve üç kızı kader ve koruyuculuk işleviyle
ortaya çıkmaktadır. Ölümü denetleyen ve kendisine yapılan
sungular karşılığında yaşam süresini uzatan Ölüm Ana anlamına gelen bir
ada sahip olan Jabme-Akka da bir kadındır. Özellikle üç kızdan Ateş ile
ilintili olan Ev ve Ocağı koruyan Sar-Akka önemli bir kimlik
sergiler. Bu tanrıça için ritualistik objeler ayrılmıştır.(33)
Nordik ortamda bu rolü üstlenen diğer benzerleriyle bütün özellikleri
paylaşan Tanrıça Freya aynı zamanda anlara ve zamana da hükmeder. Bu
durum diğer tanrıçalar için de geçerlidir. Büyük Anne anlamına gelen Akka ,
Mader-Akka şekliyle Anaların Anası anlamını kazanmaktadır. Toprak ile
özdeşen ve geyiklerle yakın ilişkiler sergileyen Mader- Akka insan ve
hayvan ruhlarının sahibidir ve ruhu saran vücudu da yaratır. Kızı Sar-Akka
ise ruhları vücuda koyar.(34)
Bu rol Buryatlar’da Manzan-gormo ve Altaylılar’ın Umay Ana’sında Yaşam
Gücü ve Beden veren şeklinde karşılığını bulur.(35)
Nanai ve Evenkler’de rastlanan şekliyle Yaşlı Kadın boyun da
koruyucusudur.
Antik Çağlar’da ve Erken Ortaçağ’da
Evrenin Tahtı olarak algılanan su kaynaklı, ölüm ve yaşamın denetleyicisi
olduğu kadar, savaşlarda başarı veren ve kadere hükmeden Tanrıça yanında
onunla bütünleşen erkek figürü olarak atın evcilleştirilmesinden önce, daha
çok mızraklı , savaşçı giysili veya değişik görünümlü bir adam iken,(36)
atın evcilleştirilmesiyle atlı olarak tahayyül edilen bir görüntü kazanan
şahıs Pazırık Kurgan 5 deki keçe üzerinde görülen ikinci önemli insan figürü
ve üçüncü önemli sembolik öğedir. Bu figür aynı zamanda bağıntılı sahnelerde
yer alan kartal ve diğer atlı veya adam figürleriyle ilişkilidir.(37)
Bu noktada atlının özellikle üstünde gösterilen sadak dolusu ok ve yay onun
okçu oluşuna bir gönderme olarak teşhis edilmektedir. Eski Avrasya ve
Asya kadar tüm Yakın Doğu ve Avrupa Dünyasında yer alan ilginç Tanrı
tiplemeleri bu noktada ilginç verilere kaynak teşkil etmektedir. Bu noktada,
Hint Avrupa dillerinde temel çıkış noktası teşkil eden ve halen de
kullanımını belli ölçülere de sürdüren (Hindistan’daki genel kullanımına ters
düşen bir biçimde Cinlere işaret eden )ve genellikle de, Tanrı
anlamının karşılığı olan Deus veya Dievs (Deiw) sözcüğü aynı
zamanda Parlamak anlamına da haizdir. Aynı durum , Ural Dünyası ‘nda açıkça
görülmektedir. Bu noktada en ilginç örnek Ostyak ve Vogullar’ın Baş tanrısı
Num Turu veya Numi Turum’un Gök veya Yüce Parıltı anlamında kendisini göstermektedir.
Bu Tanrının 7. Kat gökte , Orta aya ve Sibirya mitlerinin önemli bir
şahsiyeti olan Usta Okçu Mergen Tengre ile birlikte ve hatta
kaynaştırılmış oluşu ilginç bir durum arz etmektedir. Yıldırım Kuşu olarak
bilinen bir yaratıkla da özdeşen Numi Turum’un Her Şeyi Bilen bir Yıldırımlar
Tanrısı ve aynı zamanda da, Büyük Anne anlamına gelen adıyla belirginleşen
Ana Tanrıça Kaltas-imi’nin eşi olarak tanımlanması çok önemlidir.(38)
Ayrıca , Fin mitolojisi’nin baş tanrısı Ukko’nun da ok ve yay ile ilişkisi bu
noktada önemli bir nitelik taşımaktadır.(39)
Ayrıca Fince de Tanrı sözcüğüne karşılık olan ve Gök (veya Gökteki/ Gökteki
Yer) anlamına da açılan adıyla Jumala ’nın Mızrak Biçimi Yıldırımlara sahip
olduğu inancı önemli bir nitelik taşımaktadır. Bu noktada, Avrupa
Demir Çağı Kültür Ortamıyla bağıntılı objeler üzerinde mızrak ve yıldırım bağıntısı
kadar Güneş ve Gök bağıntısını ortaya koyan sahneler ve süslemeler
ihtiva eden bazı metal objelere rastlanmış olması dikkat çekicidir.(40)
Avrasya’nın Doğusu ile ilintili olduğu
fark edilen Okçu’ ya özellikle Ural ve Altay topluluklarının inanç
sistemlerinde ve anlatılarında da rastlanmaktadır. Stepler Dünyası’nın Batı
bölgelerinden gelen objeler üzerinde de Geyik Avlayan Okçu Atlılara
rastlanması ve bu sahnelerde ağacın yer alması çok önemlidir.(41)
Altaylılar arasında Usta Okçu anlamına gelen Mergen lakabını taşıyan tanrıya
yedinci kat gökte Tanrı Bay Ülgen’in oğlu olarak Kün Ana ile birlikte rastlanmaktadır.
Evenkler için Yaşam Sağlayan, İnsanların ruhlarını veren ve Ren geyiği
ile geri alan ve Yukarı Dünya’da Geyik Avlayan Main ’in Ural
topluluklarında dağlarda Gök Tanrısına yapılan kurbanın hayvanı olarak
seçkinleşen geyik avlaması ve göksel kimliği de dikkat çekicidir.
Ayrıca Tunguzlar’ın Gök ve tüm aleme hükmeden Tanrısı Buga’nın da geyik
kurbanıyla ilintili oluşu diğer önemli bir öğedir. Moğol Toplulukları ‘nın
inanç sistemlerinde karşımıza çıkan Mergen lakabını taşıyan şahısların
yayları yanında, düzlüklerde dolaştıkları atları da önem taşır. Ayrıca
Yıldırımlarla ilişkileri ve Her Şeyi Bilen Mergen Tengri tanımlamasıyla
tanrısal bir kimlik kazanan Okçu, Buryatlar’da Esege Malan Tengri’nin Çobanı
Debetsoi ile sürüleri ve bozkırları koruyan bir nitelik de sergilemektedir.
Bu Bozkırlar ’ın ve Sürüler ’in Koruyucusu kimliği özellikle Hint Avrupa
Toplulukları’nın önemli bir Tanrısal şahsiyeti olan Mithra ile benzeşmeler
göstermektedir.
Zerdüşt İnançlarında Ahura ile
birlikte, Bozulmaz Doğru Şeyler olarak belirtilen İki kavramdan biri olan
Mithra, Bütün Ülkeler ve Düzlükler ’in Sahibi ve Koruyucusu olup, Güneş ve
aynı zamanda , Güçlü Rüzgar olarak tanımlanmıştır. Gece göğüne de
hükmeden Mithra gündüz Güneş, gece ’de Atlıdır. Ölümsüzlük Veren, İlahi
Koruyucu Mithra, Suların Oğlu Parlak ve Hızlı Atlı Yüce parlak Efendi olarak
anılır. Bu Tanrı aynı zamanda Ardvi Sura Anahita ile yakın
ilişkiler içinde betimlenir. Güneş ile ilintili atlı ve gezen bir yiğit
kavramı Tibet’e ve Altay Dünyası ‘nda da teşhis edilmekte olup, Gezer
Han olarak ifade edilebilir. Mithra’yı anıştıran bir biçimde Macarca
‘da Tanrı sözcüğüne karşılık olarak kullanılan İsten’in Atlı ve Okçu
olarak, ağaç ile yakın bir ilişki sergilediği gözden kaçmamaktadır. Atlı ile
rüzgar ve güneş ilişkisi Hint Mitolojisinde de açıkça sergilenmektedir. Bu
noktada, Hint Mitolojisi’nde Ölümsüzlük İçkisi Soma’nın çıktığı İlahi Ağacı
korumakla görevli ve Kader ile ilişkili Göksel Okçu Gandhava ‘nın Güneş
ile ilişkisine rağmen, Ölüm Tanrısı Yama’nın da babası olması ilginç bir
açılım yapmaktadır.(42)
Bu hususta atın sembolik durumu özellikle dikkat çekicidir. Bir çok
Hint-Avrupa ve Ural-Altay topluluğunun inançlarında Rüzgar ‘ın ve Güneş’in
özdeştiği Atlı’nın bindiği ve Paleolitik süreçlerden beri yaygın olarak
kullanılan ve M.Ö. 5000 lerde şekillenen Eneolitik Süreçten itibaren
Avrasya’da değişik bir boyut kazanarak kullanılan önemli bir simge ve kavram
olan at , Laponlar ’ın Rota ve Nordik Mitoloji’de Tanrı Odin’in Atı
Sleipnir örneğinde olduğu gibi, sembolik açılımı itibariyle ölüm ve
ölmüşlerin ruhlarının öbür dünyaya taşınması ile de ilintilidir. Güneş
ve Güneş ile ilintili Tanrılara yapılan kurbanlarda başlıca kurban
hayvanı olan At, evrendeki olguların dengesiyle yakın ilişkiler sergiler. Bir
çok noktada kendisi de evreni var eden eril güç kaynağı ve yüce
enerjinin sahibi olan Yüce Varlığın binek hayvanı olarak algılanan at, bu
noktada bizzat Güneşe de dönüşe bilir ve geleceği sezme yetisiyle
binicisini şimdiki zaman kadar, geçmiş ve geleceğe de taşıyabilir ve hatta,
göklere de ulaşır. Ve bu noktada, Kozmik Ağaç ve bu ağacın değişik bir
dönüşümü olan direkle ilişkiler sergiler. Kurban öncesi atın direğe bağlanması
önemli bir ritualistik olgu olarak belirir. Bu durumu en güzel belirleyen
ifade Hint Dünyasından gelmekte olup, Markandeya Purana’da ortaya konmuştur.(43)
Türk dünyasında da diğer kültürler gibi, önemli bir öğe olarak yaygın olarak
uygulanan at kurbanlarının ve mezara konan atların aynı fonksiyona haiz
olarak yer altı yolculuklarına açıldığı belirlenmektedir. Altay ve Sibirya
şamanizminde şamanın önemli ritual objelerinden olan At Sopası’nın ölüler
dünyasına yapılan yolculuklar ile ilintisi bilinmektedir. Bu noktada
geyik sopasının göksel yolculukları belirlediği de bilinmektedir. Bu
hususiyetleriyle değişik objeler üzerinde tasvirlerine rastlanan atlı ve
atlının içinde yer aldığı sahneler ile Mithra ve benzeri bir Güneş veya Güneş
Ötesindeki Parlak güç odağıyla bütünleşen Tanrı kavramının güneşin doğup
batması örneğinde olduğu gibi, ölüm ve karanlıklar ülkesine gidip gelişi ve
ölümsüzlüğü ortaya konmaktadır. Bu tanrı aynı zamanda hayatın ana devinim
kaynağı olan rüzgarla da bütünleşmekte ve tam bir dinamizm içinde
sergilenmektedir. Bu noktada bu tanrısal kavramın tanrısal kökenine rağmen
insanın atası olan soy atası ve kültür kahramanı kimliğiyle de bütünleşme
sergilediği fark edilmektedir. Bu durum özellikle insanın atasının
ilahi kökeninin vurgulandığı destanlarda açıklık kazanmakta ve ritualistik
olarak da bir örtüşmeler dizgesi oluşabileceğini göstermektedir. Altın
apliklerde yer alan atlı çok geniş bir coğrafi alana yayılan benzerleri gibi,
ölüm ötesi kadar yaşamı da kucaklayan bir oluşum olarak Tanrı ve insan
bütünleşmesini de sergilemektedir. Ayrıca , Alma Ata yakınlarında bir
ateşgede ile ilintili kalıntılar arasında bulunmuş olan bronz tören mangalı
üzerindeki Ok atar vaziyetteki atlının geyik avı betimlemesi, geyiğin kurban
edildiği Göksel Yüce varlık kavramıyla birlikte, göksel ortamda geçen
sembolik bir avın dönüşümü gibi durmaktadır. Ateş ile bütünleşen mangal bu
oluşumuyla, burada gösterilmese de geyik avı sahnelerinde görülen ağaç
öğesini de akla getirerek önemli bir anlamsal boyut kazanmakta ve bu
sahnelerin tanıklığında önemli bir kutsiyet ve kozmik kimlik kazanmaktadır.
Moğollar ’ın ritualistik Geyik Maskesi Şa-ban’ın kuzey batı yönüyle
bağıntılı Rüzgar Tanrısı ve onun binek hayvanı olan geyik ile yakın ilişkisi
ilginçtir.(44)
Ağaç ve diğer elemanların durumuna
açıklık getirecek önemli verilere Avrasya Dünyası’nın pek çok ulusunun
mitleri ve inanç sistemlerinde rastlanmaktadır. Aynı durum Türk Ulusları’
için de geçerlidir. Bunun en güzel örneklerinden biri Yakutlar’ın Er-Sogotoh
Destanı ‘dır. Bu destanın değişik versiyonlarında ağaç ve benzeri öğelerle
birlikte bir çok kozmolojik ve sembolik elemana rastlanmaktadır. Bu
elemanlar sembolik sistemin anlaşılması için de önem taşımaktadır. Bu
destana göre Yakutlar’ın atası olan Er-Sogotoh veya bir versiyona
göre de Ak-Oğlan olarak beliren yaşanan dünyayı temsil eden büyük bir evde
yaşarken, doğu tarafında bulunan Ağaç Her Şeyin Anası, Kutsal Ruh, Kut
Veren Ulu Hatun, Yurdun Ruhu, Kadere Hükmeden Ak Saçlı Ana Tanrıça’dır.
Kadın görüntüsüyle ağaçla bütünleşen tanrıça ağacın dibindeki delikten
çıkmaktadır. Ağacın köklerinin kadının belden aşağısında olduğunun
belirtilmesi,(45)
özellikle Herodot’un, İskitler’in atası olan Skythes’in annesi olarak
belirttiği üst kısmı kadın alt kısmı yılan biçimli doğa üstü yaratığı
da akla getirmektedir.(46)
Bu yarı kök yarı kadın ve yarı yılan yarı kadın Doğa Tanrıçası olarak Avrasya
ve Avrupa kadar Yakın Doğu ve komşu bölgelerde mezar odalarında
kabartma heykel olduğu kadar, bronz tuğlar, altın aplikler ve bir çok obje
üzerinde ortaya konmuştur.
Ağaç dokuz kollu şamdan gibi olup,
dokuz kat göğe yükseliyor. Yanında Hayat Pınarı olan ağacın usaresi de
şifa ve ölümsüzlük vericidir. Tanrı Er Toyon ve Kübey Hatun’un çocukları olan
Er-Sogotoh, annesinden aldığı ölümsüzlük suyunun yardımıyla ölümsüzlük
kazanmıştır. Er-Sogotoh aynı zamanda ölümü temsil eden yer altı varlığı
Buura-Dohsunû da öldürmüştür. Tanrı Er Toyon ’un binek hayvanı olan atını
ağaca bağladığı görülmektedir. Ağaç çevresinde esen rüzgar da önemli
bir olgudur. Burada Er-Sogotoh’un eş istemek için ağaca gitmesi, halk
arasında halende sürmekte olan ağaçlara bez bağlama ve baht bulma
olgusunun da çıkış noktasını göstermekte ve ağacın kader tayin etme ve baht
bulmadaki rolünü göstermektedir. Burada sütüyle besleyen ve
ölümsüz kılan ağaçtan çıkan kadın kavramıyla dolaylı da olsa ilişkiye giren
Kün Kübey Hatun esasında ağacın bütünleştiği tanrıçadır. Diğer Türk
destanlarında ve anlatılarında da aynı duruma rastlanmaktadır. Bu tür anlatı kahramanlarından
biri olan Basat ‘ın da annesi ağaç babası da güneşle özdeşen aslandır.
Bu noktada bu geniş kült kompleksi
içinde yer alan bade sunma motifi ve kaseyle veya herhangi bir başka
kapla bir içki içme teması Tanrıçayla ilişkili bir çok sahne kadar, içki
kapları üzerinde yer almasıyla dikkat çekici yan bir açılım
sergilemektedir. Rhyton ile içki içmenin yanı sıra diz çökerek içki
içmenin bir saygı belirtisi olduğu kesindir. Hint
Pantheonu’nda elinde kase tutan atlı olarak da tasvir edilen Indra, Baş
Tanrı oluşuyla birlikte, Yıldırımlar ile ilişkili ve karanlığın ejderini
öldüren bir ışık tanrısı olarak da, bir hakimiyet ve güç belirtir. Buna
benzer bir durum olarak İran Dünyası’nda da Güneş Kasesi anlamına gelen
Cemşid bir hakimiyet ve kraliyet sembolü olmuştur.(47) Kadere
hükmeden Tanrıçalarla da ilgili olan kase veya benzeri bir kap kaderin
hakimiyetini temsil eden bir nitelik sergileyerek, yer yüzü üstündeki
güç ve aynı zamanda da, bir bağlılık sembolü de oluşturur. Ast ve üst
ilişkilerini düzenleyen ve kesinleştiren bir antlaşma objesine dönüşen kap
sunma teması, onurlandırma, kutlama ve kan bağı kurma ve ant içmeyle iç içe
geçmiş önemli tinsel ve sosyal bir nitelik de kazanır.(48)
Bu hususta içki sunmanın Tanrıça ve ağacı etkin kılan rollerinden biri de
aşıklara güzel söz söyleme yeteneğini verilmesidir. Tanrıçanın müzikle
ilintili durumundan beslenen bu yön ağacın Köroğlu ’na aşıklık
vermesinde görülebilir.(49)
Bu noktada, ağaç kadar rüyada görülen güzel bir kızın elinden bade içmesiyle
başlayan ilahi aşkın , aşığa yol göstermesi teması ağaç ve Tanrıça bağlamı
kadar Tanrıça’nın ilahi gücünün ve aşıklık verme kadar aşkı vermesinin
de bir göstergesidir. Halk inanışında özellikle bu tip eylemlerde Kızın
yanında en önemli şahsiyet olarak beliren Boz Atlı olarak da tanımlanan
Hızır’ın bulunması ve eylemi desteklemesi bu inanış biçimi ve kültün halen
yaşayan bir uzantısı gibi durmaktadır.(50)
Boz Atlı Hızır ve Ağaç kültü arasındaki
bağ Nogaylar ‘daki (İslami biçimiyle, dalları sekiz cennete uzanan ve
sözcük anlamı itibariyle Doğa anlamıyla çakışan Tuba olarak adlandırılan)
Göksel Ağacı Hızır’ın dikmiş oldu inanışıyla ilginç bir boyut kazanır.(51)
Hızır, Er-Sogotoh ve benzerleri gibi bir kişilik sergileyen ölümsüzlük
kazanmış bir ata gibidir. İnsanların zor anlarında yardımına koşan Hızır
inanışında, Hızır destanların tanrısal varlıkların evladı olan ilk insan gibi
ölümsüzlük badesini içen ve ölümsüzlük kazanan bir kişilik olarak kabul
edilmektedir. Hızır’ın atlı olarak betimlenmiş olması da çok önemlidir.
Hızır’ın Arapça’da Yeşillik, Yeşil Dal veya Yeşilliği Çok Yer gibi
anlamlar taşıyan adı da bilgi, neşe,aşk,güzel söz ve şiir yetisi veren Hayat
Suyu Ab-ı Hayat ile birlikte insan yaşamındaki önemli işlevini açıklamaya
yetmektedir. Hakikat İlminin Sahibi Hızır ve yakın ilişki içinde bulunduğu
İlyas bir iş bölümü de sergiler. Buna göre Hızır Karada, İlyas ise denizde
yardımcıdır. Ayrıca, İlyas ’ın, Anahita ve Sarasvati örneğinde görüldüğüne
benzer bir yağmur egemenliğiyle pekişen bir suları denetleme gücü
vardır. Halk inancına göre Hızır ve İlyas Dünyayı dolaşmalarını
tamamlayıp bir araya gelmelerini 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan ve her
ikisinin adından bozulma Hıdrellez gecesi gerçekleştirirler. Bu
buluşma Gül Ağacı altında olur. Halk tarafından yapılan ve fal, kehanet ve
dileklerle özdeşen ve suyun önem taşıdığı eylemlerle kutlanır. Ayrıca bu
inanç biçiminde, İlyas ’ın gökten gelen ateş gibi bir at ile göğe çıkması da
atlı kavramıyla özdeşen önemli bir öğedir. Ayrıça Hızır’ın Ölümsüzlük
suyunu içtiği çeşmenin kuzeyde karanlıklar ülkesinde olduğunun
görülmesi kadar Kozmik Tanrısal Ağacın destanlarda daha çok
doğuya konması da yeni yeni dinsel kimlikler ve değişik görünümler
kazanmasına rağmen gücünü yitirmeyen bu binlerce yıllık kültün kaynakları
için önemli bir gösterge teşkil eder gibidir. Ayrıca burada esas
olan Tanrılar kadar, tanrısal bir ortamdan köklerini alan insanların,
ilk insan ve atanın örneğinde olduğu gibi yaşam ve ölüm arasındaki çizgide
yaşamı var etmesi ve ölüm ötesine geçişi ve ölümsüzlük kazanması için verdiği
mücadele ve en zor anında yardımına koşulmasıyla kazandığı güç ile pekişmiş
olan varlık nedeninin ölüm karşısında ritualistik ve sembolik olarak güçlü
kılınması ve yaşam amacının geçerlik kazanmasıdır. (52)
Orta Asya çıkışlı önemli ve dikkat çekici
verilerin mevcudiyeti bu temanın genel açılışı yanında, tüm evrensel
kimliğine olduğu kadar Türk düşünce ve inanç sistemiyle diğer Avrasya
topluluklarının ortaklaşa paylaştıkları kavramlar dizgesine ışık tutacak ve
Demir Çağı Dünyası’nın önemli bir bölümünü teşkil eden insanların yaşamı ve
inanç sistemlerini anlamamız hususunda önemli katkılar yapacak
niteliktedir. Türk topluluklarında çoğunlukla Umay olarak adlandırılan ilahi
kadın imajının Kuş Ana(53)
olarak da tasvir edilmesi ve şaman ilahilerinde “ Parlak gökten,
süzülerek in, Umay Ana, Kuş Ana”(54)
şeklinde hitap görmesi sadece Türk Dünyası için değil, tüm Demir Çağı
Dünyası’nda yaygın olarak tasvir edilmiş kuşlarla ilintili Tanrıça içinde
önemli açıklama niteliği taşımaktadır. Tonyukuk Abidesindeki ifadeler
arasında birlikte anılan Gök, Umay ve Yer-Su ’nun birlikte zafer vermesi
olgusu,(55)
eril kimlikli Gök ile özdeşen Tanrı’ya eş değerdeki Tanrıça’yı da ifade
etmektedir. Umay’ın bebekler ve çocuklar kadar yetişkinler üzerindeki
koruyuculuğu kadar, Ölü Ruhlar için de önemli bir koruyucu olduğu fark
edilmektedir.(56)
Bu noktada, Umay sadece bireysel bir koruyucu değil dağlar ve kayalarla
özdeşen,(57)
çadırın direğini, soyu ve ulusu koruyan, soyun ve ulusun bereketini ve
varlığını sağlayan, idarecilere yaşatma ve idare etme güç ve yetkisi
olan Yaşam Gücü Kut ’u veren bir doğa üstü güçtür.(58)
Umay da aynen Sümer Tanrıçası Ninhursag ve Dea Magna Mater Idea gibi
Ormanlar, kayalar ve dağlar ile ilintili olup, Yer ve dağ ile
ilişkili dişil bir olgu olan Ötügen ile de bütünleşir.(59)
İdarecilere ‘ Kutsal Bereket Kutu ‘ nu veren tanrıça onları korur.(60)
Tapınağında yenilmiş düşmanların kafaları asılan Ardvi Sura Anahita(61) gibi,
savaşçıların da koruyucusu olduğunu fark ettiren bir biçimde ifadeler
de bulan tanrıça, Klasik mitolojinin Artemis/Diana figürünü
anımsatan bir şekilde gökkuşağından inen ve altın yayı özellikle vurgulanan
bir koruyucudur.(62)
Bu nedenle, özellikle erkek bebekle için Türk topluluklarının koruyucu
Ongonlarda veya tek başına ok ve yayı koruyucu olarak kullandıkları
görülmektedir. Kız bebeklerde bu noktada hayvan kabukları, boncuklar ve
püsküllerin de kullanıldığı bilinmektedir.(63)
Fakat dikkat edilmesi gereken bir husus olarak , Hayat veren ve Yaşayan
Varlıklar kadar ölmüş olanları da koruyan Umay ’ın iyi ve olumlu
kimliğine karşıt bir benzeri olarak bir Kara Umay’ın varlığı da Türk
topluluklarında söz konusudur.(64)
Beyaz giysili Umay, Altaylılar’a göre Bay Ülgen’in yanından gelir ve üç
tepeli Kutsal dağ olarak belirir.(65)
Bu noktada da eril gücü temsil eden Tanrı veya tanrısal kavramlarla
karşılaşır. Bir çok şamanik törende kendisini gösteren eril semboller(66)
ve Kumanlar’da hayvanları koruyan Çoban Küdügçü(67)
gibi daha önce de örnekleri görülen ve çoğu atlıyla özdeşen öğelerle
kaynaşır.
Kuş kavramıyla ilginç bir nitelik
kazanan tanrıça ağacın üzerindeki kuş kavramında beliren eril öğeleri
tamamlayan bir diğer kuş kavramını da ortaya koymaktadır. Avrasya
mitolojisinde üç kızıyla birlikte ağaç, ölümsüzlük suyu ve bir tür
Çadır olarak düşünülen Evrenin orta direği ile özdeşen Demir Kazık ile
ilişkili kılınan tanrıça Kuşların Anası Merküt olarak belirirken, özellikle
Yakutlar’da eril bir kimlikte görülen Kuşların Tanrısı Süng Haan veya Süngken
Erilik gibi bir kavramla da karşılaşmaktadır. Bu hususta eril ve dişil kuş
kavramları Türk ve Ural Dünyasında rastlanan motiflerdir. Özellikle Fin
Destanı Kalevala’da ve diğer Ural anlatılarında gözlenen Kartal ve
diğer Yırtıcı Kuşların erkekler ile, kuğu, ördek, güvercin gibi kuşların
kadınlarla ilişkisi tüm Avrasya Dünyası için de önemli bir çağrışım
yapmaktadır. Sümer Mitolojisindeki Gula-Bau ile ilişkili küçük kuş Gula-hu’
yu akla getirir . Bu noktada Avrupa’nın tahta oturan kuşlarla ilintili
tanrıçası ve Anadolu’nun tahta oturan ve karşısında eli mızraklı Tanrı
Karhuhas’ın durduğu kuşla bütünleşen Tanrıça Kubaba’sı Neolitik
süreçlerden sarkan Tanrıça kuş ilişkisiyle birlikte tüm Avrasya ‘ya yayılan
bir oluşumun parçası olarak karşımızda durmakta ve Pelasgian mitlerde
gerçeğini bulan Kuş Tanrıça – Rüzgar ve Işık Tanrısı fikrine bağlanan bir
oluşum sergilemektedir. Tanrı Ülgen’e yaratma kudreti veren Aka Ana
olarak da teşhis edilen tanrıça,(68)
Yıldırım Kuşu kimliğiyle de bilinen Her Şeyi Bilen Yıldırımlar Tanrısı Numi
Turum’un eşi olan ve adı Büyük Anne anlamına gelen Kaltaş-İme şeklinde
açıklamasını bulduğu Ural ortamı dışında da bu gerçeğini yansıtır.
Özellikle Ortaçağ edebiyatında
Yüce anlamıyla örtüşen Huma kuşu biçiminde ele alınan ve Saadet ve Kut
kavramlarını temsil eden bir niteliğe büründüğü gözlenen Tanrıça ’nın
Kaf Dağı ile ilişkisi de önemlidir.(69)
Dört ara yönüyle gelişmiş bir evren
sembolüdür. Bu şekliyle de keçedeki ağaç dalını karşılamaktadır. İçten
birinci bordürde ve en dış bordürde görülen ve daha çok güneş simgesi olarak
kullanılmış olduğu fark edilen Grifonlar, Föniks ile benzeşen bir durumda
ölümsüzlük ve ölümden sonra tekrar dirilme kavramına açılan bir sembol
niteliği taşımaktadır. Bu noktada bu Grifonların içinde yer aldığı
madalyonların sarı zemin üzerine Grifonların yerleştirilmesi rastlantı olmasa
gerektir. İçten ikinci bordürü dolduran yirmi dört ren geyiği
tasviri de aynı mezarda yer alan geyik maskeli at gibi Tanrıça ve aynı
zamanda Tanrı ile bağıntıya giren bir motif olarak ölüm ötesine ve göksel
yolculuğa ve ruhun yaratıldığı göksel ortama geri dönüşüyle ilgili bir
nitelikte ve keçedeki tanrıça tasviriyle yakın ilişki içindedir. İçten dördüncü
bordürde yer alan atlılar alayı halının en görkemli bölümlerinden biri olup,
alternatif olarak biri atı üzerinde muhtemelen bir bey ve diğeri atın yanında
yürüyen, muhtemelen beyin astı veya seyisi olan figürlerden oluşan süvari
alayının başı ve sonu, bir birine ince bir gövdeyle bağlanmış
çarkı felek benzeri yuvarlak iki çiçek motifinin oluşturduğu bir ayırıcı
elemanla ayrılarak belirtilmiştir. Cenaze alayına katılanları belirleyen ve
atlarının kuyrukları özenle bağlanmış olan bu atlıların aynı zamanda keçe
üzerinde yer alan atlıyla da ritualistik bir örtüşme ve görsel bir ilişkisi
olduğu fark edilebilmektedir. Bu noktada atlıların eğer örtüleri üzerinde
görülen koç boynuzu veya geyik boynuzu motiflerinin varlığı da bu durumu
açıklar gibidir.
Bu yüce kuş akıl sembolü de olup, eski
Tanrıça’nın beyaz rengini de yücelme emaresi olarak üstüne alır ve
yaşam- ölüm dengesini belirleyerek, Yakut geleneklerinde Umay ’ın sembolü
olarak kadınların kullandığı ağaç boncuklarla ağaç kavramına da bağlanır.(70)
Grifon ve Föniks ile de ilişkiler arz ederek bir kuş biçiminde ortaya konan
Hüma Kuşu saadet verme ve Kut kavramlarıyla bağlantılı olarak eski
Tanrıça’nın bu yönünü Ortaçağ’a taşımıştır. Atlının Hızır İlyas Kültüyle
ilişkisi gibi Tanrıça da Hüma olup, kader ve talihle özdeşerek
varlığını sürdürmüştür. Bu kavramların köklerini takip etmenin mümkün
olduğu Sümer panteonunda bir hakimiyet sembolü olarak beliren kartal Im-dug-ud
yanında ruh, çocuk, ve rahim anlamlarıyla iç içe geçmiş küçük kuş Pa
’nın Yaşam ve ölümü denetleyen Tanrıça Gula-Bau’nun ulu kuş anlamı da
taşıyan sembolü Gula-hu veya Gal-hu şeklinde beliren kuşu bu noktada
Bronz Çağı dünyasında önemli bir kimlik kazandığı gözlenen eril ve dişil
kuşlar dizgesinin varlığının önemli bir yansımadır. Ural ve Altay
dünyasında önemli yansımaları olan bu kuşlar Macarlar’ın Turul’u, Türklerin
Tuğrulu ile ile hakim yırtıcı kuşun politik kimlik de kazanmasını temsil
ederken, Fin mitolojisinde Pekkanen adıyla kimlik kazanan ve
doğal işlevi Don olan tanrının babası Kuzey rüzgarı Puhuri’nin de Dev Kartal
olarak betimlenmesi ilgi çekicidir. Kuş ve ağaç sembolizminin önemli bir
kaynaşma gösterdiği Ural dünyasının bir başka köşesindeki Mordvinler’in ağaç
üstünde oturan ve ulu Kuşla özdeşen Skabavaz , Skai, veya Nishkepaz
gibi adlar alan Zaman ve Güneş Tanrısı İnsan Talihine hükmeden, Evreni,
Göğü ve Tanrısal güçleri de yaratan, gelenek ve görenekleri koyan,
yaşamın düzenini sağlayan eril bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır.(71)
Mordvinler ‘in inanışlarında yasalara karşı gelenleri
cezalandıran ve kızıl atlarla ilintili olan bir Yıldırımlar Tanrısı ve
ölüler dünyası ile canlılar arasında aracı olan ve Rüzgar Tanrısı’nın Anası
olan Rüzgar Tanrıçası ‘nın varlığı da kuş rüzgar, ölüm, doğum, reinkarnasyon
kavramlarıyla birlikte, Avrasya toplumlarında yaygın olarak tespit ettiğimiz
Kozmik ağacın üstünde küçük kuşlar şeklinde doğmayı bekleyen ruhlar
kavramıyla da bütünleşmekte ve eril ve dişil güçlerin bütünleştirdiği ve
dengesini sağladığı bir evren içinde yırtıcı kuşların küçük kuşlarla
saldırması şeklinde yorumlanan sahnelere erotik bir kimlik kazandırmaktadır. Bu
noktada Türk mitolojisinin yaratım anıyla ilintili olarak karşımıza çıkan
Tanrı Kara Han ve Tanrıça Ak Ana ’nın ilginç bir açılımla genellikle Kartal
olarak yorumlanabilecek Kara Kuş ve Kuğu olarak yorumlanabilecek Ak Kuş ile
örtüştüğü görülmektedir. Genel anlam açılımı itibariyle Su veya akışkanlarla
ilişkisi fark edilen Ak Ana’nın bir su kuşu olan Kaz veya Kuğu ile ilişkisi
kadınların bir çok Türk anlatısında bu tür kuşlar ile ilişkili görüntüsüyle
karşımıza çıkması, Kara Han‘ın Yer Yüzü ’nün üstü ve yırtıcı kuşlar ile
örtüşmesiyle önemli bir uyuşum içindedir. Bu noktada, Kaşkarlı Mahmut‘un ele
aldığı sözcükler ışığında ölmek mastarının kökü olan öl sözcüğünün
ıslaklık ve nem ile ilişkili bulunması ve bir çok Avrasya toplumunun
geleneksel inançlarında ölüler ülkesinin dipte sular altında olması yanında,
Eski Türk topluluklarında kuş olup uçmak ifadesinin ölmek kavramını ifade
etmesi önemli bir yansımadır. Ayrıca, Avrasya kültür kontekstinden yansıyan
önemli bir öğe olarak, Türk dünyasında Tanrı ve zaman bütünleşmesini ve
tanrının zaman olması veya zamana hükmeden ölümsüz kimliğini belgeleyen ve
aynı zamanda, insanın ölümcüllüğünü gösteren en güzel ifade,
‘....Zamanı Tanrı Yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için
türemiş.... ‘şeklinde Orhun Abidelerinden Köl Tigin Anıtı’nın kuzey yüzündeki
10. Satırda yer almaktadır.
Tanrıça oturup, var edendir, yok
edendir, var olandır, yok olandır. Ölümüyle, yaşamıyla candır can.
Tanrı onu elinden tutan, yaratan, koşup, ışıtan, akan, coşan, var olan,
yok olan zaman. Ağaç devinip ortada duran. Olanıyla olmayanıyla,
var olanla var olmayanın arasında kendine varlık bulan mekan.
Mermerlerin olamayacağı kadar soğuk
olan kaynağı göreceksin,
Gölge olurken ona doğanın
Hiç yaratamayacağı kadar güzel ağaç.
Hayatın boyu yaprakları hiç solmayacak,
Hiçbir kış kaybolmayacak.
Asılı bir demir tas var,
Öyle uzun bir zincirle,
Giden kaynağa kadar .
Kaynağın yanı başında bulacaksın,
Göreceğin taş sekiyi.
Bilmiyorum sana ne diyeceğimi,
Çünkü hiç görmedim bir benzerini.
Diğer tarafta duruyor kubbeli bir bina,
Küçük, güzel ama.
Sen bu tasla alıp suyu,
Taş sekiye dök onu.
O zaman göreceksin sen öylesine bir
fırtına,
Hiçbir yabani hayvan kalmayacak
ağaçlıkta,
Ne geyik, ne domuz, ne ala geyik, ne
karaca.
Kaçacak kuşlar da.
Çünkü göreceksin sen düşen
yıldırımları,
Esen rüzgarı, devrilen ağaçları,
yağmuru, gök gürültüleri, parlak
şimşekleri.
Böylece uzaklaşacaksın sen biraz,
Tasasız, ziyansız.
Şövalyelerin hiç sahip olamayacağı
|
21 Mayıs 2014 Çarşamba
ATLI AĞAÇ VE KADIN
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder